9
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1306
Okunma

-Makamında ulvi bir hasbihâl idi...!-
Aşk olmayacak bir şeydir her zaman. Aşk yaşanmaz. Aşka gidilir, aşk için koşulur, aşk için yazılır, aşk için sevilir ve aşk için ölünür.
Aşk da hiçbir zaman ruh kemale ermez tam manasıyla. Çünkü aşkın gölgesidir takip edilen yollar ve katedilen mesafeler. Bu yüzden aşkın sahibi olan Rab de bize Cemalini hatırlatmaz. Bu yüzden onu kimse direk göremez. Ve O, öyle bir dünya yaratmış ki; esas aşka ait yolda yürüyen kulları yüreklerini o dünya için eritmiş olacak, o vakit gelmeden.
Aşk dokunmak mıdır, dokunmadan sevilmez mi sevilen ve seven? İlla et midir aşk?
Oysa et çürür, çürümeye aittir onun hamuru. Eğer vücuttan et kesilirse, o kesilen parça bir kaç güne kalmaz sineklere yem olur. Eğer et uğruna bir insan aşk peşinde olursa, düşündüğü aşk başkadır, gittiği yol bir başka. Rabıtasında hata vardır.
Et uğruna düşmüşse aşık yollara, sadık değildir ona bu canı üfleyene karşı. Çünkü insana olan sevgi aynen yemek gibidir. Nedense ihtiyaç olduğunda vuku bulur insanlar arasında ki aşk! Yemek de aynen böyledir. Mide boş olduğunda insanın canı yemek ister.
Eğer bir gün gelir de insanın canı sıkılırsa, o et parçası ile sevdiği candan daha iyi et parçası gördüğü anda bir başka cana meyili olur ve önceden de çoks evdiği et parçasından vazgeçer. Tavuk yerken, sığır eti görüp de tavuk etini yememek gibi.
Filhakika, bir beyan tezahür etmiş zaten Hz. Aişe anamızdan. Bir insan ruhunu Allah�a, yüreğini Peygamber�e, şehvetini de eşine vermelidir. Ruhunu Allaha veren insan güzel insan olur zaten. Yüreğini peygambere veren insanda da o güzelliğe ait makamların izi bulunur.
Peki yine eşine karşı şehvet ile yaklaşmıyor mu?
Elbette şehvet ile yaklaşır, ama ondan önce aklı ve yüreği içerisinde dünyaya gelme amacımız ve bizi yaratanın sevgisi vardır. Böyle bir sevgiyi ve idraki sahiplenmiş bir insan zaten eşine şehvet ile yönelirken, kalbinde de Allah ve Peygamber sevgisi olacaktır. Onun için edep dairesinde , onun için sevdiğini üzmeden ve ona cefa vermeden sevebilecektir.
Günümüzde ki aşkların hiç mi hükmü yok peki?
Aşk için çok kelam eden olmuştu. Bizim de zihnimizin düşsel avuntusu olan aşkı anlatmaya çalışmamız beyhude aslında, ama bir gerçek var ki, onu da paylaşmadan geçemeyiz.
Kalbin içerisinde Alemlerin Rabbine karşı bir havf ve reca ile ilişkisi olmaz ise, o insanın yaşama gayesi dışına çıktığı çok rahat bir şekilde beyan edilebilir. Çünkü Allah (c.c.)�un adı geçmeyen ve Peygamber sevgisi bulunmayan yüreklerde şeytanın boyama kitapları bolca mevcuttur. Bir insan şehvet ile de yönelse eşine, Allah�ın ve de Peygamberin sevgisinden gölgeler ile yaklaştığı için eşine, bir tür aşk mana bulur. Ama kalbin içinde gizlenecek ve de yad edilecek İlahi bir yöneliş ve yakarış yok ise, aşkın da bir hükmü, manası olmaz, olamaz da.
Peki neden?
Çünkü o sevgilerin En güzel, güzellerin güzeli ve hatta güzel diye nitelendirmemizde bile sakınca bulunan sonsuz hikmetli ve zevki olan hüsnalar içerisinde bulunmaya niyeti yoktur hiçbir zaman. Zor gelir cehd ile nefse karşı cihad eylemek. Şu dünyanın nacizane nedeni olan Rasûlullah(s.a.v)�ı yürekten sevmek zor gelir.
Çünkü içinde Allah, Peygamber sevgisi olmayan yüreklerin oyuncak bir aşk hülyaları oluyor. O yüzden aşkları bir et parçası hükmüne düşüyor.
Herkes yürekten, gönülden bahsediyor da, acaba gönül bizlere seslense ne derdi?
Bre ahmaklar! Madem ki beni önemsiyordunuz ve madem ki beni sevindirmek için uğraşıyordunuz, bari o kadar geçen zaman içinde beni esas sevgilinin nuru ile nurlandırsaydınız. O zaman bu gönül evinizde size ömrünüz boyunca tahmin edemeyeceğiniz hazinelerden ikramlar sunacaktı.
Evet be gülüm, ben bunları biliyorum, biliyorum da bana bunun tersini söyleyenlere kızıyorum.
O a şk değil de, ne ki peki!