24
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
10564
Okunma


Türkiye’de çay içmek, İngiltere’deki beş çayından veya Japonya’da özenle hazırlanan çay ikramlarından biraz farklıdır. Daha az karmaşık ve daha çok sadedir. Tıpkı Türk insanı gibi.
Çayınızı alıyorsunuz, isteğinize göre bir ya da iki şeker atıyorsunuz, sonra da çay kaşığıyla karıştırırken çıkarabildiğiniz kadar ses çıkarıyorsunuz.
Bardağı ucundan tutuyorsunuz, yavaşça küçük bir yudum alıyorsunuz, çünkü çok sıcak.
Ayrıca, en az birkaç bardak bu çaydan içmek zorunda kalacağınızı aklınızdan çıkarmıyorsunuz. Tıpkı patates cipsi gibi, bir tane yerseniz ve ardından birkaç tane daha yemek zorunda olduğunuz gibi.
Türkiye’de, günün her saatinde bardak bardak çay içebilirsiniz.
Benim gözümde bu bir bardak çay Türkiye’yi temsil ediyor.
Türk çayı için tavşankanı derler; Siyah ya da yeşil değil, kırmızıdır. Tıpkı her vatansever Türk’ün damarlarından akan kan gibi. Tıpkı göklerde gururla dalgalanan bayrakları gibi. Eşsiz güzellikteki halıların kırmızı yünü gibi. Tıpkı ilkbaharda açan ateş kırmızısı laleler gibi. Lalelerin şekli, kendisine çok benzeyen bu çay bardağı gibidir tıpkı.
Türk çayı sıcaktır; Anadolu topraklarını ısıtan güneş gibi. İçinizi ısıtan coşkulu müzik gibi. Yemekleri, şehirleri, spor takımları, hayatlarının her anındaki yaşama sevinci gibi.
Türk çayı demlenir; Bir Türk, sallama çayı çay saymaz. Karadeniz Bölgesinde yetiştirilen çay, Türkiye’nin her bir köşesinde sürekli demlenir. Her daim sunulmaya hazırdır.
Türkiye’de “Kahvaltı hazır!” denmez, “Çay kaynadı!” denilir.
Çay, Türkiye gibi bir lezzettir. Miras, kültür, tarih, gelenek ve birçok etnik grubun bir araya gelip kaynaşması gibi. Türk olmak demek, Türkiye Cumhuriyeti ile bütünleşmiş olmak demektir.
Türk çayı sadedir, berraktır; Tıpkı bir Türk’ün yüzü gibi. Her zaman anlaşılabilir, bir şey gizlemez, komşularına açtıkları kalpleri kadar berraktır.
Türk çayı sürekli içilebilir; Çay keyfinin bitmesi imkânsızdır. Bütün gün boyunca içebilirsiniz. Çayın altı sabahtan akşama kadar her zaman açıktır. Ülkenin dağları, ovaları, doğal güzellikleri ve çalışkan insanları kadar cömert.
Türk çayı müzik gibidir; Müzik kültürü ile yetişmiş ve birçok yetenekli müzisyeni barındıran bir ülkedir Türkiye. Türkiye arabeskten pop’a, pop’dan halk müziğine kadar uzanan bir çizgide çok renkli bir müzik yelpazesine sahiptir. Yine de çay bardağına kaşığın temasıyla çıkan şıngırdama sesi başka hiçbir şeye benzemez. Eğer bu sesin bütün Türkiye’de, evlerden çayhanelerden, iş yerlerinden ve ülkenin her köşesinden yükseldiğini hayal ederseniz, bunun ülkenin milli senfonisi olduğunu da söyleyebilirsiniz.
Türk çayı arkadaş canlısıdır; O hiçbir zaman yalnız içilmez. İllâ ki yanında biri olmalıdır. Eğer bir Türk sizinle arkadaş olmak istiyorsa ilk teklif edeceği şeydir çay. Türkler tek başlarına, yalnız iş yapmazlar. Başkalarıyla birlikte olmayı severler. Geniş düzlüklerde aileleriyle ve hayvanlarıyla sıcak ilişkiler geliştirebilmiş ataları gibi. Hayatı, başkalarıyla paylaşarak, değerli kılınan bir şey olarak görürler.
Türk çayı dolaysızdır; Kolayca demlenir ve bu yönüyle, Türklerin hayatı yaşamak için seçtikleri tarzı yansıtır. Çayın yanında bir şey bulunmayabilir ama her zaman Türklerin hayat tarzının temelleri olan saygı ve sevgi ile ikram edilir.
Türk çayının acelesi yoktur; Yoğun bir günün ortasında asude ve dingin bir ortama çağırır insanı. Bu dinginlik yaşam tarzlarına yansımıştır. Türkiye’ye gittiğinizde öğreneceğiniz ilk ifadelerden biri “problem değil”dir.
Çay, yavaş yemek yeme hareketinin önemli bir öğesidir.
Çay, demokratik bir içecektir, herkes içebilir.
Türk çayı barışçıdır; Nereye giderseniz gidin, ofislerde, evlerde, iş yerlerinde size bir bardak çay mutlaka ikram edilir. Bu ikram aynı zamanda size bir barış mesajı ulaştırır. Ve XIII. Yüzyıl’ın büyük sufî şairi Mevlâna Celalettin Rumî’yi hatırlatır: “ Gel tanış olalım yavaş yavaş, bu çayı içer gibi. Gel şu günün hayhuyunu bir kenara koyalım ve birbirimizi tanıyalım. Gel bir bardak çay paylaşalım, belki kaynaşırız çayın sıcaklığıyla ve dostluğunuzla. Haydi, Gel hayatı paylaşalım!”
Yukarıdaki ifadeler, bir yabancının Türk çayı hakkındaki gözlemleri, ve bu gözlemlere dayanarak Türkler ve Türkiye hakkındaki değerlendirmeleri.
Bir yabancı hakkımızda böyle düşüncelere sahipse;
NEDEN SAHİP OLDUĞUMUZ DEĞERLERİN KIYMETİNİ BİLEMİYORUZ?
NEDEN ÇAYI DÖKE SAÇA İÇİYORUZ?
NEDEN BU GÜZELLİKLERİ DOYASIYA YAŞAMIYORUZ?
BEN DE KEYİFLE BİR BARDAK ÇAY İÇMEK İSTİYORUM.
Bekir GÜÇLÜER
Yazımı "Günün Yazısı" seçerek beni onurlandıran "Seçki Kurulu"na teşekkür ederim.