8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
3015
Okunma


İnsanoğlu tuhaf bir varlık. Yaşadığımız dünyayı kendi çevremizden ibaret zannediyoruz. Gelişen teknoloji sayesinde dünya, elimizdeki kumandanın veya klavyemizin bir tuşu kadar küçülmüş, bilgiye ulaşmak bir tık kadar yakın hale gelmiş olmasına rağmen duyarsızlığımızın aynı oranda artmış olması en hafif tabiri ile ürkütücüdür. Emperyalist güçlerin insanları tüketim toplumu haline getirip, eften püften sebeplerle dünyanın çeşitli bölgelerini yangın yerine çevirmesini büyük bir duyarsızlıkla izliyoruz. Birbirinin kanına susamış insan görüntüleri, evini yurdunu kaybetmiş insan manzaraları, ana babasız kalmış çocuk görüntüleri artık vakayı adiyeden sayılıyor. Oysa o çocuklar ki masumiyetin simgesi, tek suçları yaşadıkları coğrafyanın mahkumu olmak. O çocukların gözlerine bakarken insanlığımızdan utanmıyor, kafamızı rahatça yastığımıza koyabiliyorsak söylenecek fazla söz kalmamış demektir.
Yakın geçmişte Bosna’da, günümüzde Irak, Afganistan, Suriye ve Afrika’da yaşanan savaşlar… Görüntüler hep aynı. Gözü yaşlı, endişeli çocuklar. Diğer tarafta elindeki ile yetinmesini bilmeyen, hep daha fazlasını isteyen duyarsız insanlar… Bosna savaşında henüz dört yaşında ölümün soğuk yüzünü gören minik kız çocuğunun annesine sorduğu soru; “Askerler çocukları küçük mermi ile öldürürler değil mi anne?” Hadi kolaysa bir an için kendinizi o annenin yerine koyun bakalım. Eğer boğazınıza bir şeyler düğümlenmediyse, tüyleriniz diken diken olmadıysa sözün bittiği yerdesiniz demektir. Yaşamla ölüm arasındaki ince çizginin üzerinde sorulan bu soru, insan olan için binlerce sayfa kitaba bedel değil midir? Bana dokunmayan yılan bin yaşasın zihniyetindeyseniz eğer, gün gelir o yılan sizi de ısırır. Hangi din, dil ve ırk’tan olursak olalım, başkalarının derdini yüreğimizde hissettiğimiz kadar insanız.
Bir de çocukları istismar eden, taciz ve tecavüz eden, hak etmediği muameleleri reva gören mahlûkat var. Bu da yetmezmiş gibi suçlular hakkında adaletin verdiği akıl almaz kararlar… Bebekleri ile oynama çağındaki anneler, sokaklarda dilendirilen minik yavrular. Hepsi bizim evlatlarımız, hepsi geleceğimiz.
İyi de biz ne yapalım? Benim gücüm bu gidişatı durdurmaya yetmez diye mi düşünüyorsunuz. Karıncanın sidiğinin okyanusa faydası vardır. Karanlığa küfretmek yerine bir mum da siz yakmayı düşündünüz mü? En basitinden bir akşam televizyonunuzu kapatıp ailenizle bu konuları konuşup, çocuklarınızı internet ortamındaki, insan öldürdükçe güçlenilip puan kazanılan oyunlardan uzaklaştırmaya çalışmakla başlayabilirsiniz. Belki bir gün çocuk esirgeme kurumu veya yaşlılar evini dahi ziyaret edebilirsiniz. Hatta belki bir gün çevrenize bakıp, fakir bir kenar mahalle okuluna gidip, yöneticilerinden nelere ihtiyaçları olduğunu öğrenip arkadaşlarınıza aktararak herkesin bir paket sigara parası vererek güzel bir işe katkıda bulunmalarını sağlayabilirsiniz. Eee ne olacak bunları yaparsak savaşlar duracak mı? Durmayacak elbet, ama insani değerlerle bezenmiş duyarlı nesiller yetiştikçe dünya daha yaşanası hale gelecek. Buna emin olun.
Denizyıldızı hikâyesini duymuşsunuzdur. Okyanus kıyısında suların çekilmesi sonucu kumlar üzerinde kalan ve güneş yükselince kuruyup ölecek olan denizyıldızlarını tek tek alıp denize atan adama sorarlar; “Neden bunu yapıyorsun ki, binlerce yıldız var. Ne fark eder?” Adam yerden bir yıldız alarak denize fırlatır ve “Bunun için fark etti” der.
Lütfen küçük bir adımı esirgemeyin. Çocuklar ölmesin, şekerde yiyebilsinler diye…