3
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
3087
Okunma
Soyundukça, bir yaprağın buğusu gibi görünmez oluyor kadın. Sanki her şeyden habersizmiş gibi aslında. İçindeki tedirgin kasvetin açılabilir bir çiçeğe dönüşmesini istiyor sabırsızca. Düşlerinin yavrusunu taşıyor karnında. Vücudu bir yıldızın daha yeni can bulmuş hali...
Sevginin yüklemini bulmaya çalışıyor vücuduna dokunan ısrarcı ellerde. Duvarlara kazınmış soru işaretlerinin sıvası çözülüyor teker teker :
Ya hiçse yaşananlar.
Ya hiçse fısıltıların doğrulukları.
Bir tutam ışık bedeninde kavruluyor. Gece çoktan gözlerini kapadı bile...
Sevmediği bir müziğin arasına tıkılmış gibi bir mahkumiyet havası hissediyor ruhunda. Acının coşkuyla üvey kardeşliği gibi. Donuk ifadeler,binlerce kere tanıdık anlara poz verircesine karışıyor, akıntıda kaybolmak üzere olan ayrıntılara.
Gecenin gördüğü diğer anların farkına vararak utanıyor. Adamın yüreğini çıkarıp yapraklarını yolmak istiyor :
’Seviyor!’, ’Sevmiyor!’, ’Seviyor!’ ’Sevmiyor!’ ...
Başlangıçların nedenini sorguluyor gecikmiş bir zamanda... İnandıklarını toplayıp zevklerini özgür bırakmak istiyor.
Gerçekle yoğrulan tüm heykellerin bir bir dirilmesini istiyor. Ve incinmemek adına tüm heykellerinin birleşiminden dev bir heykel yapmayı arzu ediyor; kenarlarında mutlu süsler bulunan defterine iliştirebilmek için. Aldanmamak ve aldananları savunabilmek için aşk kürsüsünde!...
Gece, akrep ve yelkovan arasında sıkışıp kalmış. Soyundukça soluk alıp vermelerin arttığı bir karanlığın ortasında kadın. Az sonra tahliye olacak bir tutuklu gibi.
’Bu gece gerçek! Dokunmalar gerçek! Harcında sevgi var! İspat edebilirim!’ diye haykırmak istiyor yargıca...
’O zaman durma konuş!’ diyor yargıç.
’ Çay bahçesine gittik. Elimden tuttu. Gözlerime baktı. Sevgi sözcükleriyle yanaştırdı yüreğini bana. Benimle ve sevgimle yaşlanmak istediğini söyledi’ diyor kadın.
’ Yaşananlar ve yaşayacakların senindir! İnandıkların ve inanacakların senindir! Yazgı hem tekil hem de çoğuldur. Gerçeğe yazgının sihri karar verir’ diyor yargıç.
Sessizlik ve yalnızlık geceye bulaşmış bir kere. Soyundukça görünmez oluyor kadın. Kapanan gözlerinin bir tek mutluluk için açılmasını istiyor.’ Uçsuz bucaksız görkemli bir gün doğumu düşlemek çok mu bana? ’ diyor içinden. Öpüşmeler odada ince ince yankılanıyor. Kelepçeli tüm öpüşmelerin anahtarları sevgide saklıyken ,sevginin doğruluğuna inanmak istiyor kadın.
Artık silik, okunaksız ilişkilerin uzağında olduğuna inanmak istiyor kadın. Gece yerini aydınlığa devrederken her dokunuşta biraz daha güvene ve inanmışlığa bulanıyor yüreği.
Ve dokunmalar, öpüşmeler sırayla rüzgar oluyor ; yaşananlar uçsuz bucaksız görkemli gün doğumuna yanaşırken. Kadın bundan böyle masalları daha mutlu daha içten okuyacağına inanıyor, teniyle de gülümseyerek.
Ve yaşadıklarını,düşündüklerini, inandıklarını naftalinleyip bir çeyiz gibi yerleştiriyor mutluluk sandığına. Sonra adamın gözlerine bakıp şöyle söylüyor adam duymadan :
’ İnanıyorum!... Bir ten kadar masum bir ten kadar günahsız!...’
Oktay Coşar