9
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2641
Okunma

Okullar açıldı, büyük şehirlerin trafik keşmekeşi biraz daha arttı.
Dün sabah haberlerini izlerken, İstanbul’da yağmurun da etkisiyle, onlarca trafik kazası meydana geldiğini, üzülerek izlemiştik.
Kaygan yollar, işe yetişme telaşı, insanların sabırsız ve aceleci davranışları, birçok kere olduğu gibi, istenmeyen kazalara sebep olmuş.
Bir kaza var ki hem oluş şekli, hem kaza sonrası yaşananlar, pes artık dedirtiyor.
Bir özel otomobil, bir minibüs, hızlarını düşürmedikleri için son hızla çarpışıyorlar.
Sonrası trajikomik…Sanki ikisi de kurallara uymuş da, suçlu bir başkası gibi, birbirlerine horozlanıp, başlıyorlar yumruklaşmaya.Bayağı bir itiş kakıştan sonra, vatandaşlar ayırmaya uğraşıyor.
Sonra ne mi oluyor? Galiba aslında hatasını düşünmeyip, diğerine durmadan saldıran, toplananların ikazına aldırmayıp, hala karşı tarafa saldırdığı için, bir temiz sopa yiyor.
Biraz insaf artık! Haydi istemeden bir kaza yaptınız, gerçi, kamera görüntülerini görünce, kaza geliyorum diyor, bari efendi efendi inin, ekip çağırıp işi, insan gibi çözmenin yollarını arayın.
Olmaz, erkeklik(!) gösterip ille de dövüşmek lazım!
Ne oluyor bize? Neden bu kadar hoşgörüsüz bir millet olduk çıktık?
Sabah işe gidenlerin yüzlerine bir bakın. Herkesin yüzü, kilolarca limon yemiş gibi, sirke satıyor pozisyonları.
Şimdi bana diyeceksiniz ki geçim derdi bizi gerdi!
Hayır, buna katılmıyorum. Benim gibi ellili yaşlarda olanlar, dönün çocukluğunuza, kaçımız konaklarda, köşklerde büyüdük. Birçoğumuzun ailesi orta halli geçime sahipken, mutluyduk. Her gün et yemiyorduk, her gün partilerde, balolarda gezmiyorduk ama mutluyduk.
Sebebini söyleyeyim mi.
Kanaat vardı, elindekine razı olmak, olana da haset etmemek vardı.
Abla ve ağabeylerin küçülenlerini eskiyene kadar, kardeşler utanmadan giyerdi.
Hafta sonları, pikniğe, Belgrat ormanlarına giderken, komşular iş bölümü yaparlar, biri börek, diğeri dolma, bir başkası köfte yapar, göşterişsiz, riyasız, sıcacık komşuluklar yaşanırdı.
Sabahları birbirini görenler içten bir gülümsemeyle selamlaşırlardı.
Yaz ayları, tahta iskemleli yazlık bahçe sinemalarına, neşe içinde gidilir, yeni bir giysi alınan çocuklar arkadaşlarına hava atmaz, komşular birbirinin kuyusunu kazmazlardı.
Komşu teyze ve amcaları kendi aile büyüğümüz gibi sayar, saygıda kusur etmezdik.
Sevgi, saygı kanaat, şimdilerde unutulan kelimeler arasında kaybolup gittiler.
Yüzler asık, hiç kimse hayatından memnun değil.
Hep daha çok para, daha çok giysi, daha çok eşya, bunları sayarak artırabiliriz.
Hep artmasını istediğimiz o ‘dahalar’ bizleri nemrut, tahammülsüz, can sıkıcı, sevgisiz sabırsız bireyler yapıyor.
Dışarı çıkarken aynada yüzümüze bir bakalım, kaçımız karşılaştığımız insanlara, gülümseyerek konuşabiliyoruz?
Alışverişte acelesi olan birine, yerimizi gülümseyerek verebiliyoruz?
Soru soran birine, sabırla incitmeden cevap verebiliyoruz?
Mutlu olmak, çevremize olumlu bakmak, insan ilişkilerinde saygılı olmak zor değil.
Çocuklarımız geleceğimiz, yarınlarımız, her şeyimiz.
Anne babaların çocuk eğitiminde omuzlarındaki sorumluluğu bilerek, ona göre davranmaları, vicdani borçlarıdır.
İyi ahlaklı, eğitimli, vatana millete hayırlı evlatlar yetiştirmeye mecburuz.
Onlar, pırıl pırıl tertemiz beyaz bir kağıt gibidirler.
Anne babalarını örnek alarak büyürler.
Kavgalı, küfürlü, şiddet uygulanan ailede büyüyen bir çocukla, sevgi saygı ve sıcak bir aile ortamında büyüyen elbette bir olmaz.
Dayak yiyerek büyüyen çocuklar, şiddete eğilimli olarak gelişirler.
‘Görgülü kuşlar, gördüğünü işler’ duyduğumda çok hoşuma giden, gerçeğe ayna olmuş bir söz.
Ufacık beyinler, kendilerinin adam yerine konduğunu, onlara değer verildiğini bilip, sağlıklı bireyler olarak gelişimlerini tamamlayacak kadar büyüktürler.
Tartaklanarak, ‘sen ne anlarsın, sersem, aptal’ sözlerine muhatap olan bir çocuğun iç dünyasına bir göz atsanız, ne acılarla dolu olduğu aşikardır.
Bu küçücük yarınlarımıza hak ettikleri değeri vererek, sevgiyle, yeri gelir yapmamaları gerekeni, terbiye hudutlarında, uyararak yetiştirelim.
Unutmayalım, hepimiz çocuklarımızla gurur duymak isteriz.
Yüce Peygamberimiz ne güzel söylemiş şu hadis-i şerifte:
-Hepiniz çobansınız, güttüğünüzden mesulsünüz.
Yarınları parlak olabilecek çocuklarımıza biraz daha özen, biraz daha dikkat ve sevgi, saygı, övünebileceğimiz evlatlarımızla göğsümüzü kabartır.
Düşünelim, ama lütfen iyice düşünelim…
Yaşıyoruz, sağlıklıyız, ölümden başka her şeyin bir çözümü vardır.
Gülümseyelim, hayata, çevremize, aynada kendimize…
Şükredelim Yaradan’ımıza bir güne daha bizleri kavuşturduğu için.
Uyandık, ‘çok şükür yaşıyorum, selam ve sevgiler, ev halkımıza, komşularımıza, tanıdıklarımıza tanımadıklarımıza’!
Unutmayalım ölümden başka her derdin çaresi bulunur!