13
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1772
Okunma

Aslında ne kadar anlatabilir insan kendini bilemiyorum fakat anlatmaya çalışacağım empati kurarak.Hayat hep büyümek için uğraşıp yolun yarısındada geriye dönebilmekmiş aslında…Çocukken değerini bilemediğimiz yaşamımızın şimdi özlemini çekiyoruz ah ah ederek.Ankara çok soğuk ve kurak ayrıca dayanılmaz ayazdır.yine böyle bir Soğuk kış günü anne’min sancıları dayanılmaz hale gelmiş.Burası Başkent,kıyıda kalmış bir mahallesi ne sağlık ocağı nede yakında bir hastahane nede ambulansı arayacak bir telefon nede ambulansı aklına getirecek bir birey vardı soba tüten evimizde
.Sene 1978 kasım ayının ortaları mahallemizdeki bir ebe dünyaya getirmiş beni.Belkide ne umut taşıyordum ailem için bir erkektim, dünyaya bedeldi belkide eskiden.Annemin gözlerinde acı dolu bir korku vardı!Acaba;,çaresizlikten kaybedilen bir ağabeyin ardından .Kaderi benzemesin demiş kısık sesle.Daha 6 aylıkmış kızamıktan ayrılmış bu dünyayı anlayamadan.Babam iğnesini bulmuş ama uzun bir arayıştan sonra yetişememiş canlı bedenine son kez…Serkan abimi tanıyamadım ben hiç.Belkide yaşamım boyunca ban bir omuz olacaktı,çok şey paylaşacaktık onunla,kimseden dayak yemeyecektim kimbilir.Ağabim var diye övünecektim olmadı .Kendi kendimin abisi oldum.
Ankara kar altındaymış.Dik yokuşa bakan evimizden görünüyordu ne kadar kar yağdığı bereketti,saflıktı,temizlikti belkide bize işkence olacağını bilemeden düşünürdük.Aslında oyuncağı sevmezdik biz çünki hiç olmadığından özenemezdikte .Oyuncağını kendi yapan bir nesildik belkide.Tornet yapardık bilyelerden,kayardık nereye gideceğimizi bilemeden.Çocuktuk biz elma şekeri yemeden büyüyen bir çocuk.Demir ,bakır biriktirir mahallemize gelen hurdacıya satardık birkaç arkadaşımızla birleşerek.Ne kadar toplayabilirdikki bir futbol topu alabilmek için belkide aylarca.Sabırlıydık alacaktık ve gunun bırınde aldıkta kimseye muhtaç olmadan.90 yılında ilk defa gördüm renkli televizyonu bu bir kayıpmıdır bilmem ama LCD bile olsa sokaklardan içeri girmezdik biz.
Ankaraya kar öyle bir yakışırdıki okulumuz 4 km civarındaydı her sabah mahallemizin çocuklarıyla düşerdik yollara aslında o kadarda kolay değildi yollara düşmek çünkü kar belimizin üzerindeydi…Kolay değildi okula gidebilmek.Okuyacaktık büyük adam olacaktık biz .Tek çare vardı okul yoluna gitmek için bir büyüğümüzün bizim önümüzden kardan yol / iz yapmasıydı.Minik ayaklarımızla belli bir yere kadar gidebiliyorduk ancak ..Sabahın 6 sında ayaz ve soğuk Ankara sabahında düşerdik yollara çocuktuk biz üşürdü minicik ellerimiz,alışmıştık aslında soğuğa ve kar ile mücadele etmeye.Belkide şimdi hayatın kıymetini bu yüzden daha iyi anlayabiliyoruz. Üşürdük çok üşürdük annelerimiz bizi öyle bir sarmalardıki düştüğümüzde yuvarlanırdık .Ayaklarımız kar suyu olurdu,karnımız ağrırdı okulda kurumak üzere ıslak çoraplarımızla devam ederdik yolumuza, düşünmezdik bile sırtımızdaki çantanın ağırlığını…İlk kantine orta 2 de gittim hep kokardı sucuk ama hiç canımız istemezdi belkide pek tadını bilmediğimizden olsa gerek.Alamazdık özenmezdik bile.
Öğretmenimizden çok korkardık o yüzden burnumuzu çekemezdik doyasıya, kızardı hep.Kaç kez kafamıza tebeşir yemiştik acımıyordu artık.Derslerimiz çok iyiydi yaramazlık bilmezdik annemin tembihleri hiç aklımdan çıkmazdı..Beslenme saatlerinde yeni meyvelerin çıktığını diğer arkadaşlarımızın beslenmelerinden görürdük.Çok kavga ettik belkide ama annem hiç birini bilmezdi saklardık çocuk yüreğimizde söyleyemezdik.Aslında bizim kavgamız hep haksızlık üzerine olurdu ne kız meselesi nede başka bişeydi aklımızdan geçen.Okul bittiğinde karlar erimiş biraz olsun fakat su olmuştu asfalt olmayan yollarımızda.Bu seferde çamurla mücadelemiz başlardı bir yandan yürür bir yandanda pantolonumuzu kirletmemeye özen gösterirdik annemizin korkusundan.İtiraf ediyorum bi kaç kez dayak yedim annemden ilk önce sahipsiz bir köpek getirdiğimde tatmıştım annemin leziz dayağını.Oklava fobim o günden başladı : )
Devam edecek…
Fotoğraf:5n1k Deniz...1984