4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1152
Okunma

Nasıl bir ayrılıktı bu? Bilinmez. Sen mi, beni terk ettin, yoksa ben mi ,seni? Durmadan konuşan, iki ağzın , fermuarını çeken, ben miyim, yoksa sen misin? Hatta ‘’ Elveda ‘’ diyerek, elimi uzatıp uzatmadığımı bile ,hatırlamıyorum.
Hayatı boyunca insan, belki birkaç kez, belki de ,hiçbir zaman, kendisini ,karşı cinse, bu denli yakın, bu denli bütün hissedemiyor. Bir lütuf bence, Yaradan’dan kaynaklanan. Düşünebilir misiniz? Alakası olmayan , benzerliği hiç bulunmayan, hatta fikirleri bile zıt ,iki insan, bir birini bırakmamacasına sevebiliyor. Bıkmaksızın, kusur görmeksizin, ayrılmak istemeksizin.
‘’ Nedir,peki sevmek ?’’ diye sorarsanız, tereddütsüz , en yücesidir derim, duyguların. Ama , dönmek geriye, sıfıra doğru, birkaç saniye sürebilir. İnsan ,bu kutsal koridora çıkmaya , beğenmek ile başlar. Beğeni, bir zaman sonra hoşlanmaya yükselir ,eğer biraz da ,varsa karşılığı. Aşık oluyorum, aşık oldum deyip, sevmek denilen tuzağa düşüverirsin sonra. Bazen de, yıldırım aşkıyla.Nereye uçtuğunu anlayamadan,ayakların yerden kesilerek.
Artık, ne gözlerin senindir, ne kulakların, ne beynin. Bakarsın göremezsin, aşk’tan başka söz duyamazsın,düşünürsün ama, anlayamazsın, kavrayamazsın. Teraziye koyarsın da ,bir kefeye dünyayı, öbürüne sevdiğini, gönüldeki ağır çeker.
Bazen,tuzağa düşmek de, vardır,bu oyunda, çaresiz. Kalın bir kütüğe bağlı, uzun zincirin ucunda ,sağ ön bacağından , kapana yakalanmış, Alfa Kurt gibi,uluyup durursun. Seni, bu tuzağa çeken,aslında birkaç adım ötede, gizlice seyretmektedir, kıvranmanı. Bir den , göz göze gelirsin onunla.
‘’Ben , ben ‘’ dersin, kekeleyerek. ‘’ Kurt kapanındaki yiyeceği, o tavşan etini alıp, sana getirecektim. Seversin diye. Bak ,kötü yakaladı, bu hain tuzak beni. Bari, , kütüğe sarılı zincirin, ucunu çöz de, kurtulayım , zalim avcı henüz gelmeden.’’
O, donuk bakışlardan, nefretler, düşmanlıklar, kinler saçarak, derki sana; ’’ Ben, senden, o yemeği çok olmuştu isteyeli, neden geciktin? Hem sen, öbür sürüdeki , koca kuyruklu ,dişi kurt için, ne güzel bembeyaz dişleri var demiştin ya , geçen kış. Hadi, gelip kurtarsın seni de ,görelim.’’
İşte nefret, affetmeksizin ,bir anda sarar benliğini. ‘’Şu ,sağ ön ayak, çok önemli, onsuz , nasıl doyururum ,karnımı? Ama ben, diğer üç ayağımla ,yürüyebilir , koşabilirim, alabilirim ,intikamımı. Kopsun varsın , bana, ders olurcasına ‘’ diyerek, çekiştirirsin ön ayağı .
Kopmaz ne bacağın, ne de o lanet kalın zincir. Avcının , ıslık çalarak, yaklaşan ayak sesleri, köpeklerin, aldıkları kurt kokusundan sarhoş,kahkaha dolu, zafer havlamaları ve sevdiğinin, Beta dişi ,kalmak için, diğer erkek kurtlara yaptığı, kancık kuyruk sallamaları.
‘’Ben , ben , ben’’ dersin , ‘’Nasıl düştüm, bu tuzağa? Hiç mi paylaşmamıştım , avımı? Onu, sürüme ,Beta Dişi yapan, ben değil miydim? Kaç kurt parçaladım, onun uğruna , kaç köpek , kaç koç, kaç tavuk?
