12
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1676
Okunma

İlkokulda çok neşeli ,sevimli ve hazır cevaptım.
Arkadaşlarımla okul sonrası neler yapacağımızı konuşur ,kendimizce planlar yapardık.
Ya İncilerin çiftliğine gider yeni doğmuş atları ,kuzuları severdik.Yada ağaçlara çıkar komşuculuk oynardık.
Birde saklambaç oynamayı severdik.Çünkü geniş bir araziydi.Ve saklanacak çok yer vardı.
O gün karar verdik saklambaç oynamak için ,İncilerin çiftliğine gidecektik.
Ben resim defterimi ve boyalarımı da götürmüştüm.Çünkü ,küçük papatyaları ve gökyüzünü çizmeyi çok seviyordum.
Mavi gökyüzü ,yemyeşil ağaçlar,akan derenin şırıltısını boyalarımı karıştırıp benzetmeye çalışıyordum.
Na güzel di mavi .Saf ,duru,berrak,uçsuz bucaklığıyla insanı alıp götürüyordu.
Evlerimizde yemeklerimizi yiyip,üzerimizi değiştirdikten sonra toplanıp gittik.Hava yine çok güzeldi.Papatyalar, gelincikler nazlı birer gelin gibi sallanıyorlardı.
Evet artık saklambaç oynamaya başlayabilirdik.Sonra ise resim çizmeyi düşünüyordum.
Ebe olarak Ali,yi seçmiştik.Sonra hepimiz bizi bulamayacağı kadar uzaklara gidip en son bulunmayı, hatta sobelemeyi düşünüyorduk.
Çifliğin ahırlara yakın bölümüne gelmiştim.İçerde yeni doğum yapmış olan atı görünce ,yavru tayı daha yakından görmek için içeriye girdim.
Öyle güzeldi ki gözleri tam olarak açılmamış ve ayağa kalkmaya çabalıyor ama her seferinde düşüyordu.Ben onun bu hallerine gülücükler ara ara kahkahalar atıyordum.
Annesinin şevkatli kollarındaydı.Anneside onu bir bebek gibi kollayıp yalıyordu narin tenini.
Bir den birinin akramdan durduğunu ve bana baktığını hissettim.Dönüp baktığımda ise kumral ,mavi gözlü ve mavi tşörtlü biri bana gözlerinde ve gülümsemesindeki farklı anlamlarla bakıyordu.
-Al küçük kız bu şekerleri ata ver bak göreceksin.Seni o zaman daha çok sevecek.Ben zaten biliyordum.Çünkü daha evvelde çiftliğe gelmiş atlara binmiş ve şeker vermiştim.
Avucuma verdiği şekerleri anne ata veriyordum ki :
-Seninde saçların çok güzelmiş küçük kız .Adın nedir senin dedi.
Küçücük bedenimin buz kestiğini ve üşümüş bir hâl ile titrediğimi hissettim.
Koşarak kaçtım ordan.Nefesim tıkanana kadar koşuyordum.Arkamdan takip ediyormu diye bakıyordum.Nedense çok ürkmüştüm o kişiden.Daha evvel de hiç görmemiştim.
Arkadaşlarımın"neyin var?Ne oldu? Demelerine rağmen "Bir şey yok yılan gördüm" demiştim.
O gün ve sonra ki günler oraya hiç gitmedim hep bahaneler buluyordum gitmemek için.
Artık benim gökyüzüm siyahtı.Denizim siyah.Çizdiğim tüm çehrelerde ki gözler siyah.
Elim maviye gitmiyordu.Bütün mavi renkleri çıkarıp attım boya kutumdan.Gardrobumda ki elbiseleri hatta çoraplarımı bile.
Okul tatile girmişti.Her yıl tatile gitmek isteyen ben o yıl gitmek istemedim.Biliyorum bu anne ve babamı çok şaşırtmıştı.Ama ergenliğe geçiş diye ,üzerime çok gelmediler.
Artık arkadaşlarım birer ikişer beni terk etmişlerdi.Ben ise odama kapanıp sabahtan akşama değin resim yapıyordum.Siyah resimler ,içinde mavinin olmadığı ,göğümün ve denizimin bir daha hiç mavi olmayacağı resimler.
Artık on dördümde bir genç kızdım.Yaşıtlarımın aksine daha büyük gösteriyordum.Uzun boylu ve gösterişli bir kızdım.O gün annemin benim için diktiği beyaz üzerine ,pembe puantiyeli elbisemi giymiştim.Saçlarımı at kuyruğu yapmış bir de kurdela bağlamıştı annem.
Kuzenim gelmişti tatil için onu karşılamaya gidiyordum annemle.
Garaja geldiğimde annem "bekleyelim henüz otobüs gelmemiş" dedi.
Havanın sıcak olması sebebiyle susamıştık.Su almak için hanın diğer tarafında bulunan büfeye yöneldim.Suları alıp çıkmıştım ki merdiven altından bir karartı beni kendine çekmişti.Sonra ne olduğunu hatırlamıyorum.Kendime geldiğim de bir arabanın içinde gözlerimi ve ellerimi bağlamışlardı.Tam kapanmamış göz aralığından gördüğüm tek renk mavi bir tşörttü.
