9
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1472
Okunma

Iğdır çok sevdiğim bir şehir. Havasıyla,insanıyla,lisanlarıyla ve Hacı Ali Parim’iyle benim için ayrı özellik ve güzellikte.
Yıllar önce Erzurum’da öğrencilik yaparken bir kaç defa gitmiştim ığdır’a.Biz Erzurum’un kuru soğuklarından bedenimizi muhafaza edebilmek için üst üste kazak giyerken Iğdır’da kısa kollu gömleklerle gezildiğini söylemişlerdi.
Sırf kısa kollu gömlek giymek için değil tabi ki,çoğunlukla meraktan atladığım gibi otobüse Iğdır’a gitmiştim.
Hakikatten havası Erzurum’a nispeten daha sıcaktı,fakat öyle kısa kollu gömlek giyecek kadar değil.
Şehri gezerken sokaklarından yükselen farklı şive ve dillerle yapılan sohbetlerin neşesine kapılıyordum.
Azeri’ler,Kürt’ler,Karapapak’lar,Yerli’ler ve misafirler ayrı bir kültür güzelliği sunuyorlardı.
Tıpkı gökkusağı gibi.
Bu tür bölgelerde yaşayan insanlar kendilerinden olmayan soy’lar hakkında fıkralar,masallar,maniler uydururlar.
Iğdır bu tür fıkraları fazlasıyla duyabileceğiniz şehirlerden biri.
Hatta bu konuda o kadar gaza basmışlar ki,mesela ; Azeri’ler kendi içlerinde bile ayrılmışlar ve bu ayrılık fıkraları ,meselleri,hicivleri de Zülfikar’ın bir vuruşta koca bir deveyi ikiye bölmesi gibi kesin ve acıtıcı yara gibi ikiye ayırmıştır.
Bu konular o eski sandıklarda dursun,kırılmadan,tozlanmadan ,incinmeden .
Iğdır’da çok sevdiğim HAcı Ali Parim bey ile sohbet etme imkanı buldum.O zamanlar kendi parasıyla kocaman bir "Yetimhane" yaptırıyordu.
Bazı caddelerde yaptırdığı çeşmeleri ve üst geçiti görünce insanların hayrı için dünyaya eseer bırakan ender insanlardan olduğu konusundaki fikirlerim derinleşti. Hayranlığım ikiye katlandı.
Azeri’ler "Kürt ile Azeri nasıl ayrıd edilir ?" diye sordular bana.Bilemedim.
Aslında bilemediğim için sonradan çok memnun oldum.
Zira ben böyle ayırımları sevmeyen,insanı insan olduğundan,yaradılmışı Yaratan’dan ötürü seven felsefi uzantıları ,çubukları olan bir insanım.
Bu arada bana "Kürt’ler sobaya kıçını döner,Azerile ön taraflarını" dediler.
Bir yerde soba yanıyorsa ve sobaya sırtını dönen var ise bilin ki onlar Kürt,yüzünü döneneler ise kesin Azeri imiş.
Erzurum’a döndüğüm akşam çantamı yurda bırakıp doğruca çay ocağına koştum.
Arkadaşlarım beni bekliyorlardı. Biraz Iğdır’dan bahsettikten sonra karşı masada oturan İsmail emmi’yi gördüm.
İsmail Emmi 1903 yılında Erzurum’un Alaca köyünde dünyaya geldi.
Arkadaşlara İsmail Emmi’yi işret ederek "Emmi nasıl?,sohbet ettiniz mi?" dedim.
Arkadaşlar " Ya bırak şu aksi ihtiyarı ,iki saattir gazeteyi yiyor sanki" dediler.
İsmail Emmi (Allah rahmet eylesin 1989 da Erzurum’da vefat ettiğini duydum),eline aldığı gazetenin bütün sayfalarını okuyan,okuduğunu aynen hafızasına yazan muhteşem zeki bir insandı.
Çay ocağında karşılaştığımız her zaman onunla sohbet eder,kıtlama çay içer ,eskilerden ve yenilerden söz ederdik.
Çocukken köylerini basan Ermeni çetecilerin ahaliyi camiiye kapatıp gazyağı dökerek ateşe verdiğini,yangın esnasında köyün en zayıf , fukara ve yetim çocuğu olduğundan bahsetmişti.
