10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1709
Okunma

Bu sabah serinliğiyle kaldırdı beni.Gözler uyanmak istemiyor.Yastık yorgana hasret kalmış gibi sarıldıkça sarılıyor.
Yağmur ve rüzgar yat biraz daha kalkma diyor.
Saatin tik taklarına gözüm takılıyor.Saat nerdeyse öğlen olmak üzere.
Tüm üşengeçliğimi topluyorum yataktan.Omuzuma aldığım hırkayla önce radyo kanallarından ,bir türkü veya şarkıyla az enerji almak istiyorum.
Çok tanıdık bir seste kala kalıyorum.Fonda "hasretinle yandı gönlüm "var ney ile seslendirilmiş.Duru bir ses eşlik ediyor.
Kendimi yorgun omuzlarımdan bırakıp ,kollarımı birleştiriyorum göğsümde ,iç içe.
Camın soğuk üşümüşlüğüne ,türkünün harıyla yanıp ateş gibi olan başımı dayıyorum.Yağmur da uzaktaki aşkını düşünmüş ,hüzünlenmiş olacak ki kâh ben ağlıyorum kâh yağmur.
Cama vuran damlalar rüzgarın gelişiyle parçalanıp dağılıyorlar.Sonra küser gibi başları önde tıpkı bir nehrin şelaleden aşşağıya inerkenki gibi ayrılan kollarına tutunamadan akıp gidiyorlar.Dibi karanlık bilinmez sarp kayalıklara.
"Gelecektin gelmez oldun halimi hiç sormaz oldun "diyor dilim birden !
Dışarıdaki yeryüzü ve gökyüzü tek bir renge hakim .Açıklı koyulu gri renk sarmış ,dört yanı.
Renkli şemsiyeli insanlar geçiyor, ara sokaklarda koşturarak.Bazen geçen bir araba hızını alamadan dalıyor su dolu çukura .
Yaya kızlar bağırıyorlar, ellerindeki renkli şemsiyelere aldırmadan.
Burnumun direğini sızlatan acıyla ,kendimden geçiyorum.Bana geldiğin gün tıpkı böyleydi.
Bir büyük demet sarı gül vardı kucağın da."Sana aşk için geldim .Beni bu gülleri sevdiğin gibi severmisin" demişti.
Gözlerimin etrafını bir kırmızılık yakmaya ,içerisinde bilmediğim ateş parçaları yüzümü,yüreğimi dahası bedenimi harladıkça"evet" manasında başımı sallamıştım. Gözlerimi gözlerinden alamıyordum.Sarıldığım an da duyduğum koku ,kokuma karışmıştı.
Sevdim!
Hemde candan ileri candan bildiğimden çok öte.
O an !
Bir kuşun garipsenecek haliyle öptüm avuç içlerini.
Susamıştı sevgiye,doyuramamaktan korkuyordum.
Aşkların en bilinmezi,hissedilmezi,dokunulmaz saflığıyla sevmek daha, daha ,daha ve kat be kat vermek istiyordum doyasıya ,ölesiye,bitesiye sevgi dediklerini.
Sonra gitti !
Geldiği gibi gitti !
Ne bir haber ,ne bir mektup !
Perişan iç çökümlerimi yaşıyordum.
Her çalan telefona o diye bakıyor her onsuz çalan telefona hüsranla kapanıp ağlıyordum.
Artık ağlamalarım normalin çok üzerindeydi.
Yüreğime her şey dokunur olmuştu ve ağlamak için kendime bahaneler bulmaya başlamıştım.
Giden gitmişti.
Susakalmıştın sen de beni saran sessizlikte.
Kayıplara karıştı !
Tıpkı böyle bir gündü..Kapıma bıraktığı sarı güllere beni hala çok sevdiğini söyleyen bir not iliştirmişti.
İstemiyordum gitmesini.Biliyordu ki izin vermeyecektim.Ve biliyordum ki gittiği bu seferden hiç dönmeyecekti.
Bana ondan kalan bir demet sarı gül oldu.Şimdi ben de o sarı güller gibi solmaya başladım.
Ama sonra bir mucize oldu.İçimdeki tohum beni hayata yeniden bağladı.
Bir can taşıyordum içimde .Sana benzeyen kaşıyla .Sert ve derin anlamlar içeren bakışlarıyla.Mert ve dimdik duran haliyle .Sarı güller gibi onu soldurmaya hakkım olmadığı için daima sulayacaktım.
Ona her baktıkça sen olacaktın içimde.Yine içimde atan kalpimin en ücra köşesini mesken tutmuş halinle seviyorum seni .
Gitmiş olmanın hiç önemi yok!
Sevmemişte olabilirsin!
Oysa ki ben sana ilk günkü gibi aşık ve sevdalıyım.
Bakma gözümün yaşına .Tek umut ettiğim onlar,biliyorum ki bir gün geleceksin yine .Ve biliyorum ki o gün ben bıraktığın yerde olmayacağım asla !