23
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1694
Okunma


Elinde sıkı sıkıya tuttuğu telefonuyla camdan bakıyordu.Bir süre dışarıdaki koşuşturmayı izledi ve perdeyi kapadı.Yatağa doğru yürüdü,telefonu masanın üzerine bıraktı.Yatağın üzerindekilerini eliyle süpürdü.Yastığa başını koyup gözlerini kapadı. Yarı uyku halinde telefonun çaldığını duyar gibi oldu. Ama günlerdir aramasını beklediği kişi olmayacağını düşündüğü için kımıldamadan, gözlerini araladı.
O anda israfil’in sur’a ufleyişiyle uyanan ölülerin kalkışından daha bir dirilişle yataktan fırladı.Kalbi deli gibi atıyordu. Derin nefes alıp verdi. Tekrar yaptı, tekrar ve tekrar.Fakat arama sona ermişti.Hayal kırıklığıyla, yatağa gömüldü. Neden kendisine bu kadar işkence ediyordu? Endişelerinin kendisini ezmesine izin vermemeliydi. Bir daha aramayacak ,diye mırıldandı başı yastığa gömülü bir vaziyette.
Fakat telefon tekrar çaldı.Bu sefer aptallık etme deyip , telefonu hızla açtı.
Ama telefonu açarken bir şey diyemedi , sadece açtı.Karşılıklı bir sessizlik oldu, iki tarafta birbirinin ses vermesini bekler gibiydi.
Sonunda Paul:
-Orada mısın Mathilde? Dedi.
-Evet diyebildi Mathilde.
-Nasıl olduğunu merak ettim sadece, fakat uygun değilsen sonra görüşebiliriz , dedi Paul.
-Hayır, hayır uygun bir zaman ...
-Nasılsın iyi misin? dedi Paul tekrar.
Nasılsın… Nasıl olabilirim ki diye düşündü . Nasıl olmamdan ziyade nasıl olmamı istiyor acaba. İyiyim dese, iyi değildi ki. Gün geçtikçe geçen, iyileşen bir şey de yoktu üstüne üstlük. Herşey bir önceki günden devam ediyordu. Tabi bunları duymak için aramamıştı büyük ihtimal Paul onu. Bu yüzden düşüncelerini kafasından kovarak cevap verdi.
-İyi olmaya çalışıyorum.
İyi olmaya çalışıyorum ne demekti bu şimdi? Kötüyüm fakat üstesinden gelmeye çalışıyorum, demek.Ne aptalca bir cevap.Bu konuşmayı aslında çok kez düşünmüştü. Düşünürken milyon tane cümle kurmuştu. Bazıları sitem, bazıları güç dolu cümleler. Ama şimdi o cümlelerin hepsi beyninden uçup gitmişti. Keşke bir yerlere mi yazsaydım diye düşündü.Ne demeliydi şimdi? Nasılsın mı deseydi,ama o, iyiyim derse, kendi cevabınından tekrar nefret edecekti.
-Sen neler yapıyorsun? dedi, kendince en uygun soruyu bulmanın rahatlığıyla.
-Aynı şeyleri, işe gidiyorum , herşey eskisi gibi değişen bir şey yok , dedi Paul.
‘Değişen bir şey yok’ cümlesi yankı yaptı, odada. ‘ Aynı şeyler, aynı şeyler’ … Nasıl yani değişen hiç bir şey yok muydu? Hiç mi? Sinirlenmişti, bu ne kadar küstah bir adam diye düşündü. Daha bir ay öncesine kadar hayatında ben vardım, şimdi yokum. Değişen hiç bir şey mi bu? Yani ben, varlığı ile yokluğu çok farklı olmayan biri miyim? Sakın olamıyordu, fakat aptal bir cümle kurmak da istemiyordu. Onda herşey aynıymış ,diye söylendi içinden.
Dağınık odasına, hiçbir şeyi yerli yerinde olmayan odasına baktı.Her an hazır mendillere,masada dağınık duran kitaplara, açık unutulmuş laptoba.. Aynaya doğru ilerledi.Aynada kendisine baktı, günlerdir kendisine hiç bakmadığını fark ederek. Bir eliyle saçlarını düzeltmeye çalıştı , üzerine başına çeki düzen verme gayretine düştü.
Bir sessizlikten sonra,
-Orda mısın hala ?, dedi Paul.
-Demek benden ayrılmak, senin hayatında hiçbir şeyi değişmedi öyle mi dedi, öfkeyle Mathilde.
-Senden ayrılmak mı? Sen benden ayrıldın, unuttun mu? Bana Git dedin, her öfkelendiğinde, bu ilişkinin yoluna her taş çıktığında dediğin gibi, şimdi bu ayrılığı bana mı yüklüyorsun? Sen git dedin, ben de gittim. Ne yapmamı bekliyordun? Bunları biliyorsun, dedi Paul.
-Git dedim evet , ama bunu istediğin için dedim.
-Bunu istemek? Bunu istediğime nasıl karar verdin? İçimi mi görüyorsun?dedi Paul.
- Aptal olmayan herkes anlar, yokluğu seni hiç etkilemeyen birinin varlığı niye istensin ki?
-Öyle bir şey demedim ,hem ne dememi bekliyorsun?
-Hiçç… Hiç bir şey beklemiyorum. Beklemedim, beklemeyeceğim de ,dedi Mathilde.
İki tarafta söyleyecek söz bulamaz gibi sustu.Ne söyleyenler, ne söylenenler , ne de duyulanlar yeniydi. Hepsi aynıydı. Aynı replikler , farklı anlar…Hep aynı yolu giden bir hızlı tren gibi..
Birbirinin farklılıklarını seven iki insan bir süre sonra , bu farklılıklara savaş açmıştı. Herkes parmak izi gibi taşıyordu kişiliğini. Bir parmak izini değişmek nasıl zor ise, öyle zordu bir başkasını değiştirmeye çalışmak. Tutku evresi geçtiğinde ötekinin , eskisi gibi olmadığını görmeye başlamıştı her ikisi de. Aşk , sevgi ve nefret… Bir yolun aynı kavşakta üçe ayrılışı gibiydi. Bir adım atsan diğerine düşebilecek kadar yakın ve uzak.
Aşk tamamen uyumu arıyordu, Sevmek ise farklılıklara rağmen tamamdır diyebiliyordu.
-Orada mısın?, dedi Paul tekrar.
-Evet, ama birazdan çıkmam gerekiyor , dedi Mathilde konuşmak istemediğinden.
-O zaman sonra , görüşürüz dedi, Paul.
-Hoşça kal, deyip kapadı telefonu .
Telefonu bırakıp, cam kenarına yürüdü. Riva del Carbon’dan aşağı doğru yürüyerek kafeye giren , kol kola iki sevgiliyi gördü. ‘Şimdilik sadece birbinizle ilgilisiniz , fakat bir süre sonra birbiriniz dışında her şeyle ilgileneceksiniz’ dedi içinden. Aklına Norbi’nin muhalif sözü geldi, ‘Her hayal bir gerçeğe dönüştüğü zaman bu büyü de tutmuş olur.’ Gülümsedi,kim bilir belki sizin büyünüz tutar ,dedi.