11
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
952
Okunma

-Artık bıktım bu hayattan .Çocuklarımı alıp gidiceğim babamın evine,gör bakalım sen .
-Ohoo çok duyduk bunları babanın evimi kaldı senin?Yıkılıp yerine apartman dikmedimi kardeşlerin?Hani senin payın?Senin hiç mi hakkın yoktu be kadın?
Yatak odasındaki kadın ,dolaptaki eşyalarını tam toparlayıp valize koyacaktı ki bu sözler üzerine mıh gibi çakılı kaldı, olduğu yere.Zamanın çok gerisine gitti.Artık eşinin söylediklerini değil kendi iç sesini dinliyordu.
"Benim hakkım .Benim hakkım hiç olmadı ki.Ne zaman annemden doğdum, sancılı kaderin iç ağlarına doğru sürüklenmeye başladım.Ne zaman ilk rüzgâr esti yüzüme ,nefesim kesilip ,gözlerim kısıldığın da anladım.Acımasız bir hayatın tam ortasına düşmüş ,çaresiz,ürkek bir hâl ile yalnızlığımın içinde ,her vakit yalnız kalacaktım.
Küçücük bir kız çocuğu olduğum zamanlarda bile sınıfta aynı sırada bir erkekle oturuyorum diye sınıfa gelen abim tarafından dövülmüştüm.Oysa ki öğretmenim boy sırasına göre düzenlemişti..Benim de boyum uzun olduğu için mecburen ,Cemal ile arka sıraya oturmuştuk.Ağzımdan gelen kanlar ve gözümde uçuşan yıldızlarla gün boyu,"acaba nerde hata yaptım, benim suçum ne " diye ağlamıştım.Sonra eve gittiğimde " bunun hali ne" diye soran büyük ağabeyim durumu öğrenince o da iyice dövmüştü küçücük ,körpe bedenimi.Daha sekiz yaşındaydım.Sekiz yaş nedirki? Ne anlar dayaktan.Çiçek gibi sevilmek güzel sözler kulaklarımda olmalıydı benim.Her gün yeni yeşeren dallarımı ,tutup kırmaya ne hakları vardı?Günlerce yanıma erkek yaklaşırsa diye hep kızların olduğu gruplarla geziyordum.
Biraz daha büyüyüp orta okula başladığımda iki abimin güya koruması ve sürekli ikazları ve tokatlarıyla korkuyla dolu psikolojik bir döneme girmiştim.Neyse ki büyük ağabeyim askere ,küçük ağabeyim ise üniversiteyi kazanıp İstanbul"a gitmişti.Sırtımdan yumruklar, bedenimimden çürükler yavaş yavaş silinmeye başlamıştı.Okul çıkışı kız arkadaşlarımla, parka gezmeye gitmiştik.Göl kenarındaki bank’ta oturup ,birbirleriyle şakalaşan ördeklerin haline bakıp gülüyorduk.O sırada Ayla"nın teyzesinin oğlu ,yanındaki arkadaşlarıyla yanımıza gelip selam verdi ve sonrasında gittiler.Daha sonra yüzüme anlatması zor bir tokat ile neye uğradığımı şaşırmıştım.
Teyzemin oğlu Rıfat "elin erkekleriyle ne fingirdiyon kız, park köşelerinde " diyerek beni saçlarımdan sürüye sürüye ,eve getirmişti.Babama da durumu anlatmış yediğim dayaklar yetmezmiş gibi bir de onun kalın tokalı kemerinden yediğim ,hayatım boyunca içerime fersah fersah izler bırakacak, beni baba sevgisinden,kendini evlat sevgisinden uzak tutacak ,sinemin en karanlık odasında çırpınan yalnızlığıma,tuz biber olacaktı.Babamın "artık okula gitmeyeceksin lafı" içerime merhametsiz, paslı bir çivi gibi çakılmıştı.Okula gitmemek, okuyamamak.
