1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
604
Okunma
Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal Atatürk’ün muassır medeniyet seviyesinin üstüne çıkma yönündeki hedefine pratikte doğru başlamış ancak büyük önderin vefatıyla birlikte yön değiştirerek tamamen çarpıtılmış şekilde bu günlere kadar gelinmiştir. Milli egemenliğe taban tabana zıt olan sağlıksız politikaların sürüklediği çıkmaz, ne yazık ki ülkemizi, satranç oyununda olduğu gibi, şah mat konumuna kadar taşımıştır. Gelinen bu noktada bizden bir hamle beklenmektedir. Yazımızla yapılacak hamlenin hangi koşullarda ve hangi ortamda yapılacağını tartışacak, aynı zamanda önerilerle de ışık tutmaya çalışacağız.
Yeni Dünya Düzeni :
Birinci Dünya Savaşı ile bilinen klasik imparatorluk sistemi dünya çapında çökmüş fakat bu çöküşün tozu dumanı ulusların üzerinde halâ dolaşmaya devam etmektedir. İkinci Dünya Savaşı ile belli bir nizama oturtulmak istense de başarılı olunamamış bu sebeple de daha geniş, daha kapsamlı bir plan ile son şekli verilmek istenmektedir. Bu yeni projenin adı ; Yeni Dünya Düzeni, Globalizm ve Küreselleşme şeklinde üç ayrı ifade biçimiyle dünya siyasi literatürüne girmiş bulunmaktadır.
Taktik olarak bu kez devlet kavramının ötesine geçilerek sınır ya da ulus gibi unsurlar tamamen pasifize edilmek istenmekte. Ancak bu şekilde nihai sonuca ulaşılabileceği, dünyayı yönetme hayaliyle yanıp tutuşan yaklaşık 15 aile tarafından çok iyi bilinmektedir.
İnsani duygulardan arıtılmış Yeni Dünya Düzeni projesi aynı anda bir kaç coğrafyada uygulamaya sokularak hedefe ulaşılmak istenmektedir. En belirgin özelliği; her türlü farklılığı (etnik, kültürel ve dinsel) belirgin hale getirerek birlikteliklerin çözülmesini sağlamak ve yap - boz oyununda olduğu gibi dağıtarak karıştırıp yeniden şekillendirmektir.
Oldukça yüksek maddi kaynaklarla gerçekleştirilebilecek bu projenin kuşkusuz ki getirisi de bir o kadar yüksek olacaktır. Hem büyük hem de sürekliliği olacak bir sömürge sisteminin oluşturulması için dünya ekonomisinin yüzde yirmilik oranını bünyesinde barındıran fakat tamamına yakınını kontrol edebilen söz konusu 15 aile, görünen odur ki; bu üstünlüğü yeterli bulmamakta ve küresel ekonominin tamamını bünyesine katma hevesi ve niyetindedir. Diğer bir anlatımla; altı milyar nüfusu ile yer yüzünde var olan tüm insanlığı köleleştirmek istemektedirler.
Yer yüzünü şekillendiren iki temel küresel güç vardır. Bunlardan birisi Yahudi lobisi ile denetimindeki vakıf ve gizli cemiyetler ile WASP adı verilen beyaz, Anglo Sakson, Protestan azınlığın kurmuş olduğu gizli cemiyetlerdir. Amerika Birleşik Devletleri’nde tüm ekonomik güç ve medya, bu gizli cemiyetler tarafından şekillendirilmektedir.
İçinde Yahudilerin de bulundukları CFR (Council on Foreign Relations), Bilderberg gizli örgütü ve Trilateral Komisyon bu cemiyetlerin temelini oluşturur. Oluşumun hedefi; medyayı kontrol eden beyinleri kontrol altına almaktır. Çünkü çok iyi bilmektedirler ki beyinleri kontrol altında tutan toplumları da kontrol altında tutar. Nitekim bu yaklaşımları ile gerek 3 Kasım gerekse 22 Temmuz seçimlerinde istedikleri sonuçları ülkemizde de alabilmişlerdir.
Herkesçe bilindiği için ne Afganistan’da ne Filistin’de, Irak’ta, Lübnan’da, Ürdün’de ne de Suriye ya da İran’da cereyan eden gelişmelere değinmeyeceğim. Sadece ülkemiz açısından durum değerlemesi yaparak çözüm arayışlarına gitmenin daha kestirme yol olacağı inancındayım.
