13
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1912
Okunma

Düşünüyorum da onca çaba, onca koşturma… Ne için? Daha mutlu olmak için değil mi? Peki bu kadar mı zor mutlu olmak? Zorlaştıran bizler miyiz?
Bu iş, biraz, çıta işi galiba? Çıtanı hangi yüksekliğe ayarlayacağını bileceksin. Yani, kısaca, haddini aşmayacaksın. Çerçeveni bileceksin.
İnsanız, elbette ki isteklerimiz, beklentilerimiz olacak. İnsan doğasında öyle bir özellik var ki varlığına şükür mü etmek lazım, hayıflanmak mı lazım? Ben, çözemedim.
“ Daha.”
Öyle bir şey ki bu “ Daha “ dur durak bilmiyor. Dipsiz bir kuyu, adeta. Ne kadar atarsan, o kadar daha istiyor.
İşte bu daha duygusu, çıtayı alıyor eline, yükseltiyor da yükseltiyor. Nereye kadar? Boyumuzun yetemeyeceği, ulaşamayacağımız noktaya varıncaya kadar. Biz ne yapıyoruz? Bulunduğumuz yerden kafamızı kaldırıyoruz, kaldırıyoruz; daha’nın bittiği noktayı görmeye çalışıyoruz. Kafayı kaldıra kaldıra da küt! Arka üstü düşünüyoruz. E! merkezkaç denen bir olay var tabi ki. Ondan sonra canımız yanıyor, hadi bakalım sızlanmaya başlıyoruz.
Oysa mutluluk dediğimiz şeyin / şeylerin üstünde küçük küçük fiyonklar var ve o fiyonkları çözmek de çok fazla çaba istemiyor. Ayakkabının bağcığını çözmek gibi bir şey. Bir ucundan tutup çekeceksin, o kadar.
Son iki gündür, ciddi ciddi, bu konuyu düşünüyorum. Kendime bir kızıyorum, bir azarlıyorum; sormayın gitsin.
Geçen akşam, galeyana geldim, Aşk konulu bir yazı yazdım. Yazıyı yazarken; bir mutsuz oldum, bir karamsarlığa kapıldım aklınız durur. Hani aşkla, meşkle işim olsa; eyvallah diyeceğim. Öyle bir şey de yok. Ama tabi ki konu aşk olunca, dram baskın oluyor ya? Yazıdaki dram beni bir boğdu, bir boğdu sormayın gitsin. Yazıyı bitirdim, kaydettim. Açtım, tekrar okudum. İçlerim daraldı. “ Sen deli misin? “ dedim kendi kendime. “İnsan böyle bir şeyi kendine yapar mı?” Mutsuz olmak, mutsuzluk yaratmak istiyorsa; yapar.
Koydum bilgisayarı kenara, şöyle bir baktım sevdalım şehrime. Hani” burnumun direği sızladı” derler ya? Aynen öyle yüreğimin ucu sızladı. O kadar çok seviyorum, yaşadığım şehrimi. Ne mutlu!
Uzaktan şimşekler çakıyor. Derinden derinden gök gürültüsünün sesi duyuluyor. Eli kulağında; yağmur başladı, başlayacak. Uzun uzun seyrettim, doğanın bu muhteşem gösterisini. Görebiliyorum. Ne mutlu!
On dakika geçti, geçmedi ilk damlalar vurmaya başladı, camlara. Hemen balkon kapısını açtım. Derin derin içime çektim havayı. Mis gibi yağmur kokusu. Hissedebiliyorum. Ne mutlu!
Tamam, yağmurlu ve soğuk havalarda sokakta olan insan, hayvan her türlü canlıyı düşünür ve üzülürüm. Ama şimdi mutluluktan bahsediyoruz, değil mi?
Hadi şimdi ne olduğuna bir bakalım mı?
On dakika içinde üç tane mutluluk fiyongunu çözüverdik/m.
İşte bu kadar kolay.
Hadi, uzatın siz de elinizi.
Yakalayın fiyongun ucunu.
Çekiverinnnnn…
Aşk yazısı ne mi oldu? Masa üstünde, kayıtlı duruyor. Sizleri ve kendimi mutsuz etmek istediğim bir zamanda yayınlanmak üzere sırasını bekliyor.:-)
Eser Akpınar
23.02.2011
İzmir