8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1337
Okunma
Kapitalizmin sömürüsüne ve ürün paylaşımındaki haksızlığına karşı çıkmayan ya da görmezden gelen her kurum, sınıf, kişi ve ideoloji insanın insanı sömürmesini ve baskı altına almasını onaylamış oluyor.
...MENFAAT SÖZKONUSU OLUNCA CAN UCUZDUR.
Son yıllarda egemen olan kapitalizm, önce insanı ezip yoksullaştırdı. Yalnızlaştırıp yobazlaştırdı. Sonra da sürüleştirdi, yani insanı insan yapan bütün değerlerin üstüne basıp geçti.
Kapitalizmin sömüren ve kaymağı yiyen kesiminin rahatlığı, ezik ve cahil gençlerde özenti yarattı, kısa yoldan kazanç sağlama, zengin olma ve hayatını kolaylaştırmanın yollarını arattı. Kimi tarikatlara, cemaatlere, kimisi partilere esir oldu. Mütevazi aile çocukları dahi uyuşturucu, fuhuş, hırsızlık vs.. çetelerine karışarak nemalanmanın yollarını aramaya başladı. İnsanları beleşçiliğe itti. Gözünün açıldığını sanan gafiller, Allah adına sermayenin tümüne konmaya başladı.
Ülkenin en büyük metropolünün en güzel semtlerinden olan ve (...) cemaatinin ikamet ettiği sokaklarında; ‘’Cumhuriyet Çıkmazı’’ "Tayyip Sokak",” Fetih Sokak" ; işyerlerinde “ Miraç İnşaat Emlak”, “Oruç Ticaret” gibi tabelalara rastlanabilmektedir. Dini kullanarak ticari rant elde etmek adına her türlü yolu deneyen bu insanlar din tüccarlığında sınırları aşmış durumdadır. Devlete meydan okuyarak, yakında "NAMAZ A.Ş" veya "KURAN TİCARET", “ AHİRET HİZMETLERİ” gibi isimleri de kullanmaktan çekinmeyeceklerdir.
İran, Mısır, Cezayir, Pakistan, Afganistan, Endonezya ve çağdaş yobazıyla Müslümanlığı lekelenen Türkiye’de şeriatı kendi çıkarlarına göre uygulayanların yaptığı katliamları ve kadınlar üzerinde uyguladıkları baskıyı her ne kadar saptırsalar da bilmeyen yoktur. Bu iletişim çağında artık mızrak çuvala sığmamaktadır.
Sorumluluğunu bilen bir çiftçi, nasıl ki kilerde olanı tüketmekle değil, yeniden üretmekle yükümlüyse, şehirlerde köylerde, herkes elinden geleni yapmalı, tembelliği bırakıp, ben de varım diyerek, üst üste, yan yana koymalı aklını, fikrini, becerisini. Yeni çözümler üretmeli.
Aklı hür, vicdanı hür insanlar var olduğu sürece, insan gibi yaşama alternatifi hep var olacaktır. Yeter ki halk eğitim yoksunluğundan kurtulabilsin. Ne yazık ki yobazlık, insanımızın cahilliğinden nemalanmaktadır, aydınlanmasını engellemektedir. Kirli ellerin girmediği kurum- dershane, üstüne salya akıtılmadık yasa, içi boşaltılmadık kasa kalmadı nerdeyse.
İller, ilçeler, kasabalar, köyler harita üzerinde inanç farklılıklarına göre kırmızı noktayla işaretlendi. Kimilerine hizmet, kimilerine eziyet ona göre yapıldı. Şuanda da din ve devlet işlerinin birbirine karıştırılmasındaki amaç; arsıza, hırsıza, ahlaksıza rollerini iyi oynama avantajını sağlamaktır.
Eskiden de var olmakla birlikte, son yıllarda daha da büyüyen ve ne acıdır ki, çoğunluğu gençlerden oluşan bir yobaz akımı başladı. Kendinden olmayanı yok sayan, ortadan kaldırmaya çalışan, bir akım. Özgürlüğüne düşkün olan ülke genci, şimdi insan doğasına aykırı bir baskı altındadır. Düşüncelerini eyleme dökemeyen, ‘’hayatı avuçlarında kalmakla kaymak arasında kararsız’’ bir gençlik yetiştiriyoruz.
Sanırım bozanlar daha çok olduğu için, bir türlü iç içe yaşamayı beceremiyoruz.
Bunun sonu ne olacak. Dini maske yapıp, inancı saptırıp, abartıp, zorlaştırıp daha üst düzeye yerleştirdiklerinde, insanlar daha mı iyi geçinecek. Değişen ne olacak, Hırsızlık bitecek mi, dünya güzelleşecek mi. Açlar doyacak mı? Saptırılmış din; “insanoğlunun dünya yaşamını düzenli kılma” görevini yapabilecek mi?
Bu çağda bile tepesinden aşağı erzak atılan bir toplum değil miyiz?
Gaye bu olmamalı…
Yanlışa sarılmak, doğruyu bilerek inkar etmek, sonuçta insana ne kazandıracak. Bu bir açmazdır, bu bir tuzaktır alavere dalaveredir. Bunlara alet olanlar cahildirler, bilimsellikten yoksuldurlar. Toplumun bilinçlendirilmesi gerekir. İnsanlar birbirlerini bilgilendirmelidir. Ama gerçeklerle, doğrularla bilgilendirmelidir. Bana neciliğin, bencilliğin bir yana bırakılması gerek.
Bin yılı aştık geldik.
Felsefeyi-bilgiyi reddettik geldik.
Çocuklarımızı/geleceğimizi kurtarabildik mi.
Neden yanımızda sürükleyerek tarikatlara cemaatlere esir ettik. Beyinlerinin eritilip boşaltılıp, mankurtlaştırılmalarına izin verdik.
Neden oyuna geldik.
Birileri bakışlarımızı başka yöne çevirtmek için, yükünü daha rahat tutmak için, ülke ve ülke halkı üzerinde oyunlar oynadı. Her sene bir değerimiz öldürüldü. İnsanlar toplu halde katledildi. İnsanlar acıya terk edildi, uyutuldu, oyalandırıldı.
İşte geldiğimiz nokta…
İnsanlar, kurumlar, topraklar satılıyor. Ülke çırılçıplak olmadan
diyoruz ki:
Hala bir karış toprağın, bir komşun, bir sokağın, bir çarşın, alışveriş yaptığın bakkalın ve üstüne örtündüğün yorganın varken, bir sevdalı gibi davran ve kaynat damarlarındaki kanı.
Ayrım yapmadan, sar sarmala insanı.
Vatanını-toprağını
Geç olmadan, geç kalmadan
Sar sarmala ki,
En azından yarınların hülyalarıyla yastığa başını koyduğunda, kendinle baş başa kaldığında, vicdanınla hesaplaşmanda boynun bükük, yüreğin ezik kalmaz.
Müsadenizle