4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1189
Okunma

”KOLAY KAZANAN, KOLAY HARCAR!”
Dün ANSAN önündeki kültürel ve sanatsal etkinliklere ilişkin asılmış afişlere göz atarken, sağ omuzuma arkadan bir el dokundu, gayrı ihtiyari sağa dönerken, elin sol tarafa çekildiğini farkettim ama, tam o anda da beynimde ” Aha bir dost bir sürpriz yaptı ama, kim acep bu? ” demeye kalmadan, bu kez sola döner dönmez, değerli dost Mehmet Seviş beyle karşılaştım. Epeyce zamandır yüz yüze görüşmemişiz; güleryüzle dostça kucaklaştıktan sonra ” Gel sana bir çay ikram edeyim!” dedim, bir masaya oturup uzun uzun hasbihal ettik.
Dün doğum günüm olduğundan mı nedir, yoksa ayaklarımı sürüyüp de mi geldim kim bilir, otururken yine sohbetini sevdiğim dostlardan Haki adlı TODOSK’tan dağcı dostum çıkageldi. Sohbetin ilerleyen saatlerinde lâf lâfı açtı , Mehmet bey dostum ile Haki bey dostlarımın ortak tanıdıkları kişilerden söz açıldı. Sohbet giderek koyulaştı derken, bir de baktım çok sevdiğim şair arkadaşım Salih Mercanoğlu çıkageldi. Çoktandır onu da görememiştim. Oysa kâlp krizi geçirdiği haberini Şiir Akademisi sitesinde sayın Emre Gümüşdoğan’ın yazısından okumuştum. Daha sonra kendisini çalıştığı kitabevinde aramış, ancak bulamamıştım, yeri değişmişti kitapçının. Salih Mercanoğlu’nu epey kilo almış gördüm, yüzünün rengi de açılmıştı, sordum, sigarayı bırakmış!
Eh, ikinci kâlp krizinden sonra, kâlbe iki stent atıldıktan sonra, istersen canına garazın varsa içmeye devam et bakalım kolaysa. Salih’e ”Seni iyi gördüm!” dedim. İyi olduğunu söyledi, ancak, biraz sonra anlatacağım olaylardan sonra, ne kadar iyi olacağına siz karar veriniz. Geçen yıl, yazdığı çocuk şiirlerinden dolayı bir ödül almış, kitabı basılmış; bu gerçekten bir şair adına gönendirici ve onur duyulacak bir haber. Antalya da şiir yazan ya da ben şairim diyen kişilerden, kendisini gerçek anlamda şair olarak kabul ettiğim, saygın bir kişiliktir Salih Mercanoğlu.
Bu değerli dostum Salih beyin, sohbetimiz sırasında anlattığı kayda değer olaylar vardı; bunlardan bana göre çok önemli biri şöyle, herkesin başına gelebilir cinsten bir olay; kâlp krizi geçirip muayene olduktan sonra, gittiği hastahanede doktorlar kâlbe giden damarlarda incelme olduğunu , durumunun kritik olup, ameliyata alınması gerektiğini söylemişler. Bir kâlp hastasına bu kadar korku ve endişe verilir mi, Salih’in bu durumunu öğrenen işveren önce onu işten çıkarmış, gerekçe de; ” Bak arkadaş, sen ölür kalırsın, bana çok yüklü tazminat ödetirler, ben de bunu kaldıramam!’’ demiş. Salih kendi ifadesiyle, ” ”İyi arkadaş, bana bunu açık kâlplilikle söylediğiniz için teşekkür ederim!” deyip işten ayrılmış.O günden bu yana da başkaca bir iş bulamamış. Yazarlık, şairlik işten sayılmaz çünkü bizim ülkemizde; böyle işler batılı ülkelerde para kazandırır insana.
Bir yandan doktorların üzücü tanısı, bir yandan işverenin yaptıkları karşısında, haklı olarak derin üzüntüye kapılan dostum, o telâşla ve korku ile ikinci bir kâlp krizi daha geçirmiş. Tüm bunlara bir de yaklaşık beş yıl kadar önce eşinden ayrılmasının verdiği üzüntüleri eklersek, öncelikle neden çok sigara düşkünü olduğunu ve şiirin yanında rakının da iyi gittiğini düşününce; kâlbin iflâsı için bütün olumsuz koşullar bir araya gelmiş demek mümkün. Nihayet ameliyat olmuş ve iki stent atılmış kâlbe giden damarlara. Ancak asıl üzücü neden buradan sonra başlıyor, daha sonra başkaca doktorlara daha esaslı bir muayeneye giden şair dostuma bu kez; ” Aslında, evet kâlbe giden damarlarda bir incelme var, ama, bu mutlak ameliyatı gerektiren bir durum değil, ameliyat olmadan da tedavi olabilirdiniz!” denilip yeni bir reçete yazılmış kendisine. Şimdi o reçetedeki ilaçları alarak tedavisine devam ediyor şair dostum. Bir yandan da yaşamı daha çok sevdiğini söylüyor ve bu aşkla yazdığı yeni yazılardan sözetti kısaca.
