1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
751
Okunma
Yan yana sıralanmış helâ kapıları, lavabolar ile pisuarlardan ibaret tuvaletlerde, dumanlı ve ıslak bir ortam hâkimdi... Geldiklerinde duman altı olan mekânı beğenmeyen Dalavere, bir anda telaşlı bir hareketliliğe bürünerek, oradakilere, “arkadaşlar, çabuk pencereleri açın!” diye seslendi. “Müdür baba, az sonra evinden çıkıp bu tarafa doğru gelecek.”
Ellerinden sigaralarını yerlere atarak tuvaletleri terk etmeye kalkışanlar oldu. Paşazade, kasıntılı tavırlarıyla onların önüne sıçrayıp bir trafik polisi edasıyla, “durun!” diye bağırdı.
Çıkmaya çalışanlar merakla duraladılar.
Paşazade, bu defa, “nereye?” diye sordu.
“Dışarıya,” dediler.
Paşazade, sorgulamasını “neden kaçıyorsunuz?” diye sürdürdü.
“Müdür baba geliyormuş...” dediler.
Paşazade, şiirimsi vurgulamalarla “hah! Kemirmiş fareler gemiyi, su alıyor. Batan gemiden evvela fareler kaçıyor, “ diye söylendi.
Kibar, onu hemen pohpohladı. “şiir gibi oldu, Paşazade’m. Çok anlamlıydı.”
Paşazade, kasılarak, “şiir zaten,” dedi. “Atilla İlhan’ın, ’sigaramın dumanı’ isimli şiirinden bir beyit.”(Attila İlhan’ın böyle bir beyti yoktu tabii ki) Gammaz’a dönerek, “sen, Atilla İlhan’ı biliyor musun Gammaz kardeş?” diye sordu. “Kim olduğunu bilirsen bi cigara benden...”
Gammaz, “biliyorum elbet!” diye sırıttı. Sanırdınız ki, ‘sorunun cevabı sorunun içinde var zaten, Türk edebiyatının önemli şairlerinden biri,’ diyecek; ama o, atarak, ”Çolpan İlhan’ın kocası.” dedi.
Paşazade şaşırarak, “Çolpan İlhan kim ulan?” diye sordu.
Gammaz, sırıtmasını sürdürerek, “o da Atilla İlhan’ın karısı,” diye karşılık verdi. “hadi ver bakalım cigaramı, bildim...”
Dalavere, müdavimlerin kaçmak isterken yere attıkları sigaraların bütüne yakın olanlarından birkaçını alıp bir ondan bir ötekinden içmeye başladı. “Arkadaşlar, müdür baba gelirse sizin yaptığınız duman altı yüzünden bizi mi marizlesin? Gidiyorsunuz madem, pencereleri açıp ortalığı havalandırın da gidin. Di’mi ya?”
Müdavimler dönerek pencerelerden birkaçını açarken, Kibar Paşazade’nin kulağına fısıldayarak, “Çolpan İlhan, Atilla İlhan’ın kardeşi olur,” dedi.
Paşazade, ona, “biliyorum zaten,” diyerek yüz vermezken Gammaz’a dönerek, “attın gene len boş kafa!” diye çıkıştı. “Çolpan İlhan, Atilla İlhan’ın kardeşi olur. Bir de, kim nedir, kim kimin aşna fişnesi midir, değil midir, benden sorulur, dersin; ama daha Çolpan İlhan’ın Atilla İlhan’ın kardeşi olduğunu bile bilmiyorsun. Kaybettin iddiayı, cigarayı sen vereceksin. Ver bi cigara baki’im!”
Gammaz itiraz ederek, ”ben, bilemezsem vereceğim demedim ki... Sen dedin, bilirsen vereceğim diye,” dedi.
Kibar, kendi sigara paketini çıkartıp Paşazade’ye tuttu. Paşazade’nin aldığı sigarayı yaktıktan sonra bir sigara da kendisi yaktı.
Gammaz, Kibar’a, “bi cigara da bana versen ya!” diye sırnaştı.
Kibar, ”Paşazade’ye iddiadan kaybettiğin cigarayı ver önce sen,” diyerek sigara paketini cebine soktu.
Gammaz, uzandı, Dalavere’nin elindeki izmaritlerden birini çekip alarak içmeye başladı.
Müdavimin biri Dalavere’ye çıkışarak, “hem müdür baba bu tarafa gelecek diye telâşe yaptın, hem de kendin içiyorsun ulan Dalavere!” diye söylendi.
