6
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
3807
Okunma

15.05.2011
Bayraklı – İZMİR
Merhaba Efendim !
Edebiyat Dostları, Merhaba !
Şiire Gönül Verenler, Merhaba !
Türk Dilinin Hâdimleri , Merhaba !
Meraklı Misafir Gönüller, Sizlere de Merhaba !
Hoş geldiniz, Safalar getirdiniz gönül sayfama.
Bu yazıyı kaleme almadan evvel epey düşündüm : “ Makale olarak mı yazsam, mektup sınıfına mı koysam?” diye. Ölçüp-tarttım kendi zihnimde ve en münasibinin “mektup” olacağına hükmettim. İnşaallah hatâ etmemişimdir.
Sevgili Okuyucu,
Bir yılı aşkın bir süredir “Edebiyat Defteri” üyesiyim ve bugüne kadar şiir dışında bir uğraşım olmadı bu site içinde. Lâkin; yayınlanan manzum ve mensur yazılar içinde (şiir, anı, öykü, makale… her ne olursa olsun) dikkat ettiğim en önemli husus, lisanın kullanımı ve yazımıdır.
Türkçemizde kullandığımız öylesine farklı kökenli kelimeler var ki… zaman içinde dilimize yerleşmiş ve artık “bizden” olmuşlar. O kelimelerle anlaşıyor; derdimizi, isteklerimizi, hayallerimizi onlarla ifade ediyoruz. Belki de kullanıldıkları asıl kaynaklarındaki manadan farklı bir manaya bürünmüş bizim lisanımızda o sözler. Dedim ya : “bizden” olmuşlar artık. Bizi bize, bizce anlatıyorlar. Lâkin, bazen öylesine insafsız davranıyoruz ki o kelimelere karşı… Tarifi mümkün değil… Kaşını-gözünü yarıyoruz âdetâ… Özellikle de doğu dillerinden; Arapça ve Farsça’dan dilimize gelen kelimeleri yazarken vahim hatalar yapıyoruz. Kelimenin yazılışına hiç dikkat etmiyoruz. Kendi ağzımıza nasıl yerleşmiş, hafızamızda nasıl yer etmiş ise öylece karalayıp geçiyoruz. Hiç de merak etmiyoruz anlaşılan “bunun asıl yazılışı nasıl acaba?” diye. Manası bizim için farklı olabilir belki amma, kelimenin aslî yazılış şekli nasıl; doğru mu yazdım, yanlış mı yazdım diye düşünmüyoruz hiç.
Bu satırları yazmama sebep , bugün okuduğum bir şiir oldu.
Şiirin konusu o kadar güzeldi ki, okurken gönlüm coştu… duygulandım. Lâkin kullanılan Arapça ve Farsça kökenli kelimelerden bir çoğunun yazılışları yanlıştı ve yazıldığı şekliyle her birini üç ayrı lügatte aradığım halde manasını bulamadım. Öyle bir kelime yok. Şair kardeşimin orada kast ettiği mânâyı benim hissedebilmem çok zor, hattâ imkânsız.
Peki,
Arapça ve Farsça kökenli, veya diğer menşe’li kelimeler böyle de; öz Türkçe kelimelerimizi yazarken çok mu dikkatliyiz ?
Burada da en önemli yanlış ek ve takılarda yapılıyor.
“dahi” anlamındaki “de,da” ekleri birleşik yazılıyor; ayrılması lâzım.
{-Bunun içinde, senin için de kötülük var, onun için de.}
{-Bunun için de, “senin içinde kötülük var, onun içinde yok” diyemeyiz.}
-Lütfen, yukarıya yazdığım iki cümlede “de”lerin kullanılışına / yazılışına göre anlam farkına dikkat ediniz.-
Ayrıca Türk Dil Kurumu’nun resmî sitesinden alıntıladığım aşağıdaki bilgiyi de arz edeyim:
Bağlaç Olan da, de’nin Yazılışı
Bağlaç olan da, de ayrı yazılır. Kendisinden önceki kelimenin son ünlüsüne bağlı olarak ünlü uyumlarına uyar: Kızı da geldi gelini de. Durumu oğluna da bildirdi. Sen de mi kardeşim? Güç de olsa. Konuşur da konuşur.
UYARI : Ayrı yazılan da, de hiçbir zaman ta, te biçiminde yazılmaz.
UYARI : Ya sözüyle birlikte kullanılan da mutlaka ayrı yazılır: ya da.
UYARI : Da, de bağlacını kendisinden önceki kelimeden kesme ile ayırmak yanlıştır: Ayşe de geldi (Ayşe’de geldi değil).