Ne söylediysem babama ,kendimi anlatamamıştım.Her söylemimim de ,her yalvarmam da okkalı bir tokatla duvara fırlatılıyordum.Annem de korkudan bir şey söyleyemiyordu.Söylese ne olacak .Babam dinlermi hiç annemi?
Babam hiç birimize elini korkak alıştırmadı.Babamla ilgili bildiğim tek şey; Konuşamamak,kendimizi ifade edememek,hiç bir paylaşımımızın olmamasıydı.O babaydı.Çalışır eve ekmek getirirdi.Bir de iyi veya kötü ruh halinde mutlaka ve mutlaka her akşam ,sebepli sebepsiz evin içinde hır çıkarır hepimizi döverdi.
Öğretmenim okula gitmediğim için iki öğretmen arkadaşı ve eşiyle evimize gelmişti.
-Assiyeyi okula gönderin yoksa sizi Milli Eğitime şikayet ederim " demişti.Babam " olmaz yakında evlenecek o.Kız kısmının ne işi olur okumayla" deyip hepsini kovmuştu evden.Onların bile hırsını benden çıkarmıştı."Senmi çağırdın onları ,senin işindir kesin"diye
Evleniyordum öyle mi? Evlenmek neydi? Kahvede bir arkadaşı istemiş oğluna o da vermişti.Pazar da mal satıyorlarya.İki kuru ekmeği çok görmüştü on beş yaşındaki kızına."Bir ay,a kadar kur düğünü al kızı "üstüne bir de dükkan istemiş.Bir dükkana canını verebilen ,satabilen bir babam var benim.
Babam o dükkanı da bir sene içinde yedi.İçki ,kumar babamın sonu oldu.Ama o son nefesine kadar kalın derili ,kalın tokalı kemeriyle durmadan dövdü,dövdü.
Anamın ağzında şu sözler vardı babam öldüğünde"Sen bize zulm yaptın,sen bizi insan yerine koymadın.Bir gün olsun iyi bir söz etmedin.Öldün de kurtuldunmu sandın?Yine de benden yana hakkım sana helaldir bey"Böyle diye diye öldü anam.Çürümüş ciğerleri ,ağzına gele gele ,kan tüküre tüküre.
Ondan geriye nemi kaldı? Yaşayamadığım çocukluğum.Okuyamadığım ,hayatımı şekillendiremediğim bir yaşantım.Kendime güvensizliğim.Hiç bitmeyen korkularım.Hiç kimseye güvenemeyişim.Ondan geriye bana hiç bir şey kalmadı.Çünkü her şeyini üç oğlu arasında bölüştürdü.Biz iki kızkardeş ,kocalarımızın eline baktık yıllar boyu.Anamızın kaderini yaşatmaya devam ettik.
Babamıza, anamız yaranamamış bir kıymeti olmamış ki bizim olsun.Zar zor üç çocuk okuttum Zalim bir koca elinde.İçkisi ayrı bir dert ,kumarı başka bir dert.Kaderimizmiş deyip yıllarca çektim.Dayak yemek, işkence çekmek kader olmamalıydı.Babamın evi yoktu.Ağabeylerimde beni kabul etmezlerdi.Büyük kızım üniversitede en azından o kurtuldu sayılır.Ama bu çocuklarımı bu zalim adamın olduğu bir evde büyütemem artık.Kararımı verdim.Boyun eğmeyeceğim daha fazla.Kızlarım benim kaderimi yaşamasınlar diye bir sığınma evine gidip ,çalışacağım.En azından kimseye boyun eğmemiş ve kendi ayaklarım üzerinde durmuş olurum.
-Nereye gidiyorsun?Bak gidersen bir daha giremessin bu kapıdan içeriye.
Dursana kadın dur!
Bu kapı bir daha geri dönülmeyecek şekilde sessizce kapatılmıştı.Geride karanlıklarını bırakmanın ,üzerinden ağır bir yük indirmenin refahıyla, iki elinden tuttuğu kızlarıyla, huzura doğru adımlarını ,sağlam ve kararlı bir şekilde atmaya başlamıştı.
Fotoğraflara göre; yorumlara devam...