3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1290
Okunma
Gündem, bugünlerde yine 1915 olayları. Tehcir mi, soykırım mı tartışmaları özellikle Türk düşmanı çevrelerde ısıtılıp ısıtılıp dolaşıma sokuluyor.
Sanki gizli bir plan için ince ince ve uzun süreli bir işçilik yapılıyor gibi.
Osmanlının son yıllarında Anadolu’da, Kafkasya’da gerçekte neler oldu tam anlamıyla dünyaya anlatabilmiş değiliz.
1877 Osmanlı Rus savaşı sonrasında yani halkın bildiği şekilde söylersek 1293 yılına tekabül eden, 93 Harbi diye de bilinen savaşın sürgünleri olan bir aileden , Anadolunun içlerine sürülen bir aileden gelmeme rağmen yaşanılan süreçle ilgili doyurucu bilgilere sahip değilim. Açık kaynaklarda da 93 harbi ve akabinde yaşanan sürgünlerle ilgili çok fazla doküman yok. Az sayıdaki muhtemel bilgi ve belgeden de Cumhuriyet dönemindeki harf devriminden sonra iyice koptuk toplum olarak herhalde. O dönemlerde yaşanan acıları sahiplenip ortaya çıkartan ve dünyanın önüne getiren bir çaba içinde olamadı maalesef Cumhuriyetimiz. Görmezden geldi, yok farzetti.
Ermeni tehciri ve o dönemde yaşananlarla ilgili kopartılan yaygaraya bugünlerde şahit olduğumuzda, bu eksikliği daha da çok hissediyoruz.
Çok küçük bir azınlık dışında Türk coğrafyası ve Türk milleti Ermeni soykırımını reddediyor.
Tehciri ve esnasında yaşanılan acıları kabul etmekle beraber, bunun bilinçli ve planlı bir soykırım olmadığında hemfikir çoğumuz.
Türk milliyetçileri, Türkün geçmişte yaşadığı bütün coğrafyaları ve kurduğu bütün devletleri de sahiplendiği için soykırım iddialarına doğal olarak en büyük tepkiyi gösteriyorlar. Osmanlı, Türk milliyetçisinin reddettiği bir geçmişi değildi hiçbir zaman çünkü.
Buna paralel olarak kendilerine ulusalcı adını veren Kemalist olarak da adlandırılan kesim ise bilindiği gibi Cumhuriyetten sonra Osmanlıyı ve İmparatorluk geçmişini reddederek, Osmanlının kurumlarını, herşeyini değiştirerek yeni bir devlet kurulduğu fikrini savundular.
Gerçekten de öyle idi durum tam da.
Cumhuriyet kurulduğunda Osmanlı ile ilgili hafızasını tamamen unutmaya programlanmıştı.
Saltanat hemen kaldırılmış, Hilafet kısa süre içinde kaldırılmış, rejim değiştirilmiş Cumhuriyet ilan edilmiş ve en önemlisi de Ülke artık Osmanlı İmparatorluğu değil, "Türkiye Cumhuriyeti" olmuş idi.
2. Dünya savaşındaki Yahudi soykırımını, savaş sonunda kabul etmek zorunda kalan Almanyanın durumu biraz farklı idi.
Almanya 2. dünya savaşında da, öncesinde de, 1. Dünya savaşında da, ve bugün de yine Almanya idi.1918 deki ihtilalden sonra cumhuriyet ilan etmişlerdi ve sonrasında hep ufak tefek isim farklarıyla "aynı devletin rejim değişiklikleri" anlamında bir süreklilik içindeydi.
Bizim Osmanlıyı yıkıp yerine yeni bir devlet kurmamızdan farklıydı yani.
Bütün bunlara rağmen Kemalist ideolojinin, yıkmaktan gurur duyduğu Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaşandığı iddia edilen soykırım söylentilerine katı bir tepki göstermesi tuhaf bir çelişki gibi görünüyor.
Basitçe "Bana ne kardeşim, ben zaten Osmanlıyı yıktım, reddettim, yeni bir Cumhuriyet, ulus devlet kurdum yerine , öncesi ile bir ilişkim yok, olamaz da" anlayışıyla bu Ermeni soykırımı iddialarına uzak durması daha doğru olmaz mıydı?
Osmanlı Ermeniyle sorun yaşamış son yıllarında, geçmişte Yavuz Sultan Selim için alevi cemaati farklı iddialar ortaya atmış, değişik savaşlarda Perslerle, Araplarla, Balkanlarla kanlı ilişkilerimiz olmuş. Kemalizm, hepsinin hesabını vermeye hazır mı ki?
Ermeni tehciri ve bugün Fransanın, geçmişte başka ülkelerin iddia ettiği gibi soykırım iddiaları karşısındaki ulusalcı duruş ne anlama geliyor o zaman?
Bunu, ittihatçı gelenek olarak açıklayabiliyorum ancak..
Ulusalcıların ittihatçılıkla ve ittihatçı paşalarla duygusal ilişkilerine bağlıyorum daha çok bu hassasiyeti.
Talat, Enver, Cemal paşalar incinmesin diye mi acaba sadece Osmanlının bu dönemi için kendilerinden beklenmeyecek bir "Osmanlılılık" sergiliyorlar?
Öyle ya, bütün Osmanlıyı reddedeceksin ve sadece İttihatçı paşaların yedikleri nanelerle ilgili hassasiyet gösterecek, gerisini yine görmezden geleceksin?
Tutarlı mı bu?
Fransa hayranlığı ortak paydasında buluşan ittihatçı anlayışın bugün komik bir tesadüf olarak yine Fransanın "Soykırım yok demeye ceza veren" yeni yasasını eleştirmek durumunda olması ne kadar ilginç değil mi?