Ön ayak , kan içindedir şimdi. İncelmiş, kırılmıştır ama, kopmamıştır. Kurtaramazsın kendini. Bir köpek, yaklaşır önden. Öylesine bitmişsindir ki, damalı Puanter’e bile ,yetmez gücün. Başını, iki ön ayağının üzerine koyup, yumarsın gözlerini, ne olacaksa olsun diyerek.
Avcının boynuna dayadığı, çatal sopa, senin,ayağındaki çelik kapan yayını ,açmak içindir. Bir ona ,bir de köpeğe bakarsın, minnetkar, sulu gözlerinle, acınası. ’’ Rüyada mıyım? Neden vurmadı beni ,’’diye düşünürsün.
Çünkü ,O avcı, sadece kuş avlıyordu. Ç ünkü, O köpek, sadece bıldırcın arıyordu. Çünkü, O avcı,Beta Dişi kadar, gaddar ve sadece kendisini düşünebilen , biri değildi. Tuzaktaki , yaralı ava ,ateş edemeyecek kadar ,asil insan oğlu insan dı , O avcı.
Dağın, diğer kurtları da bilirlerdi ki, bu kancık kurt, Alfa Kurt’ u tuzakta bıraktıktan sonra , yarın da başka bir tuzakt,kendilerini de , zincire bağlı ,kapanlarda bırakırdı. Bu yüzden ,kalleş kancık kurt, onların sadece oynaş arkadaşı olabilirdi. Onlara yavru , enik vermesini bile ,istemezlerdi , asla.
O, Alfa Kurt, şimdi Anadolu’da , Bozkırların, ağaçsız , kayalık dağlarında, bir ayağı eksik ve yalnız dolaşıyor. Sevdanın ne olduğunu, kurtlara köpeklere,sevda çeken çobanlara anlatarak.
Sağ ön ayağını, yara ilerlemesin, diye O asil avcı ,bıçağıyla kesip, tedavi etti. Sonra Kurt’u ,kendisine yoldaş kıldı. Bir gün artık , ufuklara dalıp giden , gözleri, her daim nemli Kurt’a , sordu, elindeki, kesik kurt pençesinin ,kemiğinden tutup sallayarak.’’ Hala, onu seviyorsun ,değil mi?’’
‘’Bilmem ‘’ dedi , koca erkek Kurt ona,kalın ensesini çevirmeden,tok sesiyle.’’Sevmek, bir ince çizgidir, saç kılı kadar.Onu alır, iki elinin arasında ,gergin tutarsan, üst tarafı beğenmek, hoşlanmak ve sevmek olur. Alt tarafında ise; beğenmemek, hoşlanmamak ve nefret vardır. ‘’
‘’Sen ‘’ dedi Avcı, ‘’Yani, nefret mi ediyorsun?’’
‘’Hayır ‘’diye, başını salladı Kurt. ‘’ İğrenmek,sonra da ,
TİKSİNMEK de var. Hani ,yerdeki, iğrenç sarı, kocaman bir sümüğe basmadan geçebilmek için ,yolunu değiştirirsin ya, onun gibi tiksinmek. Kusmamak için ,burnunu sıktığın, ağzını kapattığın, boğazına gelip de ,geri yolladığın kadar ,tiksinmek. İşte ben , aynı öyle tiksiniyorum.
‘’ Seni, dikkatle izliyorum. Sana, her gösterdiğimde ,bu elimdeki pençeyi, sen nerelere dalıp gidiyorsun ,neler geçiyor içinden ,merak içindeyim? Üzerinde, biraz hatırım varsa , şu ilk ve son defa soracağım soruma cevap ver. ‘’
‘’Bir gün gelse ve sana sorsa ( Beni, çok sevmiştin, hala daha seviyorsun ) dese, ne cevap verirsin? ‘’
‘’Benimki, seninkine , alışkanlık etmiştir. Unutulur. Derim’’ dedi Kurt.
Üç ayağının üzerinde kalkıp, geldiği yalçın dağlara doğru, sekerek , kalın boynu, parlak kürkü ve alev kırmızısı ,çakan gözleriyle yürürken….
E.Yaşar .Ovalı