6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1264
Okunma

Düşünceliydi Azad. Sabit bakışları keskinleşmişti. Yemekten içmekten kesilmişti. Öylesine vardı sanki. Son günlerde canını sıkan olay(lar) öyle çoktu ki. Öyle yaralayıcıydı ki. Öyle dokunaklıydı ki başına gelenler...
Tam evlenmelerine bir gün kala; üç yıldır sevdalandığı biriciğini, yüreğinde aşkla beslediğini, meleğini, çiçeğini, Cennet’ini bir trafik kazasında kaybetmişti. Kendisi küçük yaralarla kurtulmuştu o kazadan. ’Kurtulamaz olaydım’ tümcesi dilinde plesenkti bugünlerde...
Kaza öncesi Mardin’e gidiyorlardı Midyat’tan. Beraber son eksiliklerini tamamlayacaklardı. Birlikte Mardin’i baştan sona dolaşacaklardı. Takla atan güvercinlere göz kırpacaklardı. El ele dolaşmanın rahatlığında atacaktı kalpleri. Esmer çocuklarla aynı karede yer alacaklardı. Rido lokantasına uğrayıp, keyiflerince bir kebap yiyeceklerdi soğuk mu soğuk yayık ayran eğliğinde. Sonra şair ruhlu şehrin daracık sokaklarının geniş ruhuna karışacaklardı. Unutacaklardı hızlı akan zamanı. Yan yana bulunmanın keyfini süreceklerdi doyasıya. Ve akşama doğru, güneş Mezopotamya Ovası’nın üzerinde sarı ışıklarıyla dans ederken, şehri terk edip kadim kente, Midyata döneceklerdi içleri mutlu...
Ama olmadı. Ama yarım kaldı öyküleri. Hikayelerinin mutlu son cümlesini göremediler. Onca mücadele, onca engeli bertaraf ediş, onca bekleyiş, onca emek boşa akmıştı işte. Hayat yine bildiğini okumuştu. Olan ikisine olmuştu...
’Şimdi Cennet ne yapıyor acaba?’ En çok bu soruyu düşünüyordu Azad.
Ve çok zaman kendi kendiyle konuşurdu:
’Toprak altında üşüyor olmalısın Cennet’im. Bak sensiz ben de ölü gibiyim. Sen gittikten sonra gülmedi ki öpe öpe dokunduğun yüzüm. Sen gittikten sonra şiirsiz kaldım. Seni kaybetmenin acısı çok derin. İçimden parçalar eksik. İçim yanıyor. Kahroluyorum. Kabul edemiyorum gidişini, ayrılışını...’
’Ah Cennetim, anladım ki sen tamamlıyordun eksik parçalarımı. Anladım ki seninle hayat hem güzel ve hem yaşanmaya değer dizeydi. Anladım ki seninle dünya kıymetli gezegendi...’
Bir türlü kendine gelemedi Azad. Ne yapsa sevdiği gözlerine ilişiyordu. Nereye gitse, karşındayı ömrü. Birkaç yıl Cennet’ini yaşıyormuş gibi, yanındaymış gibi, kendisiyle yıllardır evliymiş gibi hayata tutundu...
Sonrası bilinmezlik. Sonrası kalemi kırılmış edebiyat. Sonrası yazılmayı bekleyen bir roman üşümüşlüğü. Sonrası aynı yastıkta uyumamanın çaresiz gecesi...
Sonrası öncesiz ve kocaman bir susamışlık...
.................................
Mehmet Selim ÇİÇEK
20 Aralık 2011,,,MARDİN