7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1325
Okunma

Semanın gelin eylediği gelinin tülünden çocuk çığlıkları yükselir di
Lastik ayakkabının muhtemelen abisinden ya da bir hayrı seven komşudan alınmışlığı
Terleyen ayağın koşar adım duvaktan dökülen şekerlere ulaşma güdüsüyle çıkan cığırtlak ses
Ürkütüyordu ah azim janjanlı sahiliğim…
Toprağa su inmiş, irkilmiş çatlayan yanı, nasırlı elleriyle beyine yardım ah… Kadın güdüsü
(ana) kerpiç karesi toprak tortularını peştamalında saklıyor
Rengini topraktan alan sakallı sanki Mezopotamya’nın hatlarını sermişti alnına ve seyre dalardı
tütünü sararken yaş anıtı ev büyüğü. Buram, buram tütün kokardı elleri acılı ekşi
Kubbe perdesini çeker evine sığınırdı yaşamlar
Bir masal zikredilirdi mum ışığı altında, kâhin görünümlü yaşlı, tarih yüzlü adam bir nefes tütün çeker soluğundaki beyaz bulutlu kelimeleri entarili bir kadın gibi salındırırdı meraklı gözlerimde
Cereyan ederdi acık kapı naylondan pencere koşar adım kapanırdı yüzüme üfleyen ceyran ki o zamanlar bilmezdi cereyanın ne olduğunu
Hep kapıdan nasıl gelir diye düşünür pantolon yamalarına takardı gözleri sahi neden delikti pantolon cepleri… Hayretle Susardı
Zihin baz düş akıntısı büyükçe sarardı var ile yoku
tersine doğardı ay
Çocuk ay kırığında komşu kızına vurgundu yüreğinin yarımlığını ay’a sayardı
Sabahçı bir ninenin ağzından ağıt duydu irkildi yumak gözleri, Azrail’in bir de şeytanın adını biliyordu aklanmıştı dedi biri, akıp göçmüştü bakıp, bakıp uyuyordu üşüyordu anlamsızlığında naaş’ın.
kaybolan bir şey vardı misketin kayalıklarda kaybolması gibi kesin kayıp vurgusu
Büyüdükçe yavruladı güz yüzüm hak ile tiryaki sorgusunda
Çamurdaki kirle tendeki kiri gördü büyüdü
Sadece bir şair’in şiirini ezbere biliyor ‘’oy sevmişem seni’’der tay gibi sevinirdi hoplayıp zıplarken
Cumadan dönen tarih, at sırtındaki gelin, diz yarası aldığı şeker,bir de kubbenin perdesini severdi…
Günah ve yanlış ikiliğinde kaldığında
Kızarık yanaklarıyla kubbeye bakar kızar mı diye beklerdi
Sarı ışık ısırırdı yanaklarını annesine koşardı eteğine sarılır bir vakit orda kalır vay sığınağım koruyor beni diyip susardı
gözleri yün ipliğine bağlı tokmak tahtaya takıldı yün ip oluyordu döngüsel uçurumlar yol veriyor düşlerine üşüşmeler başlıyor kıymık halinde
annesi dizine vurup çevirirken, bazen de kafasına yerdi ipli tahtayı uyanırdı düşten gülüşe kıs, kıs gülerdi gözleri ay parlağı keskin virajların sahi tanığıydı
Arındığını hisseder koşardı çocuk
Sarışın kubbe ile bağdaş kurardı kaygılı kaya ucunda
Gülerdi…
Sonra… Hiç büyümedi hala mum yanar ücrasında
İncitmeden soluğuyla okşar büyüttükçe büyümeyen bir çocuk olur geceler
Bir adım düne bir adım bu güne uzar durur
Hangisi erken bıkarsa benden
Bırakırım dedi gün-dün içindeki düğümü…