Son Altı Yılda Türkiye :
Ülkemizde, ellili yıllardan beri irili ufaklı olumlu adımlar atılmış olsa da, dış ekonomik alanda ve milli, kültürel değerlerin yozlaşması yönünde önemli olumsuzluklar yaşana gelmiştir. 3 Kasım 2002 Genel seçiminden sonra siyasi hedefler, bahsedilen olumsuz değişimlerin sağladığı ortamdan faydalanılarak, karşı devrim denebilecek milli menfaatlerle hiç de örtüşmeyen siyasi çizgiye oturtulmuştur.
Türkiye; Dış borçlanmada son altı yılda Cumhuriyet tarihi boyunca edindiği dış borcu ikiye katlayarak bir daha kırılması mümkün görünmeyen bir rekora imza atmıştır. Kârlılık oranı yüksek ve stratejik öneme sahip kurum ve kuruluşları özellikle yabancı sermayelere satılmıştır. Burada en önemli tehlike ise; yabancı yatırım adı altında ülkemizin stratejik kurumlarını satın alan sermayeler yabancı özel girişimciler tarafından değil, yukarıda belirttiğimiz gizli cemiyetlerin kontrolünde olan yatırımcılar ya da direkt yabancı devlet kurumlarınca satın alınıyor olmasıdır.
Tarikatların süregelen faaliyetlerine serbesti tanınmakta böylece hem devletin temel taşlarını oluşturan laiklik sistemi devre dışı bırakılmakta hem de mezhepsel farklılıklar körüklenmektedir. Hıristiyan misyonerlik çalışmaları akıllara durgunluk verecek boyutlara ulaşmış fakat ülkemizin en kolay kıvılcım oluşturacak hassas noktalarında yapılanmalarına göz yumulmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti anayasasında devletin adeta zırhı konumundaki bazı maddelerin ya değiştirilerek ya da tamamen kaldırılarak işlevsiz hale gelmesi sağlanmaktadır.
Önemli devlet kurumlarında, cumhuriyet tarihimizce görülmemiş boyutta ve düşük nitelikte kadrolaşmaya gidilmektedir.
Devletin enerji kaynakları üzerindeki etkisi sıfırlanma noktasına getirilmektedir.
Ağırlıkta tarım ülkesi olduğumuz bilinmekte iken gerek tarım gerekse hayvancılık büyük oranda baltalanmakta dışa bağımlı hale getirilmektedir.
Devletin vatandaşına karşı birincil görevi olan eğitim ve sağlık hizmeti rafa kaldırılmakta ve bu kurumlar hızla şirketleştirilmektedir.
Erk sahipleri, kendi uygulamaları nedeniyle gelinen ekonomik ve siyasi durumu halktan gizlemekte, tahakküm yoluyla basının doğru haber yayınlaması engellenmektedir. Böylece vatandaşın haber alma özgürlüğü göz ardı edilmektedir.
Gerek siyasiler gerekse tarikatlar aracılığı ile ulusal bilinç, milli şuur zedelenmekte buna karşın ümmetçilik özendirilmektedir.
Millet ile onun ordusu arasına düşünsel husumet, güvensizlik oluşturacak sistematik söylemlerle son derece tehlikeli adımlar atılmaktadır.
Bütün bu saydığımız olumsuz gelişmeler, yukarıda da değindiğimiz Yeni Dünya Düzeni ve onun alt projelerinden biri olan BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) gerekleri doğrultusunda yaşanmaktadır. Diğer bir anlatımla bu büyük projenin Türkiye ayağı emperyalistlerce öngörülen şekilde devam etmektedir. İşte bütün bunları bir arada düşünürsek şah mat durumuna nasıl geldiğimizi anlamamız mümkündür. Ancak; elbette çıkış noktaları hala vardır ve hızla bu çıkış noktaları belirlenerek mat durumundan kurtulmak için adımlar atılmalıdır.
Çözüm Önerileri :
Türkiye Cumhuriyeti; imparatorluklar kurmuş köklü devlet deneyimlerine sahip bir milletin kurmuş olduğu çağdaş dünya devletidir. Kurtuluş mücadelesi verdiği yıllardaki olanaklarıyla mukayese edildiği taktirde bu gün bölgesinde hatta dünyada ilk sıralarda yer alacak düzenli bir orduya sahiptir. Nitelikli yöneticilerin yönetimlere gelmesi halinde, gerek genç nüfusu gerekse kalifiye eleman potansiyeli ile içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıdan kısa sürede kurtularak toparlanabilecek yetenekte bir ülkedir.
Bu nedenledir ki; Koşullar daha vahim olsa dahi bu yüce millet bütün zorlukları aşabilecek kudrettedir.
Ancak!..
