26
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2173
Okunma


_Herkes aynı derecede üşümez her soğuğa. Bedeninde bile farklıdır refleksler…Elin üşür, için yanar. Niye? Soğuk hep aynı oysa.
_Bu mu geldi aklına? Etrafına bak Allah aşkına. Burası sahil, Temmuzdayız, güneş on ikisinde bir çocuk gibi tepemizde. Sen kalkmış soğuktan bahsediyorsun. Diyorum ki; şöyle biraz açsan gözlerini, solukların düzelse, yüzüne ışık gelse…
_Dostum, ben açık alanların adamı değilim. Duvarlarım var biliyorsun, Nuh devrinden kalmadır onlar ve sit alanıdır yüreğim. Yıkamazsın. Bari, taşlarımı titretip, duvarın üstündeki nebatatı, altındaki hayvanatı ürkütme.
_Buyur!
_Anlama zaten. Anlaşıldığım an, sizin gibi olduğumdan şüphe eder, gözlerimin bütün kırmızılığına rağmen duvarımdaki gizli deliği açar, gün ışığına bakarım. Bilirsin kırmızı gözlülerin intiharı ışığa bakmaktır. Her ne kadar duvarlar içinde yaşıyor olsa da, bir insanın iç dünyası, kabirden geniştir dostum. Ölmek istemiyorum. O yüzden anlama beni.
_?
_Haribo, yaslan arkana. Boş ver anlaşılmak istemeyeni moleküllerine ayırmayı. Tabağında kıl arayan mutlaka başka bir pisliğe rastlar. Bak Kuzey kutbunun buzulları eriyormuş. Yakında hepimiz boğulacağız. O zaman suyun yüzünde sadece hayal baloncuklarımız kalacak. Üzerlerinde adımız yazmayan, gerçekleşse de artık bize fayda sağlamayacak olan baloncuklar…Biz onca suyu yuttuktan sonra…Paslı birer demir parçası gibi, çoktan batık olmuş sokakların en kuytularına çöktükten sonra…Hepimiz gözlerimiz açık bir şekilde boğulacağız Haribo. Her şeyi göre göre. Kendi ölümümüzün acısı yetmezmiş gibi, başka can çekişmelerin gölgesi birikecek gözlerimize. Bir düşünsene, tam nefesinin son kırıntıları suya birkaç köpük olarak dağılacakken, dudağında kederli bir evet haliyle, gelinliğinin dantel etekleri ve ipekli duvağı uçuşan bir gelinin dibe doğru çöktüğünü. Ya da bir kötürüm kadının ellerini ve ayaklarını dahi çırpamadan mora dönmüş bir yüzle, alfabeden düşmüş bir “İ” harfi gibi suyun dibindeki balçığa sağlandığını…Su varsa hayat var, ama suda insana hayat yok dostum. Yunus da değiliz ki, melaikeler beslesin bizi balığın karnında.
_İyi değilsin sen. Bekle bir şemsiye ve kolonya alıp geleyim.
_Niye, konuşuyorum diye mi koyduğun bu teşhis? Susanlardan neden korkmuyorsun? Onlar daha tehlikeli Haribo. Bak şu adama, bir saattir bize bakıyor ama konuşmuyor. Bize baktığına göre mutlaka bir şeyler düşünüyor olmalı. Picasso tablosu değiliz ya, tonlamamıza baksın. Kaşları çatık. Dişlerini sıkıyor. Muhtemelen giyinik olduğumuz için küçümsüyor bizi. Etrafa bak, anormaliz biz. Şimdi o iyi, ben kötüyüm…
_Sayende anormaliz. Sana mayonu getir demiştim.
_Demiştin ama, bilmiyorsun ki yüzölçümümde ne kadar büyük bir hata var. Pek çok kadına hesaplattım, hiç birinin ölçümü aynı değil. Aldığım mayolar ya büyük geldi ya küçük. Simetride de bir sorun var ki, ne giysem buruşuk duruyor.
_!
_Sen onu bunu bırak da şu etraftaki çocuk fazlalığına bak. Kumu kürekleyip küçük kovalarına dolduruyorlar. Bu bir içgüdü. Dünyanın merkezini keşfe çıktılar. Oyun tezgahı altında bizden ne çok şey kürekleyip alıyorlar, görmüyor musun? Korkmuyor musun çocukları böyle toplu halde görünce?
_Anlamadım…
_Çocuklar diyorum, ne kadar fazla. Ne kadar tuhaf…
_Ne var bunda?
