2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1355
Okunma

Nüzhet, Elena, Semiha, Piraye, Münevver, Galina, Vera v.d…
Nazım’ı eleştireceğim. Nazım Hikmet Ran’ı.
“Kadınlarıma ihanet ettim, ama davama ve vatanıma asla” dedi Nazım.
“Burada bir yanlış var” derim ben de. İhanet. Kadına ihanet nedir, hangi koşullarda oluşur ve kimler nasıl ihanet eder kadınına. Bunun cezası dini midir, içtimai midir, vicdani midir…..
Nazım fırtınalı hayatının zorlamasıyla hep ayrılıklar yaşadı. Kadınlar da onu çok sevdi. Kimseyi kırmadı, kimseden kopmak istemedi. Hep sürüklendi, hep kaçtı, hep sevdi. Çürüğe çıkmış bedenine inat, ruhunu yüceltti. Yüreğini insan sevgisine, vatan sevgisine, sanata ve insanlığın kurtuluşu bildiği davasına adadı.
Şair-yazar, düşünce savaşçısı bu yakışıklıyı kıskanmadan eleştirmek ne mümkün. Kısaca saygımızın gereği özetleyelim gene de:
61 sene yaşadı.
Birazı Türkiye’de, Birazı Rusya’da, birazı dünyanın değişik ülkelerinde ve yollarda, geri kalanı da hapishanelerde.
Hep gizli-kaçak ve vatansız yaşadı. Hep suçluydu. Hep halkından yana, ama yönetenlere muhalif.
O insanları çok sevdi, insanlar onu çok sevdi. Çok dostu oldu, çok da düşmanı. İnsanlar dostuydu, insanları güdenler düşmanı.
Güleç ve temiz yüzlü, ince uzun boylu, sarışın mavi gözlü bir Türkçe şairi. Türkçenin en büyük ve evrensel şairi. Sanatçı ve Bektaşi ruhlu, alçak gönüllü, herkes gibi biri. Hissetmeden yazmayan, hissetmeden şiir okumayan biri. Ama yüreği insan sevgisi ile dolu, gür ve duygulu sesiyle her isteyene şiir okuyan biri. Hep iyimser, hep sevecen.
Nazım Hikmet bir insan. Hayatı boyunca insanı bilinçlendirme savaşı vermiş gerçek bir insan. Komünist, hem de gerçek komünist. Her şeyini verdi, hatta hayatını da, ama bir adım geri atmadı, komünistliğinden taviz vermedi.
Aşiretler, dinler, sermaye egemenliği insanların anasını belliyordu son asırlarda. Özgürlük, eşitlik, kardeşlik mavalları yoksun ve yoksul insanları doyurmaz olunca, milliyetçilik akımları sarmıştı ortalığı. Ardından komünizm, ardından faşizm, ardından savaş ve kapitalizm…
Nazım Hikmet komünizmi en iyisi gördü. En dürüst olanı, en insancılı, en adaletlisiydi. Acı çeken insanlığın acılarını komünizm dindirecekti. Özellikle kendi insanı için Anadolu için yüreği hep alevler içindeydi. Hayatını Türk insanının acılarına merhem olacak komünizme adadı ve feda etti de.
Komünizmi bulamadan öldü. Ne Rusya da, ne Fransa’da, ne de Çin’de kendi düşüncesindeki komünizm vardı. Komünist kendisi, dostları ve güzel insanlardı sadece, devletler, yönetimler değil.
Nazım, Deniz Harp okulunda okudu ve deniz subayı çıktı. Daha donanmadaki ilk senesinde hastalık sebebiyle çürüğe çıkardılar. Geriye kalan 41 sene o hastalıklı vücutla, ne hapisler yedi, ne acılar çekti, ne savaşlar verdi. Ama ne hikmetse Nazım Hikmet 49 yaşında, 13 sene mahpusta iyice çürütüldükten sonra er olarak yeniden askere çağrıldı, 2 sene daha doğuda askerlik yapmak üzere.
Nazım hep suçluydu. Suçu tek ve hep aynıydı: İNSANLARI EZENLERDEN, SÖMÜREN GÜÇLERDEN KURTARMA ÇABASI. Oysa bu suçu işlemeye şansı ve fırsatı oluşmadan yargılanıyor ve infaz ediliyordu her keresinde.
Devlet işleri hep böylemi yürür bilinmez. Devletler ömür boyu var olma savaşı verirler mi bilinmez.
Mustafa Kemal başı kalabalık, çok meşgul ve sağlığının iyice bozulduğu günlerde; İsmet İnönü farklı baskılar arasında tek parmak üstünde amuda kalkma durumunda; Fevzi Çakmak, Osmanlı paşası, ağabey, askerin babası, sıkı bir asker, namazında niyazında, Şükrü Kaya siyasetçi olmuş iç işleri bakanı. Dünya kaynıyor. Hükümet sömürücü batıya, katil Stalin’e serin dururken, faşist Hitler’e sıcak bakıyor gibi. Anadolu’da sırtlanlar pusuda fırsat kolluyor. Dengeler çok hassas. Sıkı disiplin gerek, var olma savaşında gerekiyorsa kurbanlar vermek gerek.
Faşistler, komünistler, sömürücüler, ikinci dünya savaşı, korkular, yoksulluk, zayıflık, devlet deneyiminde yetersizlik, kısacası dünya alem birlik oldu yedi bitirdiler dünyanın en büyük şairlerinden birini.
Suçu neydi biliyor musunuz:
SUÇ İŞLEME OLASILIĞI.
Tıpkı şimdiki gibi. O zamanlar "komünistlik propagandası yapabilir, vurun beline kazmayı" denmiş. Şimdi başka bir nakarat var. O zamanlar devletin bekası amaçtı, şimdilerde intikam amaç olmuş.
Cumhuriyet döneminde de hatalar olmuştur. Günün koşulları öyle gerektirmiştir, yönetenlerin güç ve kapasitesi o kadardır falan filan. Her dönemde yanlışlar oluyordur mutlaka. Önlemeye çalışmalı, önlem almalı, geçmişi iyi çalışmalı ve ders almalı.
Geçmişi karıştırmak, intikam naraları atmak, hesaplaşmayı sonlandırmaz, tam aksine yarayı kaşır, toplumun her kesimi tedirgin olur, kaos ve terör üretilmiş olur. Bu bir kısır döngü; “bugün bana-yarın sana, gelmişine geleceğine”.
Nazım Hikmet insanlığın sırrına ulaşmış biri, hoşgörülü, arkaya değil ileri bakan biri. Kimseyle açık hesap bırakıp gidecek biri değil. Kıymetini bilmeli, ders almalı.
Nazım’ı her tanıyan seviyordu, insanlar hayrandı; sistemler sevmiyordu, çarklarına takoz koyacağından korkuyorlardı. “Bizden yana olmanı istemiyoruz, yeter ki bize karşı olma da istediğin gibi yaşa” dediler ona, dinlemedi. Boyun eğmedi, davasından vazgeçmedi.
Oysa Nazım, yüreğine laf dinletemedi. İyi ki de dinletemedi. Milletimiz ve dünya büyük bir şair kazandı bu sayede.
Öldüğü zaman pasaportunda sevdiğine yazdığı şu şiiri görünce gözyaşını tutamadı Rus subayı.
“Gelsene dedi bana
Kalsana dedi bana
Gülsene dedi bana
Ölsene dedi bana
Geldim
Kaldım
Güldüm
Öldüm” .