12
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1329
Okunma

Ondan Sonra;
Aile, kan bağıyla veya evlenme, evlat edinme gibi yasal yollarla bir araya gelen fertlerin bazı psikolojik, sosyal, kültürel ve ekonomik ihtiyaçlarının karşılandığı, mensuplarının topluma uyum ve katılımlarının yönlendirildiği en küçük toplumsal birimdir.
İlkel toplumlardan beri ailenin varlığı önemli olmuştur ve hayatın gerektirdiği din, ekonomi, eğitim, siyaset gibi bütün faaliyetler aile çerçevesinde gerçekleştirilmiştir.
Kültürel gelişime paralel olarak aile dışında meydana getirilen kurumlar ilkel bir toplumken ailenin etki alanı altında olan din, ekonomi, siyaset gibi bir çok etkinliği aileyle paylaşıp ya da ele geçirip geliştirmişler ve toplumu daha karmaşık bir hale getirmişlerdir
Her şeye karşın aile, insan neslinin devamında ve sosyalleştirmede çekirdek yapı olma fonksiyonlarını sürdürerek toplumun devamlılığı için vazgeçilmez bir sosyal kurum olarak kalmıştır. Bu çerçevede aile bireyleri ile birlikte akraba, hısım ve komşuluk ilişkileri öneminden bir şey kaybetmemiş ve gelişen toplumlarda fertlerin güvencesi olmuşlardır. Özellikle anne babanın birinci dereceden kardeşleri çocukların bakımında ve yetiştirilmesinde büyük rol oynarlar.
Onların aile için öneinini belirleyen atasözlerimiz de çok yaygındır.
“Oğlan dayıya kız halaya çeker”.
“Teyze ana yarısıdır”.
“Gayret dayıya düştü”.
“Amca baba yarısıdır”.
Her şeye rağmen hastaneye yatırılışım esnasındaki iyiliği için “Allah, amcamdan razı olsun!” Bu hayır duam, onun yaptığı o iyilik karlığında yeterlidir.
Her şeye rağmen sözü niçin? Açıklayayım:
Hastaneden taburcu olup, Eskişehir’e döndükten sonra, devam eden tedavim için kullandığım ilaçlarımı, belki param olmadığı için, belki de paramın başka eczacıya gideceğine amcakızına gitmesi için, amcakızım Selma’nın eczacı dükkanında yaptırmak istemiştim. Kız, reçeteye doğru dürüst bakmadan, “bu ilaçlar yok bende,” deyip geri çevirmişti. “İlaç dediğin ağrı kesici ile antibiyotik. Depodan da getirttirebilirsin ama maksadın benimle alış veriş yapmamaksa, söyle ki, bileyim,” deyince, amcakızı, “evet, babamın vasiyeti var. Kemal gelince yüz vermeyin, diye vasiyet etti bize,” demişti.
Amcam, böyle bir şey demediyse, günahı o kızın. “Amcam madem böyle bir şey vasiyet etti, selam söyleyin ona, Kemal isminde bir yeğeni olmadığına inandırabilir kendini... Yalnız, beni İstanbul’a götürüp hayatımı kurtardıktan sonra, niçin böyle bir vasiyette bulunduğunu çok merak ediyorum. Niçin?” demiştim. O da, “ sen üçkağıtçının tekisin de ondan. Babamı, aldığın gitara, mağaza sahibi kefil olmasını istemem dediği halde, mağaza sahibine ısrarla telefon ettirip, utanmadan babamı kefil ettirmişsin, sonra da babama ödetmişsin...” diye bir şeyler açıklayınca, o olmuştu. O gitarın parasını bu kızcazın annesi takaza yaptığı zaman (o zaman ki vitrin fiyatıyla) İş Bankası Eskişehir Merkez Şubesinde ki İbrahim Paracıkoğlu hesabına yatırmıştım. (Yanında çalışırken, bir keresinde o hesaba muhasebecisiyle para yollarken duyduğum için, o şubede hesabı olduğunu biliyordum.) Bunu amcakızına izah ettim, ama inandıramadım. Olsun, varsın… Ve, bir daha ne amcamla, ne de çocuklarıyla görüşmemeye karar vermiştim. Yıllar sonra, amca çocuklarının birinin düğününde görevli orkestrada çalışıyordum da mecburen tebrik filan laflaşmıştım; ama 1978’de babam vefat edince, amcama, ben yazmadığım halde, babam senin yüzünden öldü, filan diye bir küfürlü mektup yazdığım ortaya atılınca, ilişkilerimi tamamen kesmiştim ve o aileden hiç kimseyle bir daha hiç görüşmemiştim.
Görüşmezsen görüşme! Onlar çok meraklıydı seninle görüşmeye. Madem ki öyle, onlar da 8 Mayıs’taki düğününe gelmezdi işte.
Köy minibüsünün sahibine telefonla ulaşıp, ebeveynimi alıp gelmesi için anlaşmasaydım (gidip evlerini ateşe vereceğimi söylemeseydim), onlar da gelmeyecekmiş meğer…
Düğünde turp gibiydim. Müzisyen arkadaşlarımın sürpriz organizasyonunda muhteşem bir düğün olmuştu. Dansöz, şarkıcı, türkücü, animasyon, folklor, değişik orkestralar, vur patlasın, çal oynasın, dolu dolu bir düğün yapmıştık.
Son Olay gazetesinde, “kendi düğününde gitar çalan damat” diye bir manşetle sahnede çekilmiş bir fotoğrafım da basılarak haber yapılmıştım.
YAŞASIN EVLİLİK! Yaşasın, bireylerine maddi, manevi desteğini esirgemeyen aile kurumu!…*
Bakmayın siz, “Bekârlık sultanlıktır” gibi bekârlığı destekleyenlere, Türk atasözlerinde evli olmayı teşvik edenler de vardır, ne olmuş yani?
“Bekâr gözü kör gözü”.
“Bekârın parasını it yer, yakasını bit”.
“Bekârlık maskaralıktır”.
“Varsa eşin rahattır başın, yoksa eşin zordur işin”.
“Evlenenle ev yapana Allah yardım eder”.
Doğurup büyütürken sev, döv, istediğin gibi büyüt; ama, sorunlarıyla karşılaşınca vur kıçına tekmeyi! Tüküreyim içine ben böyle ailenin…