_Bak! Ne kadar aç ve bencil bakıyorlar. Hep istiyorlar, sürekli yiyorlar ve bağırıyorlar. Bu korkunç bir şey. Yeryüzünde çocuklarınki kadar büyük nefretler kimsede yoktur Haribo. Masum birer agu gibi görünse de bu kinleri, ben biliyorum ki, onlar dünyayı kemirecekler. Önce emmeyi öğreniyorlar, annelerinin çeşmeleri kuruyunca, dünyanın bütün suyunu emecekler, sonra katı yiyecekler gelecek ardından. Bir önceki neslin intikamı için, dünyayı çöpü kalmış bir elmaya döndürene kadar kemirecekler. Patır patır döküleceğiz uzay boşluğuna.
_Çocuklara bile şüpheyle bakıyorsun. Allah aşkına, sen eskiden böyle değildin. Çocukları severdin. Ta ki…
_Eskidendi, ağzınla söyledin. Artık biliyorum gerçeği. Sonumuz dolaylı yollardan da olsa çocuklar yüzünden olacak. Kadınlara bak dostum. Hepsi kabir tahtalarımız için birkaç ağaç daha dikmeye hazır gizli tehlikeler. Sürekli doğuruyorlar. Sanki dünya gençleşiyor ve bereketi artıyormuş gibi. Bitti Haribo, bitti. Buraya kadarmış. Konya tahıl ambarı değil artık. Bize söylemiyorlar ama, yerli malı haftası müfredattan gizlice kaldırıldı. Çünkü ne yerli var artık, ne de malı. Bitti anlamıyor musun? Yakında aç kalacağız.
_Önce boğdun, sonra aç bıraktın. İyi ki Allah var. Yoksa dünya senin gibilerin elinde helak olurdu.
_Allah’ın elinde olmayacak mı?
_Hiç değilse adil bir helak olacak.
_...
_Çok şükür bir şeyde iddiasız kaldın.
_İnsanlar, insanlar!
_Ah ne saadet! Siz yeryüzüne lütfetmiş ulvi bir varlık olmalısınız, insandan büyük, melekten küçük.Belki de mehdi hazretleri…Az sonra şu bize doğru koşan dev pazulu cankurtaranı Deccal ilan ederseniz, ayaklarınıza kapanacağım, şefaatiniz için yalvaracağım.
_Güzel Haribo! Bana benziyorsun gittikçe. Hadi küçümse beni…
_Sen kimseyi sevmez misin?
_Sevmem. Ciğerim dediklerimi kediler yediğinden beridir, kimseyi sevmem. Hem sevsem ne olacak? İnsanlar, dostlar veliler bile kişiye müstakil değil ki! Sen seversin, gider kendilerini hiç sevmeyeceklerin peşine takılırlar, her yanı delik deşik bir iğnedenlik gibi sızılar içinde kalırsın ortada. İzlerini kapatayım diye ne yalanlar söylersin. Böyle iyi…Ciğersizim ben.
_Bak; hapisten çıktığından beri yanında kim var? Çoraplarını yıkayan, gömleklerini ütüleyen, o iğrenç kokulu çorbanı hazırlayan kim? Bütün bunları neden yapıyorum biliyor musun? Bilmiyorsun…Neden heba olacağını bile bile bütün günümü seninle geçiriyorum, bilmiyorsun. Bildiğin tek şey kendine anormal pozlar vermek. Asla okumayacağın kitaplar alıyorsun. Hiçbir zaman yazmayacağın halde yastığının altında koca bir defter ve ucu tetikte bir kalemle uyuyorsun. Hepsinden önemlisi; hiçbir zaman inanmadığın sözler söylüyorsun. Bilmediğin bir şey daha var dostum: geceleri seni izliyorum.
_Bunu yapıyor olamazsın!
_Evet, yapıyorum. Her gece musluğu açıp lavaboya karşı konuşmana şahit oluyorum. Anlattıkların öyle acı ki…Ama neden bunları bana değil de suya anlatıyorsun?
_Büyükannem ‘kabuslarını suya anlat, akıp gitsinler’ derdi. O anlattıklarım kabustan başka hiçbir şey değil. Kendince yorumlama. Kimsenin tabiri, kimsenin rüyasına uymaz Haribo. Senin düşündeki kara, benimkindekiyle aynı anlama gelmez. Bir düş gördün diyelim. Karanlık bir odanın içinde yemşeşil bir filiz. Hadi söyle, ne olur tabirin?
_Zor zamanlarımın ferah bir kapıya çıkacağı yönünde olur.
_Haribo, benim türbedar bakışlı dostum…Ben öyle düşünmem işte. Derim ki; kapkaranlık bir ömür içinde daima, temiz kalacağım…Neyse, bunları boş ver. Dinlediklerini de unut. Aklın çekebileceği bir okkada değil benim kabuslarım.
_O çocuğu sen öldürmedin!
_...
