4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
557
Okunma
Ne çok ölü evi vardır..Perdeler açıktır..Dışardan kuru ağaçlar görülmez.Gökyüzü ölü yüzlü
dür.Beyaz bulutlar insan şekillerini almazlar..
İnsanlar oldukları yere çakılır;gözleri bir noktada ,ölümde yoğunlaşır ya da öyle olmaya zor
lanırlar.İstem dışı bir harekettir bu.Ağızları kapanır. Kocaman bir anahtar gereklidir bu es
ki kapıyı açmaya.
Ölenle birlikte gider gülücükler..
Ölenle birlikte başlar; bağırmalar,haykırışlar,Tanrı’ya isyanlar,tövbeler,uzun uzun şiirsel a
ğıtlar yakmalar.. Giden gitmiştir, kalanların acısı ,hayatı yeniden başlar...
Yürekte en ağır yük ölümdür..
Herkesin eli koynunda ölü evinde..Çiçeklerin ölmemesi için suluyorum..Yaşamı yeniden baş-
latmak için.. Sondan ,yeni bir başlangıca uç vermek için.. Bunu başarmak gerek,ölen için..
Sabah, yer yatağında uyandığımda ölenin yedinci günüydü..Hâlâ yas yapılıyordu.. Ölen kişi
nin iyilikleri sıralanıyor, ağıtlar yakılıyordu.. Biraz da en uzak odada yatmam sesleri uzak-
tan duyulması nadeniyle ,içimden ağlamak gelmedi..Önceden hazırlanmış bir kurguydu san-
ki. Uzaktan hoş bir türkü ağıt gibiydi. ..Yanımda yatan kardeşimde benimle aynı duyguları
yaşıyor gibiydi.Bu ağıtlar bir banda kaydedeceksin ,ilerde dinlemek üzere. Ölenin kara kaş
ları ,güzel gözleri,boyu -posu, iyilikseverliği , annesine olan sevgisi yer alıyordu . Başkaları
için yaşadığı ,öldüğü anlatılıyordu..
İnsanın kendisi gülümsesin diye bir çiçek bile dikmemesi ne acı..Düş yaratamazken düş olu
vermesi..
Ölü evinde düş kurmaktan ,utanmalıydım.. Söğüt ağacını,çay bahçeşini,onun sesini düşün-
memeliydim.. Beklenildiği gibi ölüye yas tutmalıydım..
Yanıltan görüntüler,kimin acı çektiğini anlayamıyorum..
Sofraya oturulduğunda ölen oldukça dışarda kalıyordu..Bu insanlar gülmeyi çok seviyordu..
İnsan ,yaşamaya kodlanmıştı..Belirli yaşam sürelerince yaşamaya..Böyle olması ,normaldi..
Gözlerinin çevresinde muzip gülümsemek çizgileri vardı.Ağız kenarındaki çizgilerin yeri za
ten hazırdı.Acıkan yer ayrı ,acıyan yer ayrı diyerek çökerlerdi ,çoluk çocuk yer sofrasına
Yaz günüydü.Marullar,salatalıklar,domatesler,biberler sofranın baş köşesinde yerini alırdı.
Eğer o gün kıta yemek getiren olmamışsa ,mutfaktaki genç akrabalar, yemek yaparlardı..
Doğaldır.Ölü sofraya oturmazdı..Sofrada gülmek te olurdu ,şakalaşmak ta.
Uzak komşulardan birinin bu durumu izleyerek, dedikodu yapması herkesin canını sıktı..
Ev dolusu insanın yüzleri asıldı. Bu sözü söyleyene kızıldı. öyle ya herkes kendine baksındı.
Büyükler ,çoluk çocuk yeme yemeyecek de aç mı kalacak. Kadının deliliğine bak hele ..Tabii
ki herkes karnını doyuracak da acısına daha güçlü dayanacak ,dediler..
Dışardaki dışarda kalır.. Birimize daha ,Allah korusun bir şey olsa, yine biz yanacağız..
Ölen kişi gençti..Evdekiler ölenin en yakın akrabalarıydılar.Acılarını sonuna dek yaşıyorlar-
dı..Eğer bir fiske gülmek de olmasa yaşam direnci kalır mıydı ? ..Eğer aç kalınsa ,gülümsen-
mezse insana kodlanılan yaşam ,ömür sürer miydi ?
Yaşayanlar , cıvıl cıvıl kuş sesleri duymayı, ağaçların yeşermesini ,çiçeklerin açmasını, ço-
cukların ,kelebeklerin arkasında koşuşturmalarını görmek istiyorlardı.
Öyle oldu..
23 5 2011