Millet olarak üzerimizde oynanan oyunları mutlaka ama mutlaka görmemiz gerekmektedir. Bunun yolu ise, her bireyin mutlaka bir durum değerlemesi yapmasından ve sadece Polyanna’cılık oynayan basın aracılığıyla bilgi edinmek değil, bir çok kaynaktan ciddi bir araştırma içine girmesinden geçer. Tek başına bu karar bile çok önemli bir adım olacağından esirgenmemesi gerekir. Zira, aşağıda sıralayacağım önerilerin uygulamaya sokulabilmesi, düşünsel olarak genel kabul görmesine bağlıdır. Amaç birliğine bağlıdır. Ulusal bilincin yükselmesine bağlıdır.
· Yakın zamanda lağvedilen Özel Harekat Dairesi yeniden çalışır duruma getirilmelidir.
· IMF ile çalışmaya son verilmelidir.
· Avrupa Birliği girişimleri askıya alınmalıdır.
· Gümrük Birliği ivedilikle sonlandırılmalıdır.
· Yabancılara toprak satışı ivedilikle durdurulmalı, önceden satılan topraklar kamulaştırılmalıdır.
· Mecliste, bakanlıklara bağlı fakat değişen hükümetlerden bağımsız kadrolu profesyonel personel yapılanmasına gidilmelidir.
· Özelleştirilen telekominikasyon, enerji, sağlık ve eğitim kurumları süratle devletleştirilmelidir.
· Ulusal bankacılık sistemi güçlendirilmelidir.
· Savunma sanayiinin tüm ihtiyaçlarının, ulusal imkanlarla karşılanması yönünde milli proje kampanyası başlatılmalıdır.
· Ülkemizde bulunan doğal zenginliklerin ekonomiye kazandırılması için devlet öncülüğünde yeni kurumlar oluşturulması sağlanmalıdır.
· Tarikatların faaliyetleri tamamen durdurulmalı ve Hıristiyan misyonerliğinin önüne geçilmesi sağlanmalıdır.
· Ülkemizde faaliyet gösteren yabancı istihbarat unsurları temizlenmelidir.
· Seçim sisteminde değişiklikler yapılarak dokunulmazlıkların kaldırılması sağlanmalıdır.
· Milletvekili adaylarından, tıpkı diğer kamu görevleri için istenen sabıka belgesinde olduğu gibi mutlaka onlardan da istenmelidir.
· Siyasi propagandalarda etnik ve dinsel söylemler ima düzeyinde dahi olsa yasaklanmalı ve ihlali durumunda ağır yaptırımları olan cezai müeyyidelerle kontrol altına alınmalıdır.
· Seçim sisteminde baraj uygulaması kaldırılmalıdır.
· Yolsuzluk yapılabilecek noktalar belirlenip gerekli yasal önlemler alınmalı ve bu tür suçların cezai müeyyideleri de kamu suçu olması münasebetiyle ağırlaştırılmalıdır.
· Yargıda zaman aşımı kavramı tamamen ortadan kaldırılmalıdır.
· Ekonomide gerek sanayi gerekse tarımsal alanda ulusal girişimciler devletçe desteklenmelidir.
· Küçük ve orta ölçekli girişimciler haksız rekabete karşı koruma kapsamında vergi muafiyeti ile desteklenmelidir.
· İstihtamın artması için sosyal güvenlik primleri mevcut tutarının yarısı oranına düşürülmelidir.
· Akademisyenlerin ekonomik gelişmeye katkı sağlamaları özendirilmeli ve hazırlayacakları projeleri için gerekli olan destek devlet tarafından mutlaka sağlanmalıdır.
· Sovyeter Birliği’nin dağılması ile bağımsızlığını kazanan Türk Cumhuriyetleriyle ekonomik, siyasal ve kültürel işbirliği silsilesi belirlenerek hızla uygulamaya sokulmalı. Ayrıca bu cumhuriyetlerle karşılıklı olarak vizeler kaldırılmalıdır.
·
· Misak-ı Milli sınırlarımız üzerindeki haklarımızın yeniden canlandırılması ve bunun için gerekli hukuki girişimler başlatılmalıdır.
· İhtiyaç fazlası öğrenci yetiştiren meslek okullarının sayıları ihtiyaç seviyesine indirilmesi sağlanmalıdır.
· Türkiye Cumhuriyeti öncülüğünde Avrupa Birliği benzeri bir oluşumun adımları atılmalıdır.
Yukarıda sıralanan önlemlerin alınması durumunda başarının kaçınılmaz olduğunu düşünmekteyim. Ancak, önceden bir seferberlik anlayışıyla halka anlatılması ve halk desteğinin sağlanması çok önemlidir.
Saygılarımla...