_Hepsini duydum. Her gece usanmadan anlattığın hikayeyi ezbere biliyorum. Anlatırken ağlıyordun. Titreyişini gördüm. Secdede tövbe eder gibi içtendi halin. O çocuğu sen öldürmedin.
_Birazdan maskem düşecek Haribo, ne olur sus. Yüz kenarlarım sızlıyor. Gün ışığında açtırma bana gözlerimi. Bildiklerinin insanlık namına açığa çıkartılması gereken bir yanı yoksa sus! Öznel heyulalarıyla kirletmemeli atmosferi insanoğlu. Bir düşün; her insan bir ‘ah’ dese sessizce, dudaklardan dökülen her ah büyük bir çığın parçası olur. Yankılanır, dağları sarsacak kadar büyük bir fısıltı kaplar gökyüzünü. Gökyüzü sessizliği seviyor Haribo. Bazıları susmalı o yüzden. Bazılarının feryadı suya karışıp dünyanın rahmine akmalı. Akmalı ki, bereketli diye tabir edilen kara toprak oluşsun. Bazılarınınki havaya karışmalı, karışmalı ki, kara bulutlar oluşsun. Kara bulutlar, kara toprağı sulasın. Sulasın ki; dünyanın gamsızları daha çok yaşasın…Görüyorsun ya, dostum, dünya bir öküzün boynuzunda dönmüyor sahiden. Dünya öküzler için dönüyor…Biz feryat mesulleri de rövanşı bekliyoruz. Çocuklar elmayı kemirecek, elmanın çöpü sular altında kalacak. Ne dersin, mahşer vakti, huriler öküzlere araba koşup, bize zemzem dağıtacaklar mı sahiden? Ben huri istemem yalnız. Annem versin zemzemimi. Bir şey söyleyecektim ona, vakitsiz gitti. Dilimde kaldı bir şeyim. Belki bana zemzem uzatırken söylerim. Ona diyeceğim ki, arpa gerdanlığını ben çalmadım. Çalıp uyuşturucu almadım. Beni boş yere dövdürdü. O öldükten sonra evi yıktı amcam. Gerdanlık, aralıklı tahtalardan oluşan döşemenin altından çıktı. Takma kancası yeşillenmişti. Ama geri kalan her yanı annem kadar güzeldi Haribo. Dereye attım onu. Dere uyuşturucu aldıysa karışmam. Ama ben almadım.
_Yine titriyorsun. Yapma bunu kendine. Konuyu ne kadar uzağa atarsan at, o çocuğu sen öldürmedin. Kazaydı.
_Ama ona ben vurdum. Ben vurdum Haribo, hem de son gücümle. O kadar güçlü olduğumu bilmiyordum. Silindir geçmişti üzerimden. Sandım ki bittim ben. Ama bitmemişim. Onu öldürdüm.
_Hastaydı. Rüzgardan düşse ölecek kadar hasta…
_Dostum, filmi sansürleme. Ana kayıtlar bende. Ona sırf bilmediğim ve sevmediğim bir dilde şarkı söylüyor diye vurdum. Nasıl kaza dersin. Şarkı havada, kendi sıranın dibinde uzayıp gitti. Bak! Bu gece sabah olmayacak. Bana durgun suyun karşısında kabusumu anlattırdın. Şimdi akıp gitmeyecek, kabarıp duracak gözümün önünde. Haribo, sen boşuna çoraplarımı yıkayıp, gömleklerimi ütüledin. Çorbamın kokusuna boşuna katlandın. Üç vakte kadar her yan çatlayıp kuruyacak. Kara toprak olması gereken kabusumu zehir miğferli bir ordu yaptın. Çocukların dişlerine bak…Sivrildiler, arka dişleri ön dişlerinden daha uzun. Ben eve gideyim. Lavaboya, musluğun başına…Kabusumun geri kalanını anlatayım. Gün aydınlık ama, kararması yakındır. Sen yüksek bir yere kaç. Dağa…Dağlar en son kurur Haribo. Bir taşın dibine çök. Bacaklarını karnına çek. Yapabiliyorsan gözlerini kapat. Görmek istemeyeceğin birileri gelecek yanına. Beni haklı bulduğunu onlara sakın söyleme.
Bir de dostum…O bize doğru koşan ’cankurtaran’ değil, öldürdüğüm çocuğun babası! ‘Can alan’ olacak birazdan. Git buradan! Ama dur, bir şey daha söyleyeceğim. Annemle olduğu gibi olmasın sonumuz. Büyük ihtimal zemzem ikramında karşılaşmayız seninle. O yüzden şimdi söyleyeyim. Saatlerdir kendinle konuşuyorsun. Aylardır kendinle yaşadığın gibi. Bu iyi bir şey değil. Deli derler sana….
Kaç şimdi…
...ENGİNDENİZ...