UYARI : Da, de bağlacının bulunma durumu eki olan -da, -de, -ta, -te ile hiçbir ilgisi yoktur. Bulunma durumu eki getirildiği kelimeye bitişik yazılır: devede (deve-de) kulak, evde (ev-de) kalmak, yolda (yol-da) kalmak, ayakta (ayak-ta) durmak, çantada (çanta-da) keklik. İkide (iki-de) bir aynı sözü söyleyip durma.
Yurtta sulh, cihanda sulh. (Mustafa Kemal Atatürk)
{Kaynak:www.tdk.gov.tr/TR/Genel/BelgeGoster.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF87C42C67A356329D}
Bağlaç olan “ki” ile sıfat yapan ve zamir eki olan “ki”nin yazımına dikkat edilmiyor. Doğrusunu, aşağıya alıntıladığım bir açıklama ile göstermek istiyorum.
“ki” Bağlacının ve “-ki” Ekinin Yazımı
Türkçede üç çeşit “ki” vardır:
Bağlaç olan“ki”, sıfat yapan “–ki” ve zamir olan (ilgi zamiri) “–ki” dir.
Bağlaç olan “ki” daima ayrı yazılır. Sıfat yapan “–ki” ve zamir olan “-ki” eklendiği sözcüğe bitişik yazılır.
Dilimizdeki bu üç farklı “-ki”yi birbiriyle karıştırmamak için şu pratik yöntemleri uygulayın.
Cümle içerisinde –ki’den sonra –ler çokluk ekini getirebiliyorsanız o –ki zamir olan –ki’dir.
Ayrıca zamir olan –ki’nin bir ismin yerini tuttuğunu ve genellikle zamirlerin üzerine geldiğini de unutmayın.
---Arabam bozuldu , seninki(ler)ni kullanabilir miyim?
---Onunki(ler) seninki(ler)den daha iyi olmuş.
Görüldüğü gibi cümle içerisinde –ki zamirinden sonra –ler ekini getirdiğimizde cümlenin yapısında herhangi bir bozukluk meydana gelmiyor. Öyleyse bu –ki’ler ilgi zamiridir.
Sıfat yapan –ki de sıfat tamlaması kurar. Sıfat yapan –ki her zaman bitişik yazılır. Pratik olarak önündeki isme “hangi” sorusunu yönelterek bulur ve diğer –ki’lerden ayırt ederiz.
---Sokaktaki çocuklara sahip çıkmamız gerekiyor.(Hangi çocuklar?)
---Sınıftaki öğrenciler dışarı çıksın.(Hangi öğrenciler?)
Görüldüğü gibi sıfat yapan –ki’yi alan sözcüğün hemen önündeki isme hangi sorusunu yöneltebiliyoruz. Öyleyse bu –ki sıfat yapan –ki’dir ve eklendiği sıfata daima bitişik yazılır.
Bağlaç olan “ki” ise daima ayrı yazılır. Diğer “ki” ekleriyle karıştırmamak için cümleden çıkartırız, cümlenin yapısında ciddi bir bozukluk olmuyorsa o “ki” bağlaç olan “ki”dir. Ayrıca bağlaç olan ki’nin daha vurgulu söylendiğini de göz önünde bulundurmak gerekir.
Duydum ki unutmuşsun gözlerimin rengini.(Duydum unutmuşsun gözlerimin rengini)
Sen ki dünyalara değersin.(Sen dünyalara değersin.)
Şimdi anlıyorum ki o yaptıklarım bir hataydı.(Şimdi anlıyorum o yaptıklarım bir hataydı)
Görüldüğü gibi bağlaç olan –ki cümleden çıkartıldığında cümlenin anlamında bir daralma olsa da yapısında ciddi bir bozukluk olmuyor, öyleyse bu –ki’ler bağlaçtır ve daima ayrı yazılır.
Not: Mademki, halbuki, oysaki, çünkü, sanki… sözcüklerindeki ‘ki’ ler bağlaç olmasına rağmen kalıplaştığı için bitişik yazılır.
{Kaynak:www.turkeyarena.net/turkeyarena/turkce-edebiyat/41293-ki-ekinin-yazilisi.html }
Bir başka yazım hatası ise soru anlamı veren “mi?” nin bitişik yazılmasıdır ki epey sıklıkla görülmektedir.
Bunun doğrusunu da aşağıda alıntıladığım bir bilgi notunda görebiliriz.