İşte o yetimlik,o fukaralığın getirdiği sıskalık camiin duvarındaki yarıktan bir tek onun geçip kurtulmasına sebep olmuştu.
Günlerce yürüyerek bitikin,perişan bir halde Erzurum’un ışıklarını görünce büyük sesle ağladığını,sesini duyan ahalinin onu alıp eski meclis binasına götürdüğünü anlatmıştı bana.
Erzurum kongresinde saka’lık yaptığını ,Kazım Karabekir Paşa’yı,Mustafa Kemal’i ondan uzun ve teferuatıyla dinlemiştim.
Eminim ki bana anlattıklarını bilen tarihçi mevcut değil.
Mustafa Kemal hakkında kanaatlerini,o günlerde olup biteni öğrenmek için 12 Eylül Cuntasının elebaşı Kenan Evren Erzurum’a geldiğinde İsmail Emmi’yi yanına çağırtmış ve ona "Anlat bakalım Mustafa Kemal hakkında bildiklerini?" diye sorunca o "Valla paşam siz hangi Mustafa Kemal’i örgenmek istisiz ki,bi varidi uzun boyli ,hee boyi elli metre,bir fili tek eliylen ta Palandökene atabilen biri,bir de vardi kıssa boyli,mavi gözli,sari saçli,Erzurum’un hocalarinin ellerini öpüp gezen bir subay" demiş.
Kenan Evren de "sen o kısa boyluyu anlat" demiş ve İsmail Emmi de bana neleri anlattığını ,bana anlattığı halde Evren’e neleri anlatmadığından uzun uzun bahsetmişti.
İsmail Emmi’ye bazı kişiler "Böyük Şia alimi İsmail Gürcan efendi" diyerek takılır ,o kızmadan gülümseyerek karşılık vermezdi.Bir gün ona "Sana neden Şia alimi derler emmi?" diye sordum.
Bana " Oğul bunlarda mezhebi taasssub her şeyin önündedir. Bir zaman mezhepleri birlerştirmek için alimler toplanmiş,ancak cihan harbi sebebiyle vazgeçmişlerdi" demişti.
Bir sözünü hiç unutamam bana "Oğul mezhepler din’in egölleridir" demişti:Ben önce onu "okul" olarak anlamıştım.
Daha sonra fırsat bulup tekrar sorduğumda bana "egolll,egolll,anlamirsen" diye sitem etmişti.
Bir sayfada İsmail amcanın asıl mesleğinin "boyacı"olduğundan bahsediliyor.Hayır!
İsmail Emmi boyacı değil "Hattat" idi.
Erzurumun muhtelif camiilerinde çok güzel süslemeler ve işlemeler bıraktı.Biz onunla bazı günler işten sonra karşılaşır sohbet ederdik.
Baştan aşağıya boyalı elbiseleriyle öylece oturur konuşurdu benimle. Yaptığı işi ve hangi camiide olduğunu anlatırdı.
Bir Erzurum meddahından bahsetmeden bitirmeyeceğim.
Bu medddah yaşlı ,güler yüzlü ve kırgın yürek taşıyan bir Dadaş’dı.
Adı "Behçet Emmi" ydi.
Çay ocaklarını gezer çorap satardı.
Bazı zamanlar ondan aldığım çorapların hatırına bir çayımı içer bana eski Erzurum hikayeleri anlatırdı.
Hikayelerinin Erzurum Atatürk Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde öğretim görevlisi olanlar tarafında derlenip tez yapıldığını,onun anlattıklarıyla bir çok asistanın doçent, doçent’in profosör olduğunu anlatırdı.
Hikayelerini gaspeden bu şahısların ona karşılığını verceklerini söz verdiği halde ,işleri bitince hiç bir tanesinin selam dahi vermediğini anlatmıştı bana.
İçli içli ağlayarak.
Şimdi onun vefatından sonra hakkını yiyenlerin ne halde olduklarını çok merak ediyorum doğrusu.
Hacı Ali Parim Iğdır’da hala yaşıyor :Alla’a şükür.Allah sağlıklı uzun ömürler versin.
Behçet Emmiye ve İsmail emmi’ye Allahtan rahmet diliyorum.
Onlar benim kahramanlarım.
Onlar benim Anadolu kavramımın içini dolduran değerlerim.
Onlar benim Dadaş’larım.
Canlarım ya hu!
Yukarıdaki resim İsmail Emmi (GÜRCAN) ’ye aittir.