Okuduğunuz
yazı
29.1.2011 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.
.
.
Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Öncelikle öykünün başarısını geç de olsa kutlamak istiyorum. İstanbul'daydık. Bugün döndük. O yüzden anca okuyabildim. Yine çok önemli bir konuyu oldukça güzel bir şekilde işlemişsin. Yazmak sana çok yakışıyor. Tebrikler. Sevgilerimle..
Aynur hanım.. keşke daha uzun olsaydı diye düşündüm gerçek yaşamdan alınmış kareler..ve bizlerde yaşlanacağız.. torun annenanne, dede....ve hep savgiyle yaşansın yaşamlar ... sizi ve yazınızı tebrik ediyorum, sevgiyle kalın..
Her zaman kaliteli öykü ve yazılarınızı okuduğum sevgili Aynur, öykü hakettiği kurdeleyi almış, çok mutluyum. Tebrikler, selam ve çokça sevgilerimle...
üzdü hayatın bir başka boyutu yaşlılık kimbilir bizler neler yaşayacağız..Yalnız şu var gençlikte yetiştirdiğin evladına iyi bakacaksın ki yemişinden yemek nasibin olsun...Bakmadın aç ve açıkta mı bırakılacak..Olmamalı elbet.. bilmiyorum seni acılarla büyüten hakkını eline vermeyen bir ana ve sonunda eline kaldığı evlat ben ne yapardım bilmiyorum aynı durumda kalsam..sanırım karşılıksız vermek Allaha mahsus..herkesin kenarında köşesinde bir şeyler biriktirmesi gerekir gelecek günler adına Hani Hz.Ömer'in çok güzel bir sözü vardır "Hiç kimse yoktur ki bulunduğu yere kendi ayakları ile gelmemiş olsun" Ah ayaklarımız bizi doğru adreslere taşı ve vicdanımız ne olur bir an bile kör ve sağır olma.. kutlarım saygılar selamlar
Hz. Ali'nin o sözünü bilmiyordum. Sayenizde öğrenmiş ve dağarcığıma eklemiş oldum. Çok teşekkür ederim size. Söyledikelrinize de aynen katılıyorum. Sevgilerimle.
YERLİ DRAM... KARA BİBİK ROMANI GİBİ SERT VE MADENİ... BİRAZ DA FAKİR BAYKURT... YABAN ROMANINDA KÖYLÜ YUNAN HEYKEL SANATINDAN ANLAMIYOR DİYE ELEŞTİRİLİR, BİR DE KEÇİ VE TEKE KOKUYOR DİYE... SİZE BİR ŞEY HATIRLATAYIM: Perestroyka Lideri Mihail Gorbaçov işin başında şunu söylüyor kendini dinleyen milyonlarca Rus vatandaşlarına: "Artık biz Ruslar olarak kendimizi aşağılamaya bir son vereceğiz." Biraz da gelişen Ülkemizden yazılar istiyorum güzel kaleminizden. Çok saygımla.
deniz_tayanç tarafından 1/30/2011 9:59:05 AM zamanında düzenlenmiştir.
Haklısınız elbette gelişen Türkiyeden de manzaralar yazmak lazım. Ama nedense güzel şeleri, yoluında giden şeyleri ve mutlulukları yazmakta hep zorlanmışımdır. ASma çalışacağım inşallah. Hoş geldiniz sayfama. Saygılar.
Okuyunca ürperdim...Yaşamdan alınan bir olay çok güzel işlenmiş... Ayhanın eleştirilerine de katılmıyorum... Yazarın kendine has söylemleri , kendine has cümleleri , kendine has kelimeleri olması yazarlığın bir gereğidir. Ve... Yeni kelimeler yeni söylemler kazandırmakta yazarlığın bir görevidir aslında....
Aynur, yazını dönüp dönüp birkaç kez okudum ve allah'a dua ettim. Ne dişsiz kalalım, ne de dişimizi söken bir evlada sahip olalım.
Evlatlar arasında ayırım yapmayalım. Bu hayırlı, şu hayırsız gibi ifadelerle evlatlarımızı kendimize düşmam etmeyelim. Etme bula dünyası. Yazın bana babamın hep anlattığı bir kısadan hisseyi hatırlattı.
Adam senin kahraman gibi babasına bakmaktan bıkıp onu köy küllüğüne atmaya karar vermiş. Bir çulun üzerine oturtup oğluna da çulun ucundan tutmasını söylemiş ve küllüğe atmışlar. Torun çulun yarısını kesmeye çalışırken babası sormuş:
--Ne yapacaksın o çulun yarısını? Dedene bir çulu çok mu gördün?
-Hayır baba; o yarısyla ben de seni atacağım. Bir çul da ben mi ziyan edeyim!
işte böyle Aynur, insanlar ektiklerini biçiyorlar arkadaşım.
Ellerine sağlık demeden önce eleştirimi yapayım da içim ferahlasın.Gözlerime takılan senin kalem hataların,bana göre(sana göre doğru olabilir)
Bir müddet böyle oyalandıktan sonra tekrar başını kaldırdı ve bu kez hissedilir bir netlikle az önceki sorusunu yineledi: Bu cümle deki "hissetmek" kelimesi anlam kayması yapmış. Hissetmek kelimesinin lügatı anlamına bakacak olursak:Bir şeyi içten duymak,sezmek duyumsamak.Konuşulmadan anlamak...dır.
Bunun yerine:...ve bu kez anlaşılır bir netlikte az önceki sorusunu yineledi" diya yazabiliriz.
Odadaki bütün eşyaları göz tarağından geçirdi. "Saç tarağı" var da, "Göz tarağı" yeni bir terim mi?
Ne olsa yaşlı kadın kendini bilmez bir deliydi = Ne de olsa... "de" unutulmuş.
Sonra pencereden dışarıya değdi gözleri. = ...kaydı gözleri, daha anlamlı olacak.
Gelelim methiye kısmına:
Soyyal bir yarayı ustalıkla ve ince bir duyarlılıkla işlemişsiniz.Her evde yaşanan gerçekler,er ya da geç.(Ben babamı üç ay yatalak haliyle bakmıştım.Tabi eşimin sayesinde.Altından üstünden alıyorduk,bebek gibi.Ama öyle bir duruma geldim ki;psikolojim bozuldu konuşmalarımı sapıtmaya başladım. Hatta bir gün dışarı çıkarken ;hanıma:
- Suzan ceketimi ver de kafama geçireyim,demişim.
Rahmetli fazla çekmeden göçüp gitti de ;her iki taraf için hayırlısı oldu.
Yani ruh halllerini bütün çıplaklığı ile yansