5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
805
Okunma
Büyük çınarın altına vardığımda güneş, günü ortaladığını müjdeliyordu. Sıcaklık dozunu arttırmış, vücudum beni serinletmek için gereken vazifesini icraya başlamıştı.
Defterimi çıkarıp, gece boyunca gözlerimden uykuyu alan düşünceleri sıralamaya başladım. Birbiriyle kopuk, alakasız sözcükler ard arda sıralanıyor, ama ihtiyacım olan duygu kısbesini, sayfalara akan mavi damlalar bir türlü yüreğimde çağrıştırmıyordu.
Azimliydim, fazladan bir gece yorgunluğunun bedeli, bu taş heykeller gibi sayfamı dolduran cansız kelimeler olmamalı, bu sayfada ruhları kıpırdatan bir sihir uçuşmalıydı.
Vazgeçmeyecektim. Bir geceme, morarmış gözlerime bedel olan o duygular, gözlerimde uçuşan o sahneler, eninde sonunda kelimelere dökülecek, maddeler dünyasına varlık olarak inecekti.
Elim zihnimle bir olup, hummalı bir çalışmayla üstüne düşeni yapıyor, bedenimle birlikte ruhumu da bunaltan güneş, esneyerek dağların ardında, evine doğru, ağır adımlarla ilerliyordu.
Kararlıydım. Geçen zamana aldırmadan, düşlerim ya da düşlerimin engeli, görünmezlik örtüsünden sıyrılmalı, üstündeki örtüyü, ellerim mutlaka çekip almalıydı.
Zaman ilerlemiş, güneş eteklerinin ucunu toplayarak yuvasına çekilmiş, gözlerim gecenin üstüne bir de gündüzün yükünü çekmekten iyice bunalarak pes etmişti. Çaresiz, kalemin efendisi parmaklarım, şartlara boyun eğdi.
Defteri baştan sona okuyup, iç sıkıntımı da yanıma alarak, patikadan inmeye başladım. Elimde tuttuğum defter, güneşin hem ruhumu hem bedenimi bunaltan vazifesini üstlenerek avuçlarımı yakıyordu. Eve vardığımda bana ihanet eden defterimi, "yeri belli artık" deyip, yamaçtan aşağı fırlattım. Gözüm kaleme takıldı, kusur kimindi. "Hırsımı defterden mi çıkardım acaba, yoksa suçlu sen miydin ?" Gönlünü alsın diye onu da ardından gönderdim.
Gözlerim, kıs kıs gülen elleime takıldı. Ne çareki onlar, hala bana lazımdı.