10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1172
Okunma
Odam dar ama sıcak. Ne zamanki belimin ağrısı dayanılmaz olur,o zaman kalkarım yatağım
dan. Bugün yine zorlayarak,belimi doğrultup, oturdum yatağımda. Biraz dik durunca ağrı
azalıyor. Bir ik i dakika yürüyünce geçiyor. Kalktım; giyinip yürüdüm evin içinde. Önce yavaş yavaş,sonra adımlarımı hızlandırarak. Yürüdüğüme şükrettim. Hızlı yürürken, ayağı
mın kırılıp da yürüyemediğim zamanları düşündüm. Güçlükle ekmeğimi, suyumu getirdiğimi.
Yürütücüyle yürüyebiliyordum. Yürütücüyü iki elimle kavramam gerektiği için, yürütücü ye tutunup,hem de ekmeğimi ,yemeğimi getirmek zorlaşıyordu. Avuç içi kadardı mutfağım.
Masa konulamazdı.Yemeğimi biraz zorlansam da pişirirdim. Esas sorun, yemeği tencereyle
veya tabakla odaya taşımaktı. ona da kendimce çözüm ürettim. Mutfağa girilen dar araya
elektirikli ısıtıcıyı koydum. Üstü düzdü. Tencere konulabilirdi. Tencereyi önce mutfaktan alıp önce ısıtıcıya,sonra sırasıyla, salondaki koltuğun üstüne,sonra diğer koltuğa, sonra da
odamdaki somyaya koyardım .Oradan da sobanın üstüne alırdım. Tabakları, çatal kaşıkları
da aynı şkilde getirirdim.Ekmek veya süt getireceğim zaman,sütü bir şişeye koyar,ekmeği
de poşete koyar,yürütücüyle birlikte tutarak getirirdim.
Sobamı hergün veya gün aşırı,bir bayan gelir yakardı.O gelmediği zaman mutfağın pencere
sinden uzanıp,odunluktan aldğım odunları yine poşete doldurup getirirdim.Kömür de girişte
merdivenin altındaydı. Biraz zorlanarak da olsa ,kömürü kovaya doldurur, arada elimden bırakarak getirirdim.
O zamanları anımsamak, kardeşlerimi de anımsamak demek. Yürüyemediğim zamanlarda söylenen sözleri,yaptıklarını unutamıyorum.Şimdi yaptıklarını buraya yazıp, tekrar tekrar
üzülmek istemiyorum. Her şeyin üstünü örttüm. Bir yıl süren küslükten sonra barıştım. İki
kız kardeşimin de ablasıyım. Küçükle aramızda on yaş var. Diğeriyle ikiz gibi büyüdük. İsim
lerimiz benzediği için, isimlerimizi hep karıştırırlar. Ona Nazik, bana Nazife derler. O uzun
boylu olduğu için onu benim ablam sanırlar. Nazife’yle karakterlerimiz de farklı. O daha
konuşkan, insanlara kırk yıllık dostu gibi davranır. İnsanlarla konuşurken canım diyerek konuşur.Ben biraz çekingen davranırım. En yakın arkadaşımla bile aramızda mesafe olur.
Artık ben de insanların sandığım kadar öcü olmadığını kavramaya başladım. Onlara karşı
güvensizliğim azaldı. Sözgelimi arkadaşım Feyzdane’ye canım benim derim. O da bana aynı
şekilde hitap eder. İkimizi görünüş olarak da birbirimize benzetirler, kardeş sanırlar.Şimdi
arkadaşımın o güler yüzüyle odamda oturup,konuşmak isterdim. O Ankara’da ben Çubuk’ta
Gerçi Ankara - Çubuk arası özel araçla yarım saat. Seyrek görüşebiliyoruz. Keşke onların semte tek araçla gidilebilseydi. Yine resim kursuna giderdik birlikte. Yan yana oturup
biraz da konuşup, gülüşerek resimlerimizi yapardık. Feyzdane benim konuşmalarıma güler
çünkü umulmadık bir zamanda en gerçeği söyleyiveririm.
Bir kedim bile yok demiş ya Sezen Aksu. Bir kedim var,kapkara. Karnı acıkınca pencereme gelir,yavaşça "miyavv" der.Tam da kahvaltı masasında olurum. Bugün yine öyle oldu.Çayımı
yarılamıştım.Baktım,pencereden bakıyor benim kedi. "Miyavv".Duyuyor gibi konuştum:
"Tamam. Sana yiyecek getiriyorum"
Mutfağa gidip,iki dilim pastırma aldım. Götürüp,kedinin önüne koydum. Kokladı, beğenmedi
Tekrar mutfağa gidip, peynir ekmek aldım. Parçalayarak kedinin önüne koydum. Peynıri de
pek sevmediğini biliyorum. Peyniri önce süt içer gibi diliyle yaladı. "Aç isen yersin" diyerek
içeriye girdim.
Silivri’de tecrit odasında yatan gazetecimiz Tuncay Özkan;’keşke bir kedim olsaydı’ demiş.
Yalnızlıkta kedi ne güzel bir arkadaştır. Sırtını usulca okşarsın; sıcacıktır. Başını okşarsın
kaldırır sana bakar usluca. Teşekkür eder masum bakışlarıyla.Bir şey istediği zaman usulca
"miyavv"der.
Yalnız insana pencere önündeki, evdeki çiçekler de arkadaştır. Onların gözleri var mı?İnsanı görürler mi bilmiyorum. Onların büyümesinden,yeşermesinden, çiçekler açmasından
anlarsın seni sevdiğini.
İnsanın ektiği tohumun büyümesini görmek te güzel. Soğuktan donan bir çiçeğin yerine bir
kaç nar çekirdeği ekmiştim.İki tanesi büyüdü.Dizim dizim yaprakları.Pencere pervazların
dan sızan esintilerle kımıldıyor,selâm veriyor sanırsınız. Öyle hoşuma gidiyor ki! Onlar oda
arkadaşlarım. Benimle yaşıyor. Neyse ki ben tecritte değilim. Canım isteyince çıkıyorum
dışarıya.
O tecritte yaşayanları düşünüyorum. Tuncay Özkan’ı, Doğu Perinçek’i ve diğerlerini. Tuncay Özkan soğan maydonos yetiştiriyormuş yarıdan kesilmiş plâstik su kaplarında.
İçilmiş çayın artıklarını koyuyormuş saksı yaptığı kaplara. İyi arkadaştır bitkiler, insansız
ortamlarda. Büyürken yeşil yeşil gülümserler..
18. 3. 2012 / Nazik Gülünay