9
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2799
Okunma

KİM DEMİŞ!
Kim demiş hey! Kim demiş! Aslını inkâr edenlerdenim diye?
Aslını inkâr etmek demek anasını, babasını yani atasını inkâr etmek demektir.
Atasını inkâr etmek demek atasının kemiklerini mezarda sızlatmak ve ihanet etmek demektir.
İhanet ise şahsiyetsizliktir.
Evet, milliyetçiyim!
Ama benim milliyetçiliğim ırkçılığı yüreğinde barındırmayan bir milliyetçiliktir.
Benim milliyetçiliğim özünde vatan, millet, bayrak ve birlik-beraberliği barındıran bir milliyetçiliktir.
İlk öğretmenim: Anam.
Anam okuma-yazma bilmeyen bir Kürt kadınıydı, babam gibi.
Anam ki tabiri caizse yolda yürümesini dahi bilmezdi…
Hiç unutmam, bir gün ona zorla topuklu bir terlik aldırtmıştım. Terliğin topuğu tahtadan ve üzerinde yakma yöntemiyle işlenmiş desenler vardı.
Lastik ayakkabısıyla yürümeye alışık olan anam beni kırmamak adına terlikleri ayağına geçirip de çarşıya çıktığımızda; onun yürürken bir sağa bir sola doğru yalpaladığını görünce gülme krizine tutulmuştum. Anam ise bir taraftan terlikleriyle cebelleşirken bir taraftan da bana verip veriştiriyordu.
Anam işte. Herşeyiyle anam.
Diliyle, rengiyle, teninin kokusuyla yüreğimin köşesinde oturan ve de hep oturacak olan anam.
Toprak olsa bile…
Anam sevmesini bilmezdi. Kim bilir belki de babasız kız çocuğu büyüttüğü için otoriter olması gerekiyordu ve belki de sırf bu yüzden şımartmamalıydı beni sevgisiyle…
Ama vatanını, milletini, bayrağını iyi biliyordu ve seviyordu.
Ve bu vatanın Başöğretmenini de biliyor ve seviyordu…
Ki o zamanlar küçücük odamızın duvarında asılı duran Mareşal üniformalı Başöğretmen’in kocaman resminin duvarda ne diye asılı durduğunu anlayamazdım. Ve akşamüstleri sahil boyu yürüyüşüne çıktığımızda, sahil boyunda askeri bandonun çaldığı İstiklal Marşı’nı duyunca neden saygı duruşunda durduğumuzu da anlayamazdım. Ama madem anam duvardaki resmi seviyor ve madem anam İstiklal Marşı çalınınca saygı duruşunda duruyordu o halde ben de saygı duruşunda durmalıydım ve ben de duvardaki resmin sahibini sevmeliydim.
Bazı geceler anamın koynuna sokulduğumda uzun süre uyumaz anamın anlattıklarını dinlerdim. En çok babasızlığını anlatırdı. Kim bilir belki de bana babasızlık konusunda yalnız olmadığımı hissettirmek için anlatırdı babasızlığını…
Ama aramızda bir fark vardı. O şehit kızıydı…
Savaş günlerini anlatırdı, büyüklerden duyduğu öğrendiği kadarıyla. Ve zor günleri, karneyle ekmek alındığı günleri anlatırdı. Ama en çok da babasızlığını anlatırdı.
Anne karnına ilk düştüğünde gitmişti babası ve bir daha geri dönmemişti. Hani babasızlığına razı olacaktı belki ama ya annesizliği…
En çok da annesizliğini anlatırken tutamazdı gözyaşlarını ve sitem ederdi bir anne nasıl olur da babasız doğan çocuğunu terk edip giderdi diye. Oysa daha kaç yıl olmuştu babasız kalalı. Hem, bir çocuk öksüz ve yetim olarak onun bunun elinin altında nasıl mutlu büyürdü...
Ama övünürdü de ‘daha yedi yaşındayken ev temizler, bulaşık yıkar ve hatta paça yapılacağı zaman kelle bile temizlerdim” derken.
Ve anam doğru dürüst Türkçe konuşmasını da bilmezdi. Ama “Erzurum Dağları Kar İle Boran” türküsünü iyi söylerdi. Urfalı olduğundan olsa gerek, yanık bir sesi vardı. Ve bu türküyü her söylediğinde ne zaman ki nakarat bölümüne gelip de “Oy beni beni de Saadetim beni, çıkayım dağlara da kurt yesin beni” dedi mi, ağlardım.
Neden bilmem ama bu türküyü nerde ve ne zaman duysam, dinlesem yine gözlerim dolar ve yine ağlarım...
“Erzurum Dağları Kar ile Boran
Erzurum dağları kar ile boran
Aldı yüreğimi dert ile verem
Sizde bulunmaz mı bir kurşun kalem
Yazam arzuhalim yare gönderem
Uy beni beni beni de belalım beni
Satarım bu canı da alırım seni
Çıkayım dağlara da kurt yesin beni
Dört yanımı gurbet sardı tel ile
Yaslı yaslı bayram yaptım el ile
Göz göz oldu yaralarım dil ile
Yaramı sarmaya derman bulamam
Uy beni beni beni de belalım beni
Satarım bu canı da alırım seni
Çıkayım dağlara da kurt yesin beni
Kaynak: Hakkı Coskun
Yöre: Malatya”
Ve şimdi siz bana neden milliyetçisin mi diyorsunuz?
Ve şimdi siz bana aslını unutansın mı diyorsunuz?
Ah limin!
15 Ağustos 2009
Saadet Ün