8
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1464
Okunma
BABAM BENİ HİÇ ÖPMEMİŞTİ...
Yeni bir öğretim yılına başlıyorduk. Bu öğretim yılı 2. sınıfları okutuyordum. Derslerin başladığı gün sınıfta daha önceden tanıdığım Güner adında 12 yaşında bir erkek öğrenci vardı. Evet yanlış anlamadınız, Güner 12 yaşında, 2. sınıfta ve üstelik okuma-yazmayı da hiç bilmiyor. Garip ama acı bir gerçek.
Güner’in farklı bir yapısı vardı. Sınıfta kaldıkça sorunları daha da artmış ve kendisi bir sorun haline gelmişti. Sürekli dayak, horlanma, dışlanma ve sevgisizlik görmüştü. Ailesi ve çevresindeki yaşamı da aynı idi. Kısacası Güner zor bir insandı ve benim işim de zordu.
Bunu daha ilk günlerde sınıf arkadaşların karşı olan tavırları da gösteriyordu.
Güner yaşı gereği sınıf arkadaşlarına göre oldukça iri yapılı, koyu esmer bir çocuktu. Hatta bu esmerliği nedeniyle o yıllarda Beşiktaş’ta futbol oynayan Ferdinand adında siyahi bir futbolcuya da benziyordu. İleriki günlerde kendisini Ferdinand diye çağırmam onu mutlu etmişti. Oysa kendisi FB’li idi. Öyle ki yıllar sonra askere gidip oradan bana gönderdiği bir kartın arkasına adını FERDİNAD diye yazmıştı.
Güner’in olumsuz davranışları, birşeyler yapmamı ve onu mutlaka kazanmam gerektiği konusunda beni zorluyordu. Evet, mutlaka bir şeyler yapmalıydım.
Bir gün, ders arasında kendisine arkadaşlarını dışarı çıkarıp yanıma gelmesini söyledim. Bir an tedirgin oldu. Denileni yaptı ve ürkek bir biçimde yanıma geldi.
"- Öğretmenim,vallahi de billahi de ben bir şey yapmadım." dedi. Ben de şaşırmıştım. "- Oğlum korkmana gerek yok, sadece biz bize konuşmak istedim. Rahat ol." dedim ve başını hafifçe okşadım. Rahatlamıştı. Derin bir iç çekti ve bana biraz daha yaklaştı. Sözlerime:
" - Bak Ferdinand, senin okula birlikte başladığın arkadaşların şimdi Ortaokul’a gidiyor. Sen ise 2. sınıfta ve kendinden çok küçük kardeşlerinle aynı sınıftasın. Üstelik onlar okuma yazma biliyor ve sen bilmiyorsun." diye başladım. Yüzüme buğulu kara gözleri ile baktı ve: " - Evet öğretmenim". dedi. "- Sen bu yıl çok iyi çalışıp okumayı ve yazmayı öğrenmelisin. Okulunu da bitirmelisin." dedim. Güner başonı kaldırıp yüzüme bakarak:
" - Öğretmenim ben de üzülüyorım ve okuma- yazma öğrenmeyi çok istiyorum. Bu küçük çocukların yanında bir şey bilmemek beni çok üzüyor. Ne olur siz bana öğretin öğretmenim." dedi ve ağlamaya başladı. Daha sonra ağlamaklı bir şekilde: "- Söz veriyorum size. Bundan sonra yaramazlık yapmayacağım. Sizin sözünüzü hep dinleyeceğim. Eğer dinlemezsem beni dövün, kolumu bacağımı kırın , ama öğretin öğretmenim." Ken di açtığı yoldan gitmenin daha doğru olacağını düşünerek:
"- Ama ben çok kötü döverim, sonra pişman olma." dedim. Hiç umursamadan: "--Dövün valla öğretmenim , dövün." dedi ve arkasına bakmadan ağlayarak sınıftan çıktı.
Duygulanmıştım. Ama Güner’ kazanma yolunda ışık bulmuştum. Çünkü o bana güveniyordu. Bundan sonrası kolaydı.
Ertesi gün onu sınıf başkanı seçtim. Amacım, kendisine kazanmasının yanında sorumluluk almayı da bilmesini sağlamaktı. Bu da tuttu ve Güner değişmeye başlamıştı. Birlikte sıkı bir çalışma temposuna girdik. Her gün olumlu gelişmeleri ben de , Güner de görüyorduk. Kasım ayının ilk yarısı geldiğinde artık olmuştu. Verdiğim seslerden heceler ve hecelerden yeni sözcükler yazıp okuyabiliyordu.
Bir gü öğlenden sonraki derste kendisini tahtaya kaldırdım. "--Sana söyleyeceğim cümleyi tahtaya yaz." dedim. Tebeşiri aldı ve bekledi. "-- Güner, öğretmenin ve arkadaşların seni çok seviyor." dedim. Güner gözlerini tavana dikti, gözlerini yumdu ve mırıldandı. Daha sonra bir çırpıda cümleyi tam ve doğru olarak yazdı.
Daha sonra ben tebeşiri alıp tahtaya :" Ben okuma yazmayı öğrendim. Okulumu, arkadaşlarımı ve öğretmenimi çok seviyorum. Okulumu bitirmek istiyorum." şeklinde kısa bir metin yazdım. Güner’den okumasını istedim. Güner derin bir nefes alaı ve tüm metni doğru olarak okudu. Sınıfta bir alkış koptu. Küçük arkadaşları Ferdinad’ı alkışlıyordu.
Yanına yaklaşıp başını hafifiçe okşadıktan sonra." -- Başardın oğlum." diyerek o esmer yanağından öptüm. O da ne? Güner gözlerimin içine bakarak hıçkıra, hıçkıra ağlamaya başladı. Şaşırmıştım."-- Oğlum Ferdinad. bak senin sevinmen gerek. Neden ağlıyorsun ki? Başardın". dedim. O kara gözlerini acıyla gözlerime dikti ve "-- ÖĞRETMENİM BABAM BENİ HİÇ ÖPMEMİŞTİ..." Ben.......
Selamettin PULAT / 13.01.2006 Erenler/ SAKARYA