8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1608
Okunma

Ağustos; Yaz mevsiminin sonudur. Eylül 1 olduğunda, ay da değişir, mevsim de. Ne farkı vardır 31 Ağustos’un, yirmi dört saatten sonrasından? Nedir bunca değişimin sebebi?
Sonbahar.
1 Eylül de başlar, hazan zamanları.
En sarı, en kara zamanları ülkemin.
Değişimin bir adı da buydu: Karalar bağlama zamanıydı, Eylül. Canların, yanma zamanıydı.
Sesler yükseliyordu, yerin yedi kat derininden. Kara dehlizlerin, duvarlarından. Zincirler kırılıyordu, zincir bozanların ellerinden.
Bulutlar kaplıyordu, sahipsiz mezar taşlarının üzerini.
Yağmurlar yağıyordu, göğün gözyaşları gibi. Toprak ıslanıyordu. Gök, ağlıyordu. Analar, ağlıyorlardı. Kimliksiz ölüler, ağlıyorlardı.
Vücutları yaralıydı yürekleri gibi, gömüldükleri zaman. Yaralarımıydı sızlayan, yüreklerimiydi yaralarından çok ağrıyan? Neden? Diye soruyorlardı, hala. Neden? Otuz bir yıl sonra aynıydı soruları; yaralarından, lal olmuş dillerinden dökülen.
O bir bebekti, Eylüllerden birinde doğan. Minikti. Ne Eylül’ü biliyordu, ne de yetimliği. Masum gülücüklerle bakıyordu, masum olmayan dünyaya. Agucuklarla konuşuyordu, belki de kendisini yetim bırakan adamla.
Sonra, çok sonra, öğrenecek; Bir Eylül günü yetim kaldığını.
Ve
Neden? Diye soracak, anasına.
Suskun bir kadın bakacak yüzüme, gözlerinde yaşlarla. Anlat, diyecek. Eylül bebek, sana emanetti. Sen de anası sayılırsın. Benim kelimelerim, dokuz boğumunda saklı boğazımın. Sen, anlat.
Bilmiyorum, diyeceğim. Neden yetim kaldığını, bilmiyorum. Bildiğim tek bir şey var; Bana emanet edildin, Allah’tan ve anandan sonra.
Kim? Diyecek.
Bir dost, diyeceğim. Eylül’den kalan bir dost…
Yaralarını, seninle sarmaya çalışan bir dost…
Hüzünlerini, Eylül korkularını seninle öldürmeye çalışan, bir dost…
Eylül baban…
Eser Akpınar
03.09.2011
Urla