Soru Eki mı, mi, mu, mü’nün Yazılışı
Bu ek gelenekleşmiş olarak ayrı yazılır ve kendisinden önceki kelimenin son ünlüsüne bağlı olarak ünlü uyumlarına uyar: Kaldı mı? Sen de mi geldin? Olur mu? İnsanlık öldü mü?
Soru ekinden sonra gelen ekler, bu eke bitişik olarak yazılır: Verecek misin? Okuyor muyuz? Çocuk muyum? Gelecek miydi? Güler misin, ağlar mısın?
Bu ek, sorudan başka görevlerde kullanıldığında da ayrı yazılır: Güzel mi güzel! Yağmur yağdı mı dışarı çıkamayız.
UYARI: Vazgeçmek birleşik fiili, mi soru ekiyle birlikte kullanıldığında iki ayrı biçimde yazılabilir: Vaz mı geçtin? Vazgeçtin mi?
{Kaynak: www.tdk.gov.tr/TR/Genel/BelgeGoster.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF87C42C67A356329D}
Görüldüğü üzere dilimizin gayet güzel yerleşmiş kuralları vardır ve biz bu kuralları uygulamakta hassas davranırsak, yazı dilimizin ifade gücünü o derece arttırmış oluruz. Ki; şiir veya nesir yazarak bu sitede insanlara gönlünü açan kişilerin, meramlarını doğru anlatabilmeleri de buna bağlıdır. Lisanın doğru kullanımı, meramın doğru anlatımını sağlar. Yoksa… kaos olur. Kim, kimin ne dediğini nasıl anlasın ?
Muhterem Okuyucu,
Uzunca ve biraz da akademik ekler ile belki sıkıcı bir mektup kaleme aldım.
Umarım sonuna kadar okuma sabrını gösterir, lisanımızı koruma ve gelecek nesillerimize doğru aktarma hassasiyetime hak verirsiniz.
Günümüzde öğrencilerimize öğretmenleri tarafından ödevler veriliyor ve öğrenciler kolayca bilgiye ulaşabilecekleri interneti kullanıyorlar. İstedikleri bilgilere internetten ulaşmak çok kolay. Herhangi bir arama motorundan bir tek kelime yazıp tıkladıklarında önlerine sayısız seçenekler çıkıyor. Çocuklarımız bu bilgileri yüzde yüz doğru kabul ederek alıyorlar ve ödevlerini yapmanın rahatlığını yaşıyorlar. Fakat bizler kalem sahipleri olarak kullandığımız kelimelerin doğruluğuna dikkat etmez, çalakalem kelimeler yazar ve öylece sayfalarımızda yayınlar isek.. bundan kim zarar görecek ? Bizim yavrularımız değil mi ?
Lisanımız internet vasıtası ile zaten İngiliz lisanının istilâsı altına girdi. Ayrıca bir de “internet Türkçesi” diyebileceğimiz bir farklı yazım dili oluştu. Çocuklarımız artık birbirleri ile yazışırken kısaltılmış kelimeler kullanıyorlar. Sadece ünsüz harflerden oluşan kelimelerle anlaştıklarını sanıyorlar. Birbirlerine “nbr”, “tşk”,”s.a.”, “a.s.”, “a.e.o.” gibi sembolleştirilmiş kelimelerle hitap ediyorlar. Böyle bir vahim hali gözlerimiz görüp dururken biz yetişkinler, Edebiyat Defteri gibi itibarlı bir sitede kalem oynatanlar yazdıklarımıza dikkat etmez isek ne olacak ?
Çaresiz değilsiniz; çare, sizsiniz.
Lütfen acele etmeden, “yazdıklarımı bir an önce yetiştireyim de sayfama asayım” telâşına kapılmadan, “doğrusunu yazayım” endişesini gönüllerinizde taşıyarak yazınız. Bilmenin sınırı var, öğrenmenin sınırı yoktur. Her yaşta ve her ânda öğrenebiliriz. Öğreten kişi veya kurum hiç önemli değil, öğrenilenin doğruluğu önemlidir.
Burada Muhterem Şaire Afet İnce Kırat’ın sitede okuduğum bir yazısını hatırladım. Dört yaşındaki torunundan öğrendiği “CİKS ERKEK” sözü için , torununa hocam diyebilme zerafetini göstermişti.
Ne mutlu öğrenebilene; öğrendiğini uygulayabilene..
Tüm okuyucularıma sıhhat, afiyet, huzur, bereket, şükür ve selâmet niyaz ediyorum.
Saygılarımla..
muhacir bozkurt
Mustafa KÜTÜKCÜ
-EMEKLİ ÖĞRETMEN-