1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1894
Okunma
Dünyaya gözlerimizi açtığımızda, etrafımızda olup bitenleri fark etmeye başladığımızda, bir şeyler eksik gibidir. Her şey bir keşke ile başlar; doğarız, büyürüz, hayallerle sararız kendimizi. O hayaller bazen uçsuz bucaksız bir okyanus gibi, derin ve sonsuz görünür. Ama zamanla, bu derinliklere doğru ilerlerken kayboluruz. O an farkında olmadığımız bir gerçek vardır; hayallerimiz bizi nereye götürecektir? Çocukken, henüz bu soruya cevap aramadan yaşarız.
İlk kez hayatta güneşin doğuşunu izleriz; tıpkı okyanus ötesinden yükselen bir ışık gibi, kırmızımsı ve sıcak. Ve zamanla, bu ışık güneşe dönüşür, sarmaya başlar, ısıtır, büyütür. Ama bir bakarız ki ömrümüz geçmiş, hayallerimiz değişmeye başlamıştır. Artık çocuk değilizdir, duygularımız olgunlaşmış ama içimizde bir şeyler kaybolmuştur. Keşkeler artar. "Keşke hiç büyümeseydim," diye düşünmeye başlarız.
Büyümek, bir yandan özgürlük gibi görünse de, bir yandan da yükler yükler üzerimize. Sorumluluklar, yapılması gerekenler, kaçırdıklarımız… Hepsi birer keşke olur hayatımızda. Üniversiteyi kazandığımızda, kendimize "Keşke başka bir bölüm seçseydim," dediğimizde, hayatın bize sundukları karşısında kendimizi bir yabancı gibi hissederiz. Bir iş buluruz, evleniriz, sorumluluklar artar, “Keşke evlenmeseydim” diye geçiririz aklımızdan. Hayatın her aşamasında bir keşke, bir belki vardır. Ama bir şey daha vardır; bu keşkelere takılmak, geçmişin kararlarını sorgulamak, bizi geriye çekebilir.
Bize sunulan fırsatlar, kaçırdıklarımız ya da peşinden koştuklarımız… Hayat bir yolculuktur ve çoğu zaman doğru yolu bulmak, bir adım atmak, cesaret ister. Birini sevdiğimizde, belki de deli gibi, sevdiğimizi söylemek yerine içimizde tutarız. Oysa duygularımızla yaşamak yerine, onları gerçeğe dökmek, kaybetmekten daha iyi olabilir. "Keşke dememek için" doğru olanı yapmak gerekir, ama çoğu zaman, hep bir engel vardır; korku, belirsizlik, ya da sadece tembellik.
Geç kalmışlık, bir insanın yaşamının en büyük sınavlarından biridir. İşe geç kalmak, trafiği kaçırmak, son treni ya da otobüsü kaçırmak... Bunlar hep hayatın içinde koşturduğumuz zaman diliminde yaşadığımız anlık kayıplardır. Ama zamanla, bir bakarız ki, belki de evliliğe geç kalmışızdır. Belki mutluluğa... O zaman, hayatın bize sunduklarını ve kaçırdıklarımızı sorgulamaya başlarız. Ve bir şey fark ederiz: Zamanın kıymetini bilmiyoruz, ya da bilmiyoruz demek, aslında hiç anlamamak gibidir.
Bu noktada, kendimizi sorgulamaya başlarız: "Neden sonunu getirmedik? Neden şimdiye kadar bunu yapmadık?" Bu sorular, cevapsız kaldıkça büyür. Ama bir cevap bulmak yerine, ne yapılması gerektiğini anlamamız önemlidir. Geç kalmışlık, sadece bir algıdır. Bunu değiştirmek bizim elimizdedir. "Şimdi"yi yaşamak, "şimdi"yi doğru bir şekilde değerlendirmek, zamanı iyi kullanmak gerekir. Eğer mutlu olmak istiyorsak, hemen başlayabiliriz. Geç kaldığımızı düşündüğümüz her an, aslında kendimizi daha da geriye çekmemize neden olur.
Hayatın en önemli anlarından biri, zamanın hızla akıp gittiğini fark ettiğimiz andır. Ne kadar geç kaldığımızı düşündüğümüzde, aslında zamanın bizden çok önce geçip gittiğini anlarız. Ve işte o anda, her şey için çok geç olduğunu düşünmeye başlarız. Ama belki de geç kalmak, sadece bir his ve bu his, doğru adımı atmaktan alıkoyan tek şeydir. Eğer mutlu olacağımıza inanıyorsak, şimdi harekete geçmek gerekir. Çünkü, zaman bizi asla beklemez.
Turgay Kurtuluş