Dalavere, “gelecek kuran çarpsın!” diyerek gülümsedi. “Evinden çıkacak, bu tarafa doğru gelip, yurt binasına girip, ikinci kattaki ofisine gidecek.”
Gülüşenler oldu.
Subyenler yetiştirme yurdu müdürü Halil Kaya lojmanının arka kapısından avluya çıktı. Gözleriyle, hareket halindeki avluyu tarayarak bir anormallik aradı. Çocuklarının mutlu olduklarına karar vererek mutlulukla gülümsedi. Yurt binasının yolunu tuttuğu an, yurt binasının en uç köşesinde yer alan küçük helâ pencerelerine dikti gözünü. O pencereler, bir tek şey için açılmış olabilirdi. Dikkatini yoğunlaştırarak bakınca, sanki pencerelerden duman tütüyormuş gibi geldi ona...
Dalavere göz ucuyla Paşazade’ye bakarak, “Müdür baba keşke gelse de, beni sigara içerken yakalasa!” diye bir laf attı ortaya.
Onun bu lafındaki art niyeti sezinleyemeyen Paşazade, “keşke yakalasa!” diye atıldı. “Biz de, bu sayede keyiflensek az’cık!”
Kibar, “öyle deme oğlum,” diyerek müdahale etti. “Müdür babanın dayağı düşman başına... Yiyen revirde açar gözlerini.”
Dalavere, “ben de öyle olsun istiyorum zaten,” deyince herkes garipseyerek ona baktı. O, Paşazade’ye hitap ederek konuşmasını sürdürdü. “Hiç fark etmediniz mi? Müdür baba kime dayak atarsa, vicdan azabı çekip, o dayak attığı çocuğun zayıf notlarını düzeltmesi için yardım eder.”
Gammaz, “hakkaten ya... Geçen seneki on bir a’daki Harun Reşit’i hatırlıyor musunuz? Kızlar koridoruna çıkmış diye, marizlediydi hani? N’oldu sonra? Oğlan üniversite sınavlarını kazandıydı ama lise sondan zayıfları var diye kayıt olamayacaktı. Müdür baba devreye girip, lisedeki hocalara torpil yaparak kurtarma sınavı yaptırdıydı oğlana da, liseyi bitirttiydi...” diyerek Dalavere’yi destekledi. Dalavere’ye, “sen çıtkırıldım oğlansın, oğlum. Onun dayağına dayanamazsın. Beni yakalasın da, ben yiyeyim dayak ondan,” diyerek sırnaştı.
Paşazade, Gammaz’a, “len oğlum, senin zayıfın yok ya len,” diyerek müdahale etti.
Gammaz, pişkinlikle, “öyle deme abi... Ben dayağı yiyip, peşin peşin garantileyeyim mezun olmayı.” diyerek sırıttı.
Paşazade, “asıl benim yemem gerek o dayağı,” diye atıldı. “Üç tane zayıfım var.”
Gammaz, yenilecek dayak ta olsa, Paşazade’ye sırasını vermemek için itişmeyi sürdürerek, “yok, olmaz. Ben yiyeyim de garantiye alayım kendimi,” diye itiraz etti.
Paşazade’ de Gammaz’la itişerek, “get lan. Bundan sonraki sınavların hepsinden zayıf almış olsan bile garanti senin mezuniyetin. Bana lazım o dayak! Yoksa mezun filanolamayacağım ben,” diye direndi.
Dalavere, “itişmeyin be oğlum. Hanginiz önce davranırsanız o yesin dayağı.” diyerek onları sükûnete davet etti.
Dışarıdan koşturarak gelen bir çocuk, kapı aralığından, “müdür baba geliyor!” diye seslenerek gitti.
Dalavere, oğlanın arkasından, “hadi ordan lan! Benim çektiğim numarayı bana mı çekiyorsunuz?” diye söylendi.
Seslenip giden çocuğa inananlar ellerindeki sigaraları sağa sola fırlatarak, “eyvah!” “yandık!” haykırışlarıyla çil yavrusu gibi bir yana dağıldılar. Tuvaletlerden dışarı fırlayanlar, helâlara dalanlar tam bir kargaşa yaratırken, bizimkiler gaza gelmeyerek sigaralarını tüttürmeye devam ettiler.
Gammaz, her ihtimale karşın tuvaletlerin koridorlara açılan kapısını aralayıp dışarı baktığında koridorların başından gelmekte olan Halil Kaya’yı gördü. “Hakkaten geliyo’muş lan!” diye telaşla haykırdı.
