6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1620
Okunma

Bazı olaylar vardır, duyarsınızda “yok canım! Bu kadar da olmaz artık!” Dersiniz. Aklınız, beyniniz duyduğunuzu, gördüğünüzü sindirmekte güçlük çeker. Duygularınızı ifade edecek kelime bulamazsınız. Dilinizin ucuna bir şeyler gelir ama bunların hiçbiri yüreğinizden taşanları ifade etmeye yetmez.
Kadına şiddet maalesef üzerinde yaşadığımız kara parçasının acı bir gerçeği. Ne yasalar, ne Sivil Toplum Kuruluşlarının çabaları bu durumu önlemeye yetmiyor. Gün geçmiyor ki bu tip bir olayla yüreğimiz burkulmasın. Bizim gördüklerimiz basına yansıyanlar, ya yansımayanlar… Yapılan araştırmalar ve anketler, sorunun temelinde cehaletin yattığını gösterse de, üniversite mezunu olup ta kadına şiddet uygulayan erkeklerin, şiddet gören kadınların azımsanmayacak oranda olduğu da bir gerçek.
Karısını tekme tokat döverken telefonuyla olayı sevgilisine seyrettiren mahlûkat haberlerini görmüş veya duymuşsunuzdur. Adam bir taraftan 26 yıllık karısını yumruklarken, diğer taraftan kameraya döndürmeye çalışıyormuş. Bu da yetmezmiş gibi karşı taraftaki mahlûkat; “hani dövmüyorsun, daha hızlı vur!” diye tezahürat yapıyormuş. Adam, karşısındakini ikna etmek için karısının ağzından burnundan gelen kanı avucuna alıp kameraya gösteriyor, kadın dayaktan bayılınca da hastanede resmini çekip sevgilisine gönderiyor. Bunu yapan canavar dışarıdan bakınca insana benziyor ve aramızda dolaşıyor. Böylesine hunharca muameleyi reva gördüğü kadından 25 ve 23 yaşlarında iki de çocuğu var. Sevgilisi olacak kadınlık abidesi(!) 18 yaşında. Adam 50 yaşında. Benim naçiz beynim bu durumu algılayamıyor. Bir gün kurgu roman yazmaya kalksam bu kadarını hayal edemezdim.
Sebebi ne olursa olsun hiçbir kadın şiddeti hak etmez. Buradan bütün kadınlar çiçektir, böcektir gibi romantik anlam çıkarmayalım lütfen. Bu olayın diğer tarafında yer alan şahısta nisa taifesinden. Buna benzer nice kötü kadın örnekleri mevcut. Fakat hiçbir şey şiddeti haklı gösteremez. Maalesef arabesk yaşam tarzımız, “ya benimsin ya kara toprağın” gibi saçma sapan bir yaklaşımı da beraberinde getiriyor. Ataerkil yaşam tarzımız, erkeği ilah gibi yetiştirirken kadını hep tehlikeli ve ikinci sınıf bir insan gibi kenara itiyor. Namus şeref hep kadınların bacakları arasında aranıyor. Evrimini henüz tamamlamadan aramıza katılan insan müsveddeleri nüfus sayımlarında normal insanlarla beraber sayılıyor. Benim ağrıma gidende bu. Erkeklik dedikleri buysa eğer ben istifa ediyorum.
Kadına şiddet benim yumuşak karnım. Yengeç burcu oluşumdan mıdır, iki kadın elinde babasız büyümemden midir bilmiyorum, kadına yapılan kötü muamele kim olursa olsun kanıma dokunuyor. Bilimsel bir makalede okumuştum. Annesi babasından şiddet gören kız çocukları, annelerini koruma içgüdüsü ile yaramazlık yapıp, babalarının öfkelerini kendi üzerlerine çekmeye çalışırlarmış. Bu cümle bile okuduğumda tüylerimi diken diken etmişti. Çocuklar bizim en kutsal emanetlerimiz, onlara böyle bir şey yaşatmaya kimin, hangi gerekçeyle hakkı olabilir?
Güldünya, Ayşe paşalı ve benzer haberlerin olmadığı bir dünya özlemiyle…