3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
773
Okunma

SAYILACAAAAK!.. SAY
Askerliğini para vererek yapanlar için bu başlık bir şey ifade etmez ama benim gibi yirmi ay yapanlar için çok şey ifade eder. Para vererek yapanlara bir şey ifade etmez demem şundan ki; Avrupa’dan parasını verip askerliğini yapmaya gelenleri, bırakın eğitim yaptırmayı, askeri birliğin nizamiyesine bile girdirmeden geri gönderiyorlar da ondan.
Bir bölük asker eğitim alanına giderken, gelirken ve hatta eğitim yaparken bu komutu tam olarak “yürüyüş kararı sayılacaaaaak! Say” şeklinde duyarak istem dışı bağırmaya başlarlar:
Bir… ki… üç… dört/ Bir… ki… üç… dört/ Bir, ki, üç, dört - Bir, ki, üç, dört
Bu yürüyüş kararı gibi birçok benzeri kararlar yüksek sesle emir ifadesi şeklinde kulaklarımıza küpe olurcasına seslendirilirdi. Misal vermek gerekirse:
Tüfek çatılacaaaaaak! Çat / Araç binileceeeek! Bin /
Asker artık öyle bir hal alır ki; verilen komutun mantıklı olup olmaması hiç ilgilendirmez, sadece ne söyleniyorsa onu yapmaya başlar.
Nerden icap etti bu konu derseniz; günümüzde bazı o meşhur kafalar hâlâ askerlikten terhis olduklarını bilmiyor olmalılar ki, millete de emir komuta ile hükmedeceklerini sanmaktalar.
Oysa dışarısı hiçte öyle emir komuta ile yönlenecek kişilerden oluşmuyor. Olmamalı da zaten.
İnsan düşünmeli, düşündüğünü kimseden korkmadan, çekinmeden ifade etmeli. Kim ne der endişesi taşımamalı. Fikirlerini beyan ederken kimseye yakınlık hissi ile tarafgirlik yapmamalı. Tarafgirlik yaparsa bu sefer resmi olarak asker olmasa bile gayri resmi tarafı olduğu zihniyetin askeri olmuş olur.
Birde idare edenler açısından baktığımızda idareciler birilerine görev verirken kendi görüşünde olana mı vermeli görevi yoksa liyakatli olana mı vermeli?
Bu sorunun cevabını isterseniz tarihten bir sayfa açarak cevaplamış olalım ne dersiniz.
Devir Fatih Sultan Mehmet devri.
“Fatih Sultan Mehmet, Edirne’ye giderken, yolculuk esnasında Molla Kırımî’ye: “Molla! Kırım vilayeti mamur bir yermiş, orada pek çok âlim ve kâmil kimseler yetişirmiş. Hatta bugün bile altı yüz âlim varmış ki, hep kitap telifi ile uğraşırlarmış, gerçek midir?” demiş.
Molla: “Evet efendimiz, öyleymiş. Bendeniz sonlarına yetiştim. Lakin şimdi ne o mamuriyetten eser, ne o âlimlerden haber var! Kimse kalmadı.” Demiş.
Padişah sebebini sorunca Molla Kırımî: “Efendim, bir hain vezir çıkıp âlimlere buğz ve düşmanlık etti. Aralarına nifak düşürdü. Gitgide ayrılığa düştüler ve sonunda âlim kalmadı. Bu yüzden memleket de harabeye yüz tuttu. Malum-ı devletinizdir ki, memleketin mamur olması ilim ve marifet iledir.” Demiş
Padişah Sadrazam Mahmud Paşa’yı huzuruna davet edip Molla’nın söylediklerini anlatarak: “İşte Kırım gibi koca bir memleketin harabına bir vezirin kötü idaresi sebep olmuş.” Diye Mahmud Paşayı îkâz etmek isteyince Paşa demiş ki:
“Efendimiz, suç vezirin değil, Kırım Hanı’nındır. Öyle doğru yoldan ayrılmış birini vezir yapmış ve idareyi onun ellerine teslim etmiştir.”
Sözün özü; Düşünüyorum diyenler düşüncelerini kimseden çekinmeden söylerken, idareciliğe talip olanlar, adama göre iş değil işe göre adam mantığı ile seçimlerini yapmalı. Yoksa şöyle bir komutun gelmesi kaçınılmaz olur sanırım.
Yazılacaaaaaaak! Yaz. HALİL MANUŞ/2012