8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1118
Okunma

Yorgunluğumu üzerimden atmaya çalışıyorum. Eşim, akşam yemeğini hazırlamış bile. Köye gelirken küçük piknik tüpünü yanımızda getirmiştik. Tüp, bitene dek onunla idare ettik. Ondan sonrası malum...Motosikletle aşağıya,nahiyeye de inmeyince; kendi başımızın çaresine bakmak zorunda kaldık. Okul bahçesine saç ayağı biçiminde kurduğumuz taşlar, bizim yemek pişirme ocağımız olmuştu. İnsan istedikten sonra her şeye katlanıyor. Ne kadar teknolojinin nimetlerinden yararlanıyor olsak da, onlar olmadan da yaşamı idame ettirmek pek ala mümkün. Köydeki yaşamın gerçek yüzü ile karşılaştığımda D.Defo’nun Robinson’u nu anımsamaya, ıssız adada tek başına kotarmaya çalıştığı hayatını hayal etmeye başlayorum... Demek ki; doğanın dilinden anlayınca ve onunla özdeşleşince yaşamı idame ettirmek pek de o kadar zor değil…"Ah,tuh etmeye,çıt kırıldım "olmaya hiç gerek yok…
Doğal ateşte pişen yemeğin lezzeti de bambaşka...Neredeyse çol, ocuk hep birlikte tavayı,tencereyi yiyeceğiz…
Akşam yemeğinde benim küçük oğlan,
“Baba,bugün tavşan adam gördüm” diye neşelenip duruyor.
Ben de espri olsun diye;
“Yok ya,senin yanlışın var.Hiç tavşandan insan olur muymuş?” diyorum. O ise hala ısrarcı. “ Vallahi de billahi de gördüm”diyor.Aslında biliyorum,kimi gördüğünü. Mehmet amcanın kardeşini kastediyor.
- Neyse; sen,bana yarın o tavşan adamı göster de ben de bileyim,kim olduğunu diye geçiştiriyorum.
Çocuk bu; gözlerinden hiçbir şey kaçmıyor,kamara gibi ne var ne yok çekiyorlar.Özellikle kendime çok dikkat ediyorum; bütün hareketlerimi taklit ediyorlar…Büyük oğlan aynen benim gibi yürüyor; kollar, hafiften havada.Konuşmalarımı,yüz mimiklerimi de;küçük, taklit ediyor.
Eşime, bugün neler yaptığını soruyorum.
- Köylü kadınlar ile ekmek atacaktınız ya. Atabildin mi?
Aslında eşim, oldukça hamarat biri. Bilirim onun elinden uçan kuş bile kurtulmaz. Hamur işlerinde üzerine yoktur doğrusu. Bayramlarda seyranlarda,memleketi Tosya’ya gittiğimde bütün hünerlerini gösterir. Ekmek fırını,bahçelerinde mevcut. Fırını yakma görevini her zaman bana verir zaten. Cevizli ekmek mi dersin,çökelikli pide mi dersin ne isterse canım;kaynanamla birlikte emrimdeler,sağolsunlar. Zaten evin tek damadıyım. Kaynanam, üzerime toz kondurmuyor.
Eşim başlıyor anlatmaya:
- Ayhan, sorma! Kadınlar, önceleri beni bir şeye benzetemediler. Yani, onların gözünde memur eşiyim ya.Elinden bir şey gelmez diye düşündüklerini anladım.Daha hamuru yoğurmaya başlamışlardı ki;kollarımı sıvayıp hamura yumruklarımla dalmam bir oldu. Hepsi de şaşırdılar. Onlara cevizli ekmek, pasta türünden poça da yapınca hayretten küçük dillerini yutacaklardı neredeyse... E,sen neler yaptın?..
Mangalda kül bırakır mıyım hiç.
- Arılarla uğraştıktan sonra ormana daldım,şöyle romantik bir şekilde dolaşayım dedim.
- E! Şiir falan da yazdın mı ? İlham perilerin gelmiştir nasıl olsa.
Kendi zaaflarımı hiç gösterir miyim ona. Zaten beni mangal gibi yürekli biliyor.
- Sorma, Suzan ya. Ormanın derinliklerinde aheste aheste dolaşıyorum. Kuşların serenatları bir taraftan,uçuşan böceklerin vızıltıları bir taraftan…Yabani çiçeklerin güzellikleri bir taraftan… Tüfek omzumda,kollarımı tüfeğe dayamışım uzun uzadıya.İşte böylece kendimden geçmiş “Bir köy var uzakta “şiirni mırıldanıyorum.Tam sırada iki tane kurt karşıma çıkmaz mı! Hemen soğukkanlılığımı hiç bozmadan tüfeğin gözden,gezden,arpacığın silme tepesinden nişan almamla tetiğe basmam saniye sürmedi.Hayvan,anında yerde…Diğeri de korkudan kaçtı tabi…
Sonra yine aynı şekilde ormanın derinliklerinde gezintime devam ediyorum. Bu sefer de üç dört tane çoban köpeği çıkmaz mı karşıma! Tabi onlara mermi sıkmıyorum.Yazık mermiye, değil mi.Tüfeğin dipçiği ile kovalıyorum hepsini de…
Benim oğlanlar,anlattığım maceram karşısında :
- Oleyyy, aslan babamız! Korkusuzsun, helal olsun sana diye sevinç naraları atıyorlar…
DEVAM EDECEK!...