29
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2951
Okunma

SCRBOROUGH (Sıkarbora)
Bu gün günlerden Pazar; Şule kahvaltıdan sonra haydi anne sıkı sıkı giyin Sıkarbora ya gidiyoruz dedi. Sımsıkı giyindim ama anne hava felaket soğuk ve biz deniz kenarına gideceğiz dedi beni sardı sarmaladı. Mantomun şapkasını başıma, şallar boynum da. Aman kızım millet çıplak geziyor beni nerdeyse paket yaptın diyorum ama dinlemiyor. Çaresiz katlanacağım. Birde orada çok tatlı bir Türk arkadaşı var Hale, onu da aldık. Arabayla bir saat kadar gittik. Deniz kenarına geldik. Uçsuz bucaksız simsiyah bir deniz ve uçsuz bucaksız ince kum martıların çokluğu ve büyüklüğü beni ilk önce şaşırttı. Bazen üzerime geliyorlar sandım her seferinde başımı eğiyorum kumsalda yürürken… Bazen med cezir oluşuyor kaçıyorum. Ama soğuk yağmur ve fırtınaya karşı deniz görmek beni sevindiriyor. Bodrum Yalıkavak ı nasıl özlediğimi anımsıyorum. Yüreğim burkuluyor.
Gezdik, dolaştık geldiğimiz yer bir tarafı kumsal ve deniz bir tarafı yalancı kumarhanelerle dolu. Altı pound bozdurduk üç, dört tas iki penslerle doldu. Yanlız iki pensle oynanıyor. Paraları atıyorsun para otomatı gibi ya para veriyor ya paralarını alıyor. Dört saat oynadım hiç kumar oynamayan nefret eden ben. Kızım ne resim çekebiliyor ne video bana gülmekten. Bu arada yalancı da olsa dört telefon kazandım. Bir kumar gibi değil bir eğlence gibiydi altı pound bitince oyunu bıraktım. Karnımızda acıktı patates ve balık yemek istedim İngilizlerin meşhur yemeğini yiyeceğim. Onu daha çok sokakta yemek güzel ama o gün hava felaket soğuk. Kızım dedi anne sana senyör porsiyon ısmarlayacağım. Düşündüm senyör olursa az olur, çünkü yaşlılar çok yemez. Peki dedim. Önüme bir tabak koydular hilafsız balık yarım kilo, var. Paniyet yapılmış altında patates cip yanında pilav kenarında salata. Ayrı tabakta üçken kesilmiş tereyağlı bir tabak ekmek ve bir büyük çaydanlık çay. Bütün bunları görünce üçümüze birden geldi zannettim rahatım. Bir de ne göreyim onlara da ayrı ayrı tabaklarda başka başka balıklar gelmez mi. Tabaklar dolu. Etrafıma baktım benden yaşlılar pür iştah yiyor. Ben de deniz kenarı soğuk hava oyun derken çok acıkmışım. Kızımla arkadaşı da bana bakıyor.
İnat da var ya serde, oturdum zorlada olsa yedim. Birde baktım garson elinde bir tabak dondurmalı kaymaklı ekmek tatlısı getiriyor. Tatlı olunca… Adam sende atın ölümü arpadan olsun dedim onu da yedim…
Daha sonra ne oldu bilin bakalım? Üç gün üç gece tek bir yudum ne yedim ne içtim. Karnım hep tok. Canım yemek görmek bile istemiyor. Dördüncü gün çay içtim sabah akşam beşinci gün anca sofraya oturdum. Tabağımdan birkaç yudum alıp kalktım. Hayatımda yediğim yiyeceğim son senyörün yemeği bana inana birsiniz. Bu macerayı da hasta falan olmadan böylece kapamış oldum. Ne kadar mutlu olduğumu bilmem anlatabildim mi? Bir kerelik aptallık beni hasta yapabilirdi. Ama kızımla o kadar mutluydum ki her şeye ilaçtı onun sevgisi.
Sizleri kalbime kilitledim. Görüşmek dileğimle hoşça kalın.
Gülay Somer Birkl
İngiltere Şubat 2011