Sanat ve kültür yaşamımız adına ürettiklerinden dolayı Salih arkadaşım adına mutlu oldum. Ancak, böyle temiz duygularla yüklü ve oldukça birikimli bir arkadaşımın, genelde tüm sanat camiasının karşılaştığı sorunlar gibi, ekonomik zorluklar içinde yaşarken, bir de toplumsal düzenin bozukluğundan kaynaklı sorunların ve olayların insanın yakasını bırakmamasının, insanca yaşamak adına ne kadar üzücü olduğunu, geliniz sizler takdir ediniz.
Dahası var Salih’in başına gelenlerin. İki tane çocuğunu okutuyor Salih arkadaşımız. Eşinden ayrı küçük kızı Oza ile birlikte aynı evi paylaşıyorlar. Kız henüz ilköğretimde sanırım 6.ncı sınıf öğrencisi. Okulda bir ” Kızlar Şebekesi” diye tabir edilebilecek bir öğrenci çetesi küçük kızı sıkıştırıp zorla para istiyorlarmış, bu yüzden çocuk dayak yemiş ve gözü mosmor, şiş biçimde eve gelmiş ve öğretmen olan annesi olayı dilekçe ile cumhuriyet savcılığına duyurmuş ve koğuşturma başlatılmış; ey iktidar, ey sayın Mili Eğitim bakanı; açıldı mı kulaklarınızın pası?! Bu ülke, bugünlere bir günde taşınmadı elbette; ne dersiniz?!
Dost sohbetimiz, oturduğumuz masada çaylarımızı yudumlayarak, daha pek çok siyasa,l ekonomik gelişmelere ilişkin dünya görüşlerimizi karşılıklı paylaşırken, yaklaşık üç saatlik bir zaman dilimi de çok tatlı eriyip gitti. Oysa masaya iki yabancı olarak oturan dostlarım, hepsi de birbiriyle tanışarak yeni dostlar kazanmış olmanın mutluluğu ile masadan ayrıldılar. Tam ayrılmadan önce Mehmet Seviş dostum okumamı önemle tavsiye ederek, çantasından bir kitap çıkarıp verdi ” Yeni Türkiye Cumhuriyeti – Graham Fuller ” eve gelince başladım okumaya hayli çarpıcı ve ilginç mutlaka okumanızı tavsiye ederim; bir CIA ajanı amerikalının gözünden ülkemiz ve insanlarımız hakkında neler düşünülüyor, okuyunca öğreneceksiniz. İlk sayfalarından itibaren kanınız kabaracak, olaylara daha sağlıklı tanı koyup, çare arayışına sevkedecek kitap sizi umarım.
Gelelim yazımızın konu başlığına; ”KOLAY KAZANAN, KOLAY HARCAR!”. Bu sözü Mehmet Seviş arkadaşım masada otururken söyledi, bilmem, belki ağzından öyle düşüvermiştir; ama benim dikkatimi çekti ve yazıya başlık yaptım; neden derseniz; dünkü Cumhuriyet gazetesi manşetlerinde yer alan ” Soygun ödenti kılığında geldi!” haberi. Eh sayın milletvekilleri, sayın devlet bakanları, atışıp duruyorsunuz siyasi arenada ” Yok sen şark kurnazısın, yok ben değilim, sensin şark kurnazı!” Şimdi susun ve dinleyin adam gibi; bakınız yukarıda insanlığın ahlâkın, ekonominin, sosyal düzenin nasıl çöktüğünü gördünüz.
Daha geçen, üç kuruş zam yaptınız emekliye, bu ay hepsinden kestiğiniz bu paralar neyin nesi; benim paramı benden habersiz nasıl kesersiniz, beni nasıl bir derneğe ya da derneklere haberim olmadan üye kaydedersiniz; kerizleyecek başka kimseyi bulamadınız mı? Ne zaman bu yankesicilik huylarından vazgeçeceksiniz?
Emekli sizler gibi kolay kazanmıyor, sizin gibi çok kazanmıyor; ”Kolay kazanan, kolay harcar”, harcadığınız tek para olsa neyse ne de siz insanları da harcıyorsunuz! Bundan iyi şark kurnazlığı mı olur?
Çekin elinizi cebimizden, yeteriniz varsa yetsin, ahlâksız herifler, verin paramı çabucacık gerisin geri!
Şaban AKTAŞ
13.04.2010 – ANTALYA