8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1667
Okunma

Sevgili Vincent,
Theo’yu avuttuğun mektupların kadar etkili olmayacak benim sana yazdıklarım, ama ’ne senin ne de benim istemediğimiz zamanlarda yaşanmışlığımızı ’ ortaya koyma kaygısı olacak sana mektubum. Anlaştığımız gibi Vincent, dar kafalı olmamaya çalışıyorum. Yaşadığımız dünyada düşünmek adına yeni yollara giriyorum, çoğu da senin Theo’ya bahsettiğin yollar. Şimdi bana ’Nereden biliyorsun?’ diyeceksin. Theo’nun yanına her gidişimde, senin ona yazdığın mektupları bende okuyorum. Biliyor musun, cesaretimi yitirdiğim anlarda senin Theo’ya yazdığın mektuplar hayata tutunmak adına bana hep güç veriyor. Doğru olan çoğu şeyi yazmış olman ne güzel!
Yürüyeceğimiz yolları iyi analiz etmemiz gerekiyor, farkındayım. Son gelen mektubunda, İncil’den bir ayet söylemiştin: ’Dünya ve dünyanın ihtirasları geçicidir.’ Geri yazdıklarını şimdilik unuttum, ama bu kısmı benim için yetti ve hatta arttı bile. O’nun ile dolup, O’na dua etmekten bahsetmişsin. Ne güzel! Ama Vincent, canımı sıkan bir konu var ki; senin ile paylaşmak istiyorum. Sende biliyorsun ki, düşünmek zor iş. Özellikle insanlar üzerinde düşünürken, mutlaka yasak bölgelerden birkaçına girip çıkmalıyız. Zaten demokrasi ve liberalizm yasak bölgeleri kaldırmak manasına gelir. Ne yazık ki, benim doğduğum topraklarda bu yüzden hâla kavgalar yapılıyor. Bıktım ve usandım bu tür şeylerden. Benden farklı düşünen bir insana karşı hırlaşmamın ne manası var ki? Sanıyorlar ki, hırlaşan ve katılaşarak verilen cevaplar bizi veraya ulaştıracak. Bilmiyorum Vincent ve üzülüyorum. Düşünmenin şüpheci yanını unutup, kendi kast hükümleri ile diyalog kurmaktan aciz kekemelere karşı artık verecek bir fikrim de kalmadı. Senin gibi düşünerek yol almayı çok isterdim. O’nun hizmetkarı olup, insanlara yaşama umudu olmak!
Geçen gün Theo’nun yanına gittiğimde, Paris’de iken gönderdiğin mektuplardan birini yeniden okudum. ’Ora et labora’ demiştin. Uygulamaya geçmeye çalışıyorum, ama günümüz dünyasında zor oluyor. Ha, yeri gelmişken unutmadan yazayım. Geçen gün Lahey’den Amsterdam’a bir ressam ablamı görmeye gitmiştim. Hani şeytan tüyü derler ya, ikimizde de öyle bir şey vardı sanırım. Tanışıklığımız fazla değildi, ama gerçekten çok iyi anlaşmaya başladık. Rab bunu yazgımız olarak yazmış ve de ne güzel olmuş. Sence de öyle değil mi? Senin de resim merakın var, daha kimseye söylemedin ciddi ciddi, ama ben hissediyorum. Bu tanıştığım güzel insanında gerçekten çok beğendiğim tabloları da var. Kendi kendime diyorum ki, ya bu ablam çok usta bir ressam ve de ben de ondan dolayı bu beğeni içerisinde kalıyorum ya da benim beğenim sadece sürrealist bir kavramda yitik bir anka kuşu. Hangisi olursa olsun, yine de tek düşüncem güzel eserleri çizmek için, Rabbim ona yetenek vermiş. Geçirdiğimiz birkaç saat çok kısa geldi bana. Demek ki insanın anlaşılması ve de anlayış içerisinde muhabbet edebilmesi böyle bir şey!