Sürüyerek arabadan indirilmiştim.Biri daha vardı yanımda .Oda ağlayıp duruyordu ama kimdi bilmiyorum.
Bir eve getirmişlerdi.Yere doğru savrulduk.Tıpkı gereksiz odun parçaları gibi istiflenmeye bile ihtiyaç duyulmayacak kadar değersiz.
Gözlerimizi açtılar.Neler olduğunu anlamaya çalışıyorduk.Benimle beraber getirilen kişi ise İnciymiş.Birbirimize sarılıp ağlaşmaya başladık.
O !
Mavi tşörtlü,mavi şeytani bakışlı adam tam karşımızdaydı.Ve yine o iğrenç bakışlarını üzerimize nefes gibi üflüyordu.
-Neden burdayız ?Niçin buraya getirildik?Ailelerimiz bizi merak eder,bizi hemen evimize götürün dedik.Lakin karşımızda sadece sırıtan bir insan müsveddeleri vardı.
-Artık bundan sonra benim malımsınız.Ailenizde benim her şeyinizde benim.
Aç susuz kalmıştık.Ağlamaktan iyice bitap düştüğümüz bir gece telefon ile birileriyle görüşüyordu.
-Tamam Hasan bey .Her şey hazır .Gün ışımadan yola çıkarız.
Bizi nereye götüreceklerdi bilmiyorduk ama az çok tahmin ediyorduk.Toplam 15 kız vardık.Hepimizde Allaha dualar edip sağ salim kurtulmayı düşünüyorduk.
Odanın kapısı açılda üç şeytan kılıklı içeriye girip sanki manavdan meyva seçer gibi .
-Bu akşam şöyle felekten bir gün çalalım.Yorulduğumuza değsin.Patron"kız oğlan kız olsun" dedi ama biz daha önceden bozuk mallarmış deriz.Herkes kendine birini beğenip zevkine varalım.
Bakışlarını kendimden kaçırmaya çalışıyordum.Beni görmesin diye.İnciyle birbirimize sarıldık.Birbirimizi bırakmayacaktık.Herkes ağlamaya başlamıştı.Adamlarda biri sarışın bir kızı kolundan tutup sürüklemeye başladı.Kız direnincede okkalı bir tokatla bayılttı.
Biz sadece ne olacağını bilmeyen küçük bedenler, çaresizce bekleşiyorduk.Birinin çığlığıyla başımızı kaldırdık.Bir diğer adam başka bir kızı sürüklüyordu.Bir an o mavi tşörtlü adamla göz göze geldik.Biliyordum beni seçecekti.Kurtuluşum yoktu.Ama elimden geldiğince direneceğimi biliyordu.O gün bana şeker vermek isteyen ve beni o iğrenç elleriyle tutmak isteyen kişi şu an o günü anımsar gibi taa gözlerimin içine bakıyordu.Sıkıca yumdum gözlerimi.
Lakin bir el ince bileklerimden tuttu.
En köşede olmam bile faydasızdı.Onca kızın üzerinden sürüye sürüye başka bir odaya geçtik.İğrenç nefesi ile adeta kudurmuş bir köpek gibi soluyordu.Diğer oda da ki seslerin kulağıma gelen dayanılmaz uğultusu midemi bulandırmıştı.Kahkaha attı.
-Bizim Tarık işini bitirdi.Artık bir kadın daha dünyaya merhaba dedi.Şimdi sıra sende.
Üzerime abanması ve benim ayaklarımdaki olanca kuvvetle itmem sonucu yere düşmüş ve kafasını çarpmıştı.Elim ayağıma dolandı .Ne yapacağımı bilemiyordum.Bakındım yerde duran bir tahtayla kafasına ,vücuduna gelişi güzel vurmaya başladım.İyice hareketsiz kaldığına emin olunca diğer odadaki kızlarla beraber kapıyı açıp kaçışmaya başladık.
Arkamızdan bir kaç el silah sesi duyduk.Ne olduğunu anlamaya çalışıyorduk.Tanıdık sesler vardı.İsmimizi çağırıyorlardı.
Bir den ağlamaya başladık.Olduğumuz yere yığılmış ,oturduğumuz yerden kalkamıyorduk.Bizim "anne baba " çığlıklarımız arasında annemize babamıza sarılmıştık.
Ailelerimizin şikayeti üzerine polis yaptığı araştırmalar sonucunda eve baskın düzenlemişti.
Derin yaralar almıştık.Belki; Sevcan kadar değilsekte.Yine de hepimiz bir kader ağının içinde birleşen yolculuğumuzda ,her daim unutmak için birbirimize destekte bulunuyorduk.
O gün yeniden mavi renklerime kavuşmuştum.Göğe baktım ,siyah bulutlar çekilmişti aradan.Deniz karartılarını alıp en dip sularına gömülmüştü.
O gün benim için en mavi pazartesiydi.