4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1187
Okunma

Bu kalemden bir gün böyle bir eser çıkacaktı, çıkmalıydı. Çıktı.
Uzun bir süredir çeşitli internet sitelerinde yayınlanan yazılarından takip etmekteydim Ahmet Ay’ ı.
Şimdiye kadar sayısız kereler yazdığı yazılarını, yazma amacından hiç sapmadan rengarenk roman karakterleri eşliğinde ve ayrı ayrı çok özel öyküleriyle iç içe geçmiş bir lezzetle sunuyor bizlere. Keyifli, iç karartmayan, çözüme odaklı ama dayatmacı olmayan bir uslup. Kahramanlar tanıdık, öyküler bizden, sorunlar bizim sorunlarımız ve en önemlisi de çözümleri de bizden. Hem de yüzde yüz.
Kitaplar ilk cümleleri ile içine çeker bizi. Zihinsel mayalanmamız o cümle ile başlar. Ahmet Ay da “Kırılma noktalarımızla” ilgili öyle bir cümle kuruyor ki romanına başlarken kendinizi ilk yirmi sayfanın sonuna ne zaman geldiğinizi sorgularken buluyorsunuz. Sonrasında da artık baş kahramanlarla yan yana yürümeye başlıyorsunuz. Nereye gideceğiniz ise hiç belli değil.
Bu arada birkaç paragrafta uzun uzun düşündürüyor sizi. Mesela “ailenin uzun bir zamana yayılan bir beden” olduğunu söylüyor ya da “nefes alamadığın insanlarla bir ömür geçirmek mecburiyetinde kalmaktan” bahsediyor.
Rahatsız etmeyen bir kurgu, risalelerin yerinde ve zamanında akışa uygun hatırlattıkları ile yolunuza devam ediyorsunuz. O yok kabul edilen , ya da feminizmin iç karartan çözümsüz tespitleriyle iki de bir önümüze getirilen kadın hikayelerini ezip geçiyor; gözümüzün önündeki batık gemimizin yitik insanlarını ustalıkla bulup çıkarıyor Ahmet Ay.
Satırlarına gözünüz iliştiği andan itibaren elinizden bırakamayacağınız az kitaplardan. Belki ruhunuza da denk düşen bir şeyler olmalı; ki bu kitapta ruhunuza iyi gelen ve dengeleri tarafların tekelinde bırakmayan bir anlatım bulacaksınız.
Yalnız ben biraz yaşananların yaşlara ağır geldiği izlenimine kapıldım. Yani çok genç yaşlarda çok ağır hayat yükleri ile tanışıyor kahramanlar. Yine de arabesk tek motif hissetmedim buna rağmen. Hepsinin üzerinde kara bulutlar dolaşıyor dolaşmasına ama yazarın dili o kadar naif ki babaannenin ölümünü anlatan bölümde kurduğu “Örgülü” cümle sayesinde kahkahayı da patlatabiliyorsunuz.
Bir eleştirim de romanın ismine olacak. Romanın içeriğinde garip olan hiçbir şey yok ama ismi GARİPLİKLER PUSULASI. Acaba başka bir isim düşünmüş müydü yazar diye de merak ettim doğrusu. Çünkü ben çok gerçekçi buldum bu romanda geçen her şeyi.
Bence bu kitap en kısa zamanda görselleştirilmeli.