Bugün Breda’ya tekrardan geldi. Lahey’e tekrar gideceğim, ama Breda’da birkaç gün kalmak istiyorum. İki saat önce yağmura tutuldum ve eve gelene kadar aklımda olan tek şey, seninde Westminster Köprüsü üzerinde yağmura tutulmuş olup, kardeşin Theo’ya yazacaklarını düşünmen. Çünkü ona yazdığın her mektubu ben de defalarca okuyorum. Seni bir ağabey, kadim bir dost olarak görüyorum. Nisan ayında İngiltere’ye gelmiş olman beni çok sevindirdi. Sanırım Paris sana göre bir şehir değildi. Bu yüzden Ramsgate senin için güzel bir yer olmalı. Theo’ya gönderdiğin kitapları okuduğumu da sana söylemek istiyorum. Ona at dediğin tüm kitapları ben alıp evime götürdüm. Michelet artık benim demokrasi kılıncım. Achille kılıncı var ya hani, aynen öyle işte sevgili Vincent. Senin bir sözün vardır hep, tekrar edip dururum. Azimle, inatla uğraş diyordun kardeşine, bana da. Ama her şeyden önce çok sabırlı olmamızı tembih eylemiştin. Çünkü dediğin gibi imanlı kişiler acele etmez.
Sana salyangoz gibi yapış yapış bir korku ile söylemek istiyorum ki, yaşamaktan bazen çok korkuyorum. Aldığım tüm eşyalar benim değil, ben bu dünyaya ait değilim. Ama ne olursa olsun, bu fikir ile ölene kadar yaşayacağımı iyi biliyorum. Andersen’in masalları gibi azıcık. Kara buğday masalını bilirsin hani. Buğday gibi dik duracak hiçbir farklı bir yanım yok alemde ve bu yüzden korkuyorum, yaşamak sık sık beni bunaltıyor. Yine de dediğin gibi yapmak da fayda var. J’ai l’épée dans les reins, ama ben yine de yaşamdan haz almaya ve yenilgiler sonrası daha güçlü olmaya bakacağım.
Descartes’in filozoflara has yaklaşımı ile dünyayı tanımladığı vuzuh ile beraber, şuuruma artık güzel vasıflar kazandırmak ve böyle yaşamak istiyorum. Yürüyüşleri aksatmamaya çalışıyorum. Güzel gören güzellikler içinde yaşar derler ya, ben de güzel düşünüp, güzel görüyorum artık ve böylece müzeyyen güzellikler içinde yaşamış oluyorum. Sen kadınları ne kadar Theo gibi yüzeysel görmüş olsan da, ben bunun daha içselliğine girilmesini istiyorum. Bunun içinde sana kadınlar ile alakalı yazdığım denemeleri göndermem gerekecek. Kopyası olmadığı için, bana bir iyilik yapıp, gönderdiğim denemeleri tekrardan bana göndermeni istiyorum. Kabul edeceğini ve beni kırmayacağını iyi biliyorum.
Laf aramızda kalsın, bu yazdıklarımdan dolayı Theo, seni benden çok kıskanacak. Ama bir kardeşiniz daha olsa kötü mü olur? Bu arada Thijs Maris’e ait bir tablom olmasını çok isterdim. Sen de var olanını satmışsın. Kaçırdığım için çok üzüldüm.
Burada seninde bir gün gelip, ben, sen ve Theo ile beraber annenizin yapmış olduğu kızarmış ekmeği yemeyi çok arzu ediyorum. Rabbim rızasını gösterirse, bu da olacak yakında. Böyle umuyorum.
En iyi dileklerim ile beraber mektubumu sonlandırıyorum. Yazacak çok şey var, ama düşüncelerden dolayı başım çok ağrıyor. Benim içinde Rabbimize dua edeceğini iyi biliyorum. Yakında deniz kenarından sana bir şiir yazacağım.
Selamlar güzel yüreğine, Rabbime emanet ol.
( Jurnal, 29.4.1964)
’Dua et ve çalış.’
Sırtıma hançer saplanmış.