8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1052
Okunma

yaptığınız iyilikleri beklentisiz ve habersiz yapın. taçlandırmadan..
çünkü en değerlisi budur..
kitaptan esintili ruh hali..
Bugün ’iyimser bir gün’ olmasını dileyeceğim türden sıradan bir gün. Sıkıcı bir rutinin ardından kendime çekilip, elime yine o kitabı almamla, aklımın yine bir milyon olduğu dakikalar geçirdiğim ve hala akışını kendi dolambaçlarıyla sürdüren bir gün..
Yıllar evvel okuduğum o kafa bulandırıcı ve insanı ’mucizeler’ adı altında büyülüyormuşçasına bir atmosfere kaptırdığı ’secret’ adlı kitaba gönderme yaptığı bölüme ulaştım. Yalan yok, ben de sır yumaklarına kapılanlardandım o dönem. Sanki bir şeyi beklemezken, evrenin bize sunduğu ilahi adaletle, sadece anahtar kelimenin ’istemek’ ve sonra ’beklemek’ olduğu o sancılı süreçte, heveslediklerimi destanlaştırdığım hazin ve sıkıcı günleri düşününce ne kadar gülünç olduğumu anımsadım. Ama bir yanım hala bu zırvalara inanıyor o ayrı..
Kitapta fabrika ayarlarımızdan bahsediyor. Her insanın özünde mutlak geri döndüğü bir mod var aslında. Anladığım kadarıyla isteyerek veya istemeyerek de olsa bu hali hazır moda geri dönüş yapıp kendini resetlemek kaçınılmaz. Birden düşünüyorum benim fabrika ayarım ne acaba diye. Tam karar vermiş değilim aslında. Fabrika ayarım sanırım her daim ’kaybetmeye’ ayarlanmış. Bunun doğruluğuna emin olunca vazgeçip olduğum modda kalmayı yeğliyorum.
geç(miş) pişmanlıklar;
Kitabı kenara bırakıp neden sonra babaannemi ve büyükbabamı düşünüyorum. Bu sıralar ikisini de fazlaca düşünmem, iki gün önce yine saatlerce onları konuşmuş olmam, içimde onların benden dua ve ziyaret beklediği sinyallerini veriyor. Bayramda onlarsız bir ’bayram’ geçirmenin ve mezarlık ziyaretimi bu arefe de ihmal etmiş olmam içimde bir huzursuzluğa sebep oluyor. Kendimi suçlu hissediyorum.
Aslında büyükbabamla ilgili elle tutulacak ve gülümseyerek hatırlanacak kadar samimi ve fazla anım yok. Keza babaannemle de öyle. Ama bu iki insanın yokluklarında varlıklarını özlemem sanırım benim eksikliğimin verdiği bir ceza. Büyükbabamı bağ’dan dönerken, neden çıktığını hiç bir zaman öğrenemediğimiz o ’dut ağacı’ndan düşüp kaybetmemizin üzerinden tam dokuz yıl geçti. Yine bir sonbahardı ve eylül bitimiydi. Savcının ’düşmanınız var mı? otopsi istiyor musunuz?’ sorusuna, babamların babalarının parçalanmasına vicdanlarının el vermemesi sonucunda, esrarengizliğini koruyan büyükbabamın vefatı ve babaannemin iki tabak, iki kaşık, iki çatal, domates ve salatalıktan oluşan sofrasının başında beklerken kalakalması hafızamdan hiç silinmiyor.
Üzerinden yıllar geçti. Babaannem bir yığın hastalıkla mücadelesine sonunda direnmekten yoruldu. Yıllardır diline dolanmış o sözcük bu kez haklılığını doğruluyordu.. ’ÖLÜYORUM’ Annem aradı; ’Fulya babaannen bu kez iyi değil, can çekişiyor. Gel gör, belki son görüşün olabilir’.. Gittiğimde babaannem, annemin de söylediği gibi ’can çekişiyordu’. Bu kez inandım. Sürekli sayıklar gibi konuşuyordu kendinden bir haber. Hep şöyle diyordu;
’Oralar ne gözel, ne gözel. Gelmem mi, gelirim ya! Gelirim elbet!’
Onunla ilgili son hatırladıklarım bunlar. Ve onu yıkarken seksenbeş yıllık bedeninin, yeni doğan bir bebeğin tenine olan benzerliği...
farkındalık;
Tüm düşüncelerimi soyutlayıp bilgisayarı açıyorum. Şiirim günün şiiri seçilmiş. Yüzümde tatlı bir gülümseme ve anasayfada kendi adımı görmenin şımarıklığıyla dakikalarca ekrana bakıyorum. Şiirimi tıklıyorum. Bir yerine odaklanıyor gözlerim.. ’Ben bir hayal kurdum herkes inandı, kendim bile inandım gerçek olduğuna’ ... Evet birileri ortak oldu ve hissetti yaşadıklarımı. Birileri uzaktan izledi, sadece izledi. Tıpkı kendi hayatımı uzaktan izlediğim o uzun yıllar gibi...
ve yazdığım o monolog;
/insanlar geçiyor bir müzikalin parmak uçlarından süzülürken, bir gök gürültüsü şakıyor dudaklarımda.. anlamıyorsunuz diyorum.. hiç anlamıyorsunuz.. zaten ne zaman denediniz ki çabalamayı.. yeni bir buluş değil bu, deneylerle vakit öldürmeyin.. öyle kolay ki aslında bilmek ve öğrenmek, hiç bilmedikleriniz kadar.. bu kez abartmıyorum inanın bana, bu kez çok sahici acılarım var.. kendi kendine iyileşmeyi beklemeyecek kadar aceleci tutarsızlıklarım var.. şimdi ne desem yalan sanıp inanmayacaksınız yine.. boşverin, anlamanızı beklemiyorum karma/şıklığımı.. iyi uykular güzel şehrim, iyi uykular pencerelerdeki aşınmış yaşanmışlıklar../
Aslında çabalamaktan başka yaptığım bir şey yok.. Denizde üzerime gelen dalgalarla boğuşmak gibi, ki ben yüzmeyi bilmiyorum.. Kollarım yorgun ve bacaklarımda kramplar, nefesim ha kesildi, ha kesilecek.. Bu yaptığım saçmalığın diğer adı can çekişmek olsa gerek... Ama şükürler olsun ki, hala yaşıyorum... Kendimle ilgili farkında olarak yaptığım tek iyilik bu..
(şimdi anlıyor musun... sanmam..)
fulya/eylül2011