8
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
2389
Okunma

Bu memlekette sadık teba (Teba-i Sadıka) adını alan ve en üst düzey görevlerde değerlendirilen, esnaflıkla, zanaatkârlıkla toplumda her zaman seçkin biçimde yaşayan ki, bir zamanlar Romanın, Bizans’ın zulmüne uğrayıp, ülkeleri harap edilmiş, mabetleri yıkılmış, Kralları öldürülmüş, darmadağınık halde kaçak bir hayatı, zavallı bir biçimde yaşarken Türklerin Anadolu’yu almasıyla dini ve milli kimliklerine kavuşturulan ve serbestçe bu haklarını kullanan bir millet, Ermeniler…
Osmanlının en zayıf düştüğü, dostluğa en fazla ihtiyaç duyduğu sırada, batılıların, Rusların kışkırtmalarına, ayartmalarına kanarak, Türklerle baş edebileceği zehabına kapılmaları ve Anadolu’da yüzyıllar boyunca barış içinde komşuluk yaptıkları ahaliyi kırıp dökmeye, ırza tecavüz etmeye, yakmaya başlamaları bardağı taşırmış ve o zamanki yetkililerin tehcir yönünde karar almaları gerekmiştir. Bu tehcir kimi yerlerde sağlıklı yürütülememiş ve hiç de istenmeyen aksaklıklar olmuş olabilir; ancak sanki ortada hiçbir şey olmamış da devlet masum insanları sürgüne yollamış gibi algılamalar ve insanları yanıltmalar yapılmaktadır.
13 Temmuz 1878 tarihli Berlin Antlaşması’na göre Osmanlı Devleti’nin “Erzurum, Van, Elazığ, Diyarbakır, Sivas, Bitlis” olmak üzere altı vilayette (Vilâyat-ı Sitte) bir Ermenistan kurma hayaline kapılanlar, 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesinin 24. Maddesini de bahane ederek bu "Altı ilde" özellikle çok kanlı ayaklanmalara başlamışlardır. Köyleri, kasabaları, şehirleri basarak Müslüman ahaliyi insanlık dışı işkencelere maruz bırakarak öldürmek, hayvanları, samanlıkları yakmak, yıkmak gibi talana girişmişlerdir. O yıllarda sürgüne gönderilen Ermenilerin Amerika ve Fransa’ya ulaşanları 70’li yıllarda Ermeni ASALA terör örgütü vasıtasıyla Türk Dışişleri mensuplarını katletmelerini kırk yaşın üstündeki herkes hatırılar. Türk devletinin 80’de aldığı önlemler sonucu bu terör örgütü çökünce aynı hainler başka yollara başvurmaya başladılar. Öteden beri ABD’de 24 Nisanı soykırım günü ilan etmeye uğraştılar, yetmedi, kendilerini I. Dünya Savaşı esnasında ayartan, hata yapmalarına ve beslendikleri çanağa pislemelerine asıl sebep olan Fransa’da soykırım yasaları çıkarmaya yöneldiler.
Şimdi tam da Fransa ve Türkiye arsında böyle bir sürtüşme yaşanırken, Türkiye’yi sosyal ve siyasal olarak zayıflatmak isteyenler, vatandaşımız olan bir Ermeni gazetecinin hiç de tasvip etmediğimiz öldürülmesini ve onun mahkemesini bahane ederek, birçok aşırı uçla bir araya gelerek, yine batılıların kışkırtmalarıyla Türkiye’ye, dolayısıyla Türklere gaile çıkarmaya çabalamaktalar.
Tıpkı Osmanlı döneminde olduğu gibi ırken Ermeni olmayıp, ancak çok sayıda Türkiye düşmanı, her çeşit meslekten insanları da yanlarına alarak sokaklarda eylemeler, sözde telin mitinglerinde “Hepimiz Hrant’ız, Hepimiz Ermeni’yiz” sloganı ile esas kinlerini kusmaktadırlar…
En zayıf anlarımızda dahi bizlerin birlik ve beraberliği nasıl kurduğumuzu unutuyorlar, oysa Çanakkale çok eskimedi, bunlar hiç akıllanmayacaklar, bunlar Türkleri başka milletlerle bir tutup, batının müdahale edebileceğini düşünen ahmaklar… Biz zaten onların hepsinin Ermeni olduğundan kuşku duymuyoruz.
Sonuç olarak biz herhangi bir ırkı methetmek, başkasını hakir görmek gibi bir niyet ve davranış içinde değiliz, herkesin az ya da çok etkilendiği olaylardan yola çıkarak ülkeyi bölmek, huzursuzluk çıkarmak isteyenleredir sözümüz; bu memleketi gizli planlarla sözde insan hakları ve hukuk diyerek bölmek isteyenlerin yüzyıllardır gizli mahfillerden emir aldıklarını bilmekteyiz.
Hadi bakalım buyurunuz hep birlikte Ermeni olunuz, hiç olmazsa ne olduğunuzu öğrenmiş oluruz, ne de olsa bugüne kadar ne olduğunuz belli değildi.
Güneri Yıldız (Elazığ, 20.01.2012)