16
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1387
Okunma
Hasta yatağımdan kalkıp, akşamdan kalma çorbayı kaşıklarken, isyan etmeye hakkım var mı yalnızlığıma?
Üstelik bunu kendim istemişken.
Çorbanın içindeki her biber zerreciği, hayatın acısından daha mı çok yakar yüreği?
.../...
Dün ile bugünü kıyaslarken sık sık "Ah eski günler!" demez miyiz çoğumuz?
Ne vardı eski günlerde özlediğimiz?
Antika değildi ki geçen günler, bir kenara saklansınlar.
.../...
Biran, ebemi getirdim de gözümün önüne, savura savura sütü pişirirken ocak başında, nasıl da dalardı gözleri alevlere.
O gözler ki, neyi görür neyi düşlerdi kim bilir? Alevlerin arasında dans ederdi; bütün gençliği.
Sevdaları...
Yumak yumak otururdu yüreğine anlatamadığı.
.../...
Annem!
Yalnız yatağında babamı beklerken; ne hayaller kurardı kendi kendine. "Ah! Bir gün de ben gitmeden gelsen şu eve!" derken, kulakları çıngırak seslerini dinlerdi gecenin karanlığında.
Dedemin tekmesiyle kapısı açılıp;
"Kalk gelin! Öğlen oldu, oduna gideceğiz!"
Narasıyla irkilen annem, düşlerinden sıyrılırken; daha tan ağarmamış olurdu dağların ötesinden.
Sen!
Gençliğini yaşamamış kadın!
Yüreğinde onca çığlığı neden biriktirdin?
Tırnaklarınla yeri kazıdın da ne oldu?
Geceler boyu ağlaman dereleri mi doldurdu?
Yoksa çöllerde vahalar mı oluştu?
Gökten yıldız toplayıp yatağına alaydın ya, yalnız geçen gecelerinde belki ısıtırdı seni.
.../...
Ve ben!
Onca kalabalıkta, bir elimde su tası bir elimde taş, ayaklarımı yıkarken kuytu bir köşede, yalnız değil miydim o zamanlar?
.../...
Şimdi!
Ne değişti o günden bugüne?
Süt pişiriyorum ben de.
Ocağın şekli değişse de, alev, aynı alev.
Gözlerim dalmış, ebemden de derinlere.
16.10.2011 / Emine UYSAL