35
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1958
Okunma

O, bir yıl değil de asırları gömmüştü, acılar içinde kıvranan yüreğine… Hıçkırıklarını hapsederken; gözlerinden boşalan isyanını, içine akıtarak kapatmıştı kapılarını hayata…
Oysa bu sabah uyandığında; aylardan beri devam eden kabusunun kaybolduğunu, onu terk ettiğini hissetti. Güneşin parıltısı, kuşların cıvıltısıyla bir mucize adeta onun için doğdu. Aylardır bitip tükenmeyen, aksine her geçen gün sıkıntısına yeni bir sıkıntı ekleyen, bu sene onun için çok zor geçmişti. Önce annesini kaybetti trafik kazasında, ardından da işini… Çocukları ve kendisi aylarca aç kaldılar. O günden sonra ne yaptıysa, bir türlü kendine göre bir iş bulamadı. Bir sene ona ve ailesine bir asır gibi geldi, uzadıkça uzadı…
Ama bugün çok farklı şeyler hissediyordu. İlk defa mutlu bir şekilde kalktı yatağından. İlk defa odunsuz, kömürsüz evinin güneşle beraber ısındığını hissetti. Bugün adeta yeniden doğmuş gibiydi.
Toprakta kurumuş bir fidan gibi hissederken kendini, yeniden yeşermeye başlamıştı.
Aylardır bir damla su yüzü görmemiş bu fidan, bugün yavaş yavaş hayat buluyordu. O, insanın bütün dertlerini alıp götüren, kuşların cıvıltıları annesinin ölümüyle toprağa gömülen; mutluluğu, unuttuğu sevinci ve umudu onun içinde tekrar diriltti.
Penceresinin kenarındaki ağacın dallarında; tekrar mutluluk ve umudun doğuşunu görüyordu.
Bütün insanlar, sanki bugün onun için uyanmıştı. Bugün herkes onun doğumunu kutluyordu. Her saniye biraz daha fazla doluyordu içine mutluluk. Bu kurumaya yüz tutmuş fidanın elinden güneş tutmuştu.
Bu ışık ona bir zafer çığlığı gibi geliyordu. İçindeki neşe, bu acı günlerin geride kaldığının işaretiydi. Sanki herkes onun zaferini kutluyordu. Herkes onun zaferine alkış tutuyordu.
İnsanlar şimdiden sokağa çıkmaya başlamış, adeta ona bir kahraman gözüyle bakarcasına geliyorlardı.
Bu fidan, bu köhne yuvasında verdiği yaşam mücadelesini kazanmıştı. Artık yeni bir hayat, yeniden mutlu günler onu bekliyordu.
Güneşten gelen bütün mutluluğun, umudun, sevincin hepsini içine almak, derin derin solumak, bu mutluluğu olabildiğince hissetmek istiyordu. Çünkü; bu duygulara çok ihtiyacı vardı. Çünkü; uzun süren gözyaşının, karamsarlığın yerini; mucizevi bir şekilde bu fidana hayat veren, doğanın getirdiği harikulade duygular almıştı. İçini tatlı bir huzur kaplamıştı.
Bugün hiç bitmesin, güneş hiç batmasın istiyordu. Baharla birlikte neşeye, sevince bir adım daha yaklaşıyordu. Çünkü; nevruz onun doğum günüydü sanki… Onun doğumu, diğer insanların da doğumuydu ve kendisiyle birlikte diğer canlılara da hayat vermişti!…
Bugün ne güzel bir gün!... Bugün içinde sönmeye yüz tutmuş yaşama sevinci, içindeki kurumaya an kalmış hayat denen cılız fidan, başını güneşe çevirmiş, yeniden hayata sarılmıştı. Kendisine verilen bu yaşama fırsatının sevinciyle silkinerek; bir daha başını yere eğmemesi inancını hücrelerinde hissederek, yorgunluğuna inat, yalnızlığına ve çaresizliğine inat, yüzünü doğan güneşe çevirip, koynuna umut doldurdu.
Umudun ekmek gibi, su gibi, hava ve güneş gibi yaşamın tabii gereği olduğunu; umudun yeşil, hep yemyeşil olmasının mutlak olduğunu bilerek…
Bir güneşe bir umuda sarılarak yeniden “merhaba” dedi hayata…
Sevincini ve umudunu ona yeniden getiren nevruz sabahına, sonsuz bir şükran duyarak, büyük bir coşkuyla yeniden doğmanın ve yaşamanın sevincini iliklerinde hissederek, doğan güneşe gülümseyip; doğaya, insanlara, nevruza ve tüm dünyaya yüreğinin derinliklerinden kopup gelen büyük bir sevinçle “merhaba” dedi…
__________sessiz_gölge_________