Helâ kapılarının birisi hariç hepsi kapalıydı. Paşazade, gözüne kestirdiği kapıya doğru fırladı. O anda diğer kapılara koşturan Gammaz da, kapıların hepsinin kapalı olması ile açıkta kalınca geri koşturup Paşazade’yle aynı anda kapısı açık olan helâya dalarak, ikisi aynı helâ içine gizlendiler... Açıkta kalan Dalavere dalacak açık bir kapı kalmayınca çeşmelerden birine yanaştı, açtı çeşmeyi, elini yüzünü yıkamaya, elinde köpürttüğü sabunla ağzını çalkalamaya başladı. Kibar da, pisuarlardan birinin başına dikilip fermuarını indirdi, işemeye başladı.
Halil Kaya, tuvaletlere girdikten sonra havayı koklayarak söylendi. “Şuraya bak! Mis gibi osuruk kokması gereken yer, leş gibi sigara dumanı kokuyor.”
Kibar, çiş yapar gibi yaptığı pisuarın başından, Halil Kaya’nın söylediği söze, kendini tutamayarak hafifçe kikirdedi.
Halil Kaya, Kibar’ın gülüşünü duyarak, ona doğru sokuldu, uzanıp önüne doğru baktı. “Bırak ulan çiş yapıyor ayaklarını! Fermuarını çekip gel yanıma!”
Kibar, fermuarını derhal çekerek, “baş üstüne efendim!” diye bağırdı. Ardından da Halil Kaya’nın karşısına dikildi.
Halil Kaya, “aç ağzını, hoh de!” diyerek Kibar’ın suratına doğru eğildi.
Dalavere, açık çeşmenin başında, Kibar’ın ağız kontrolü başladığı an, elinde köpürttüğü sabun köpükleriyle ağzını, dişlerini daha bir hırslı çalkalamaya başladı.
Kibar, burnunu ağzına doğru yanaştıran Halil Kaya’ya nefesini üfledi. “hoh!”
Halil Kaya, “üf! Eşşoğlu, leş gibi kokuyorsun!” diyerek ensesine bir şaplak attı. “Geç şuraya, bekle!”
Kibar, bağırarak gene, “baş üstüne efendim!” dedi. Gösterilen yere geçerek esas duruşta dikildi.
Halil Kaya, Dalavere’ye yaklaştı. “Sen ne yapıyorsun, bakayım?”
Dalavere, yüksek sesle, “helâdan çıktım, ellerimi yıkıyorum müdür baba!” diye bağırdı.
Halil Kaya, kapalı helâ kapılarını göstererek, “hangisinden?” diye sordu. “Helâların hepsi meşgul.”
Dalavere, kapalı kapılardan rasgele birini gösterdi. “Şundan. İçerdeki ben çıkınca girdi.”
Halil Kaya gidip, onun gösterdiği kapıyı tıklattı. “Çık ulan dışarı!”
Dalavere’nin beti benzi atarken, Halil Kaya’nın tıklattığı kapıdan lise birinci sınıf öğrencisi çocuklardan İnek İzzet çıktı.
Halil Kaya, gelip, süklüm püklüm karşısına dikilen çocuğa, sen ne zaman girdin o helâya?” diye sordu.
İnek izzet, Dalavere’ye bakarak, “az önce bu abi boşaltınca müdür baba!” dedi.
Dalavere, içinden bir oh çekerek, İnek İzzet’e minnetle baktı.
Halil Kaya, Dalavere’ye burnunu uzatarak, “aç ağzını, hoh de!” dedi.
Dalavere, “emredersiniz efendim!” diyerek, “hoh!” dedi.
Halil Kaya, onun nefesini kokladı ama sigara kokusunu alamadı. “Sen git!”
Dalavere, “emredersiniz efendim!” diyerek, önünden geçtiği Kibar’ın yanağından kimseye göstermeden bir kesme alarak, tuvaletleri terk etti.
Halil Kaya, İnek İzzet’e dönerek, “sen de!” dedi.
İnek izzet ağzını açarak, “hoh!” derken Halil Kaya onun ağzını koklamadı. “Sen zaten sigara kullanmıyorsun. Niye hoh diyorsun ki, eşşoğlu... Çık, git!”
İnek izzet, “baş üstüne!” diyerek gitti.
Halil Kaya, teker teker her kapıyı yumruklayarak seslenmeye başladı. “Çıkın hepiniz!” Kapıları zorlayarak, açtıklarından çocukları kulaklarından tutarak dışarı almaya başladı.
İlk çıkarttığı çocuk, “vallahi, ben kakamı yapmak için girmiştim, müdür baba!” diye mızmızlanmaya başladı.
Halil Kaya, onun üzerine sinmiş sigara kokusunu daha kulağını yakalarken fark etmişti. “Çık! Çık! Geç şöyle, Cemil’in yanına dikil!”
Her çıkan öğrencinin ağzını koklayarak tanzim ediyordu.
Bir başka çocuk, ben sigara içmedim, müdür baba!” diyerek çıkınca, onun da ağzını koklayan Halil Kaya, onu, “ağzın kokuyor! Geç, dikil kenara sen de,” diyerek azarladı.
Sonra başka bir çocuğun, kokmadığını anlayarak, “sen gidebilirsin,” diyerek onu yolladı. Böyle böyle üç-dört çocuğu daha Kibar’ın yanına dizdi...
En son Paşazade ile Gammaz’ın gizlendiği helâya sıra geldiğinde, çaldığı kapıdan bir çıkan olmadı.
İçerdekiler, birinin kapı arkasında kalarak diğerinin çıkması için anlaşmalarına karşın, dışarı çıkacak olanın kim olacağına karar veremediklerinden bir türlü kapıyı açamıyorlardı.
Halil Kaya, kapının hala açılmamasına sinirlenerek, “çık oradan! Yoksa kapıyı kafana geçiririm!” diye bağırınca, en nihayet kapıyı Gammaz aralayıp kafasını uzattı. Halil Kaya, onun ensesine hafif bir şaplak indirdi, oğlan sendeleyerek yıkılacak gibi oldu. “Geç sallanma, geç!” Gammaz’ı kolundan çekiştirerek çıkartmak için kapıyı biraz ittirince, kapının ardına kadar açılmaması üzerine helâda iki kişi olduğunu anladı. “Sen de! Sen de!”
İçeriden Paşazade de süklüm püklüm dışarı çıktı.
Halil Kaya, ikisine şüpheyle bakmaya başladı.
“Siz ikiniz içerde ne yapıyordunuz ulan bakim? Yoksa!”
Paşazade’nin, sinirlerinin bozulduğu anlarda ortaya çıkan komik tikleri başladı. “Vallahi... Billahi... Müdür babacığım... Efendim... Efendiciğim... Efendimiz... Yani, sayın müdürüm. Yani biz... Siz... Geldiniz siz. Siz geldiğiniz için kaçarken... Biz... İkimiz girdik biz... Ekmek kuran nimet çarpsın ki...”
Halil Kaya, onlardan hıncını çıkartmak için eline geçen bu fırsatı sonuna kadar değerlendirmeye karar verdi.
“Onu benim külahıma anlatın siz! Yürüyün doktora! Muayene ettireceğim sizi!” diyerek iki gencin kulaklarından sıkı sıkıya yapıştı.
Paşazade o kulağından çekiştirdikçe yerlere kadar bükülmeye, en sonunda yerlerde sürünmeye başlamıştı. Halil Kaya, onun bırakmadığı kulağını onu ayağa kaldırmak için çekiştirmeyi sürdürdüyse de beceremedi. Kibar ile yanındakilere döndü, “gelin buraya ulan! Kaldırın şunu ayağa!” diyerek yardım istedi. Çocuklar koşup gelerek, her biri bir yanından çekiştirerek uzun bir uğraşıyla Paşazade’yi ayağa dikiltmeyi başardılar. Halil Kaya yeniden kavradı kulağını ama oğlan yeniden yere doğru bükülmeye başladı. Bu defa kulağını bıraktı. Bırakınca Paşazade de doğruldu. Ne var ki bir yerinden çekiştirmek gerekti, Halil Kaya da bu defa kolunu tutup hafif bükerek götürmek istedi, fakat Paşazade gene bu defa bükülen koluna uyumlu bükülmeye başladı. Halil Kaya onun kolunu da bırakmak zorunda kaldı. Paşazade doğruldu yeniden. Halil Kaya çaresiz koluna girdi onun, Gammaz’ı kulağından çekiştirerek götürürken onunla kol kola yürümeye başladı. Kenara dinelttiği öteki çocuklara, “siz dağılın bu defalık!” diye bağırdı. “Ama birinizi, bir defa daha sigara içerken yakalarsam, kırılmadık kemik bırakmam iskeletinizden, ona göre!”