8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1646
Okunma

undefined
BUNU DA YAŞADIM
......... Yaşım elli dokuzu geçti ve altmışın eşiğine dayandı.Geçen bu süre içinde yaşam bana acının ve zorluğun her bir çeşidini cömertçe sundu. İnkâr edersem iki gözüm kör olsun.Her bir acıyı ve zorluğu doya doya yaşadım ben.Sağolsun(!), sağlıktan ekonomiye, ölümlerden depremlere kadar hiçbir acı ve zorluk beni hiç teğet geçmedi.Nedense hep on ikiden vuruldum.
......... 1967 Sakarya depremini canlı yaşadım. Babamı ve üç genç kardeşimi sekiz yıl gibi kısa bir süre içinde kendi ellerimle toprağa koydum ve acılarına katlandım. 17 Ağustos 1999 Marmara depramini yaşadım. Oğlum ile gelinimin ayrılması sonucu henüz üç yaşındaki torunum Ozan Deniz’in aile sıcaklığını kaybetmesinin acısını yaşadım. Hasretliğini yaşadım. Parasızlıklar yaşadım, zor günler geçirdim. Ama asla ve asla umudumu ve mücadele gücümü hiç yitirmedim. Aileme olan sevgim ve sorumluluk anlayışım onları hep diri tuttu. Yılmadım, yıkılmadım. Yaşadığım bunca zorluğa ve acıya karşın dimdik ayaktaydım. Taaa...ki, 01 Kasım 2011 sabahına kadar.
......... Sabah saat dokuz gibi yanımda yatan torunum Ozan Deniz’in mıncık ve öpücük yağmuru ile uyandım.Her zaman olduğu gibi ufak bir yatak boğuşması yaparken cep telefonum çaldı. Arayan oğlumdu. Ozanı sordu ve pek konuşmadan telefonu kapattı. Sesi boğuktu. İçime bir ateş düştü. Oğlumun eski eşi, yani Ozan’ın annesi kanser tedavisi nedeniyle hastanede yatıyordu. Durumu da ağırdı.
......... Yataktan çıkıp salona geçtim.Telefon edip durumu öğrenmek istiyordum. Oğlum söyleyememiş olabilirdi.Tam bu sırada ev telefonu çaldı ve eşim açtı. Eşim telefonla konuşurken birden rengi değişti ve " Demeeee!!..." diye bir çığlık attı ve ağlamaya başladı. Anlamıştım ve kortuğum başımıza gelmişti. Ozan ikimizin arasında kalmış ve o kara gözleri buğulanmış bir şekilde, " Ne oldu yaa? Bana da söyleyin." derken gözlerinde yaşadığı acıyı okumuştum. O da anlamıştı ama ısrarla soruyordu. " Anneme bir şey mi oldu?" diye.
......... Daha dokuz yaşındaki bir çocuğa, uğruna canımı bile verebileceğim bir yavruya " Yavrum anneni kaybettik, başımız sağ olsun." nasıl diyebilirdim ki? Nasıl söyleyebilirdim ki? Buna benim gücüm yeter mi? Acının bu kadarını yaşatmak fazla değil mi? Bu kadar da fazla cömert olunmaz ki. Onun o kara gözlerine bakıp , " Annen öldü yavrum, annen öldü." nasıl denir tanrım, nasıl denir? .......ve ben bu yorgun bedenimle ve yangın dolu, acı dolu yüreğimle bunu da yaşadım.
......... Ozan’ım, yavrum benim. Anneni kaybettik, başımız sağ olsun canım benim, başımız sağ olsun.
......... Canım benim, başımız sağ olsun.
.......... Selamettin PULAT 01.11.2011 23:00 Salı Erenler / SAKARYA