13
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
3415
Okunma

“Pişman mısınız?” Dedi.
Kafasını kaldırdı, sorunun yöneltildiği tarafa kısa bir bakış atıp tekrar başını önüne eğip konuşmaya başladı.
“Pişmanım.”
“Sanki dünyanın bütün havasını birisi, ağır ağır kulağımdan içeri üfledi, o üfledikçe içimde bir daralma başladı. Pişmanım hem de günden güne artan bir pişmanlık idi benimkisi…”
“Bazen öldüğümü sandığım zamanlar oldu. Galiba o yüzden kedilerin insanca konuştuğunu duyabiliyorum, dedim. “Kimden kaçıyorsun” diyen kedileri.”
“Yoksa uykuda mıyım? Kulağım mühürlü de rüyalarımın içinde miyim? Dediğim de oldu kimi zaman.”
“Ama her şey öyle sahiciydi ki. O gece karşımda duran gece lambası ve etrafında dönen sinekler. Bedenimin ağırlığını yüklenen adımlarım, elimdeki bıçağın sapı, havanın keskin soğuğu. Hepsini hissediyorum hala.”
“Ve daha beteri içimdeki korkuyu… O keskin korkuyu ve korkuya rağmen yaydan çıkmış ok gibi devam edişi…”
“Meğer hayat dizili domino taşları gibiymiş, ufacık, anlık bir hata onca emek ve sabırla dizili taşların devrilmesine neden olabiliyormuş.”
“Hepsi şu son taştan kaynaklanıyor, duramadı yerinde yalpalandı ve hepsini devirdi. Ama neden ben o en derindeki ilk taşı suçluyorum? Onun bunda kabahati ne?”
“Uzağımda olmasaydı bu kadar diyorum.”
“Oysaki en sağlam duruşlusu o en baştaki taştı, kesinlikle oydu!”
“Evet, diriyim karşınızda olduğuma ve konuştuğuma göre yaşıyorum. Ama keşke ölmüş olsaydım. Ölmüş olsaydım şayet, bedenimin ağırlığını ve bu bedene sıkışıp kalmış olmanın ıstırabını yaşıyor olmazdım. Ruhum benden geçmemiş fakat ben ruhumdan çoktan vazgeçmişim. Belki budur ölmüş gibi hissetmemin, acımın nedeni…”
“Ölmediysem, uyumuyorsam neden topuklarım rüzgârdandı onca yıl?”
“O hayatı hatam idi beni bir rüzgâr gibi yaşamaya mahkûm eden. Daimi bir yerde hayat kurmamı engelleyen, devamlı seyahat ettiren, kimseye güvenemeyen biri yapan.”
“Gizler, geceye arkadaş gizler…”
“Gizlediğim içimde harp ederken, söyleyecek olmayı düşünmek bile beynimde kargaşa yaratırdı.”
“Sustum, tam otuz yıl sustum, otuz yıl yaşadım günahımla.”
“Bir de derler ki, yaşadıklarının pişmanlığı zamanla kaybolurken, yaşamadıklarının pişmanlığı zamanla artar.”
Salon hiç kimse yokmuş gibi sessizdi, sadece o konuşuyor, ne hâkim ne avukat ne de savcı müdahale ediyordu. Herkes taş birer heykel gibi dinliyordu yaşlı adamı.
“İnsanlarla Ay’ın ortak yönü, ikisinin de sadece tek bir yüzünü görebilmemizdir. Ben de işte böyle insanlara tek yüzümü gösterirken diğer yüzümden ıstırap duyup gecelerce ağladım.”
“Bana en büyük cezayı Tanrı verdi zaten, otuz yıl boyunca öldürdüğünüz kişinin hayaletiyle yaşamak.”
“Metroda onu karşı koltukta görmek, aynaya bakarken arkada onun suretini de görüp, geriye döndüğünde onu bulamamak.”
Tavırları çok kibar olan bu yaşlı adamın boyu bir yetmiş kadardı. Bedeninde maddesel olmayan farklı bir şeyler vardı sanki. Sudan bir heykel gibi, elinizi uzatsanız delip geçecek gibi.
Siyah bir ceket ve altına giyindiği koyu ceviz yeşili kazağı, gömleğini ve kravatını neredeyse tamamen kapıyordu.
Açık kahve gözlerinde keskin bakışlar hâkimdi. Göz çevresi ve alnı oldukça kırışmıştı. Yıllar önce işlenmiş bir cinayetin katili olmasına karşın sesindeki yumuşaklık şaşırtıcıydı.
“Pişmanlık, kanıma zerk edildi otuz yıl önce, hayatımı felç etti, öldürdüğüm ile gömdüm ben hayatı.” Derken tekrar kısa bir süre hâkimle göz göze geldi.
“Vereceğiniz cezaya razıyım” dedi sesinde kabullenmişlik …
Nun