12
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
979
Okunma

Günler, aylar birbirini kovalarken birlikteliğimiz de duyulmuştu ister istemez. Çok nadir olarak çıktığımız bir akşam yemeğinde paparazziler tarafından resimlerimiz çekilmiş, ertesi gün gazetelere " Ünlü modacı Mine Mansur’ un genç sevgilisi" manşetiyle çıkmıştık. Bu olay üzerine küplere binmiş gazete sahibini arayarak ağzına geleni söyleyip tekzip ettirmişti haberi. Niye kızmıştı anlayamamıştım yakın çevremizde herkes haberdar dı bu ilişkiden hatta bizi tanıştıran arkadaşım Emre " Hadi oğlum evlenin artık" demişti.
Emre’ nin bu önerisi içimde ne zamandır plandığım teklifi yapmam için cesaret vermişti bana. O akşam eve giderken bir kuyumcudan tektaş bir yüzük almıştım. Yemekte heyecanımı öyle belli etmiş olmalıydım ki " Hayırdır bir başkalık var bu akşam sende" dedi. Bu söz üzerine cebimden yüzüğü çıkartıp uzatmış " Seni tanıdıktan sonra değerlenen hayatımı bundan sonra ebediyen değerli kılar mısın?" diye sormuştum.
Yanlış bir şey yapmamıştım ama niye susmuş ve ağlamaya başlamıştı ki?
_ O gazete haberi yüzünden buna kendini mecbur hissetmen gerekmezdi deyince afalladım, 40 yıl düşünsem bu teklifimi böyle yorumlayacağı aklıma gelmezdi. Kırık bir sesle " O haber yüzünden değil sadece gerçekten böyle istediğim için bu teklifi yaptım" dedimse de " Bunu daha sonra konuşuruz biz böyle de mutlu değil miyiz zaten?" diyerek susturdu beni. Biliyordum aramızda ki o kahrolasıca yaş farkı yüzünden böyle söylediğini oysa o kadar da büyük değildi benden. Sadece 7 yıl yüzünden böyle yapması canımı sıkıyordu bende çocuk sayılmazdım ki 29 yaşındaydım en nihayetinde!
Bu olanların üzerinden henüz bir kaç ay geçmişti ki kariyerim açısından çok büyük bir teklif almıştım. Sadece moda ve sanat dünyasında değil endüstri alanında da iyi bir fotoğrafçı olduğumdan iş dünyasının önemli bir şirketinden Amerika’ da bir iş teklifi gelmişti. En az 3-4 aylık bir çalışma olacaktı bu. Heyecan içinde akşamı bekleyemeden telefonda Gülizar ile paylaştım bu sevincimi. Kısa bir sessizlikten sonra çok sevindiğini söyleyerek kapattı telefonu. Hayal kırıklığına uğramıştım benim onca heyecanıma böylesi kayıtsız kalışı ve lütfen sevindim demesi canımı sıkmıştı.
Akşam eve gidip bu konuyu açtığımda gözlerinden bir hüzün bulutu geçti. Bu işin kariyerim açısından bulunmaz bir fırsat olacağını ama benden ayrılacağı için üzüldüğünü söyleyince " Deli misin sen" dedim.
_Ayrılmayacağız ki! Birlikte gideriz diye düşünmüştüm.
Bunun mümkün olmadığını işleri bırakıp bu kadar uzun bir süre öyle uzak bir yere gidemeyeceğini söylediğinde düşünmeden işi kabul etmeyeceğimi söyledim. " Saçmalıyorsun" dedi.
_ Elbette kabul edeceksin benim için böyle bir fırsatı kaçırmanı istemiyorum. Beni böyle bir vebal altında bırakamazsın.
Anlamıyordu. Benim için ne kadar önemli olduğunu, değil işim canımdan bile öndeydi varlığı bilmiyor muydu?
Teklifi düşünmem için istediğim 1 haftalık süre boyunca onu ikna etmeye çalıştım ama her çabam maalesef kavgayla sonuçlanmaya başlamıştı. En sonunda bir gece çok şiddetli bir kavga etmiş ve bana gitmeni istiyorum demişti. Nasıl yani? dedim.
_Sensiz gitmemi istiyorsun öyle mi?
_ Evet istiyorum. Hatta hemen şu anda bu evden de gitmeni istiyorum.
Duyduklarıma inanamıyordum. Şaka yapıyor olma ihtimaline karşı gözlerini aradım belki muzipçe gülecek " seni nasıl kandırdım" diyecekti. Ama hayır yüzünde son derece ciddi bir ifade ile bana bakıyordu. Nefsime yenilmiş " İstenmediğim yerde 1 dakika bile durmam" diyerek kısa sürede eşyalarımı toplamış ve kapıyı vurup gitmiştim.
Yapılan teklife olumlu yanıt vermiş ve bir kaç günlük pasaport ve vize işlemlerinden sonra uçağa binip Amerika’ nın yolunu tutmuştum işte. İlk bir haftayı bu muhteşem ülkeyi keşfetmekle geçirip sonra işlere gömülmüştüm. Deli gibi çalışıyor onu aklıma getirmemek için elimden geleni yapıyordum. Gün içerisinde bunu başarıyor olsam da gece bir başıma kaldığımda özlem yılan gibi çörekleniveriyordu yüreğime. Kırgın ve kızgındım hala ama hala deli gibi de aşık!
Bir gece telefonuma gizli bir numaradan çağrı geldi, açtığımda karşı taraftan sadece bir nefes duydum. Bir kaç kez alo kimsiniz dediğim halde hala ses gelmiyordu. Birden Gülizar diye haykırınca telefon hemen kapandı. Nasıl kızmıştım kendime niye onun olduğunu anladığımı belli etmiştim ki!
Uzunca bir süre yeniden aramadı. Tekrar aradığında artık bende hiç konuşmuyor sadece birbirimizin nefeslerini dinliyorduk. İki farklı kıtada birbirimizden binlerce km. ötede varsıl bir yalnızlığın yoksulluğunda azalıyorduk. Aşk böyle bir şey olsa gerekti, böylesi büyük ve öylesine mağrur.
Sessiz telefonlarından başka internet üzerinden okuduğum gazetelerden de haber alıyordum ondan. Reklam dünyasından bir derginin düzenlediği bir anketten en başarılı iş kadını ödülünü almıştı. Elinde ödülü ile gazetecilere poz verdiği resmi ne kadar hoş görünüyordu. Üzerinde kendi kreasyonu olan gri bir tayyör vardı, o bayıldığım kuzguni siyahı saçlarını sımsıkı bir topuzla toplatmış gayet ölçülü bir makyajla güzelliğine güzellik katmıştı.
Bir süre sonra yine bir gazete de çocuk esirgeme kurumundan bir kız çocuğunu evlat edindiği haberini okumuş onunla bir kez daha gurur duymuştum. Başka Gülizar’ lar olmaması adına kendisi nasıl yabancı bir ailenin yanında sevgiye ve mutluluğa doymuşsa o da aynı sevgiyi başka bir çocuğa vermek istemişti kanımca.
İsmi ister Mine, Lale ya da Gülizar. Ne olursa olsun bu kadını anlatılamaz bir sevgi ile seviyordum. Evet belki birbirimizden çok uzaktaydık. Kabul birbirimizi uzun zamandır görmüyorduk ta. Ama ne farkeder di ki?
Gözümüzle gördüğümüz müydü sevdiğimiz?
Yoksa ruhuna dokunabildiklerimizi mi seviyorduk?
Kısa bir süre sonra buradaki işlerimi tamamlayıp geri döneceğim. İlk işim bu soruyu onun o bin anlam yüklü gözlerine bakarak sormak olacak.
Kimbilir belki de bu sefer beklediğim cevabı alabilirim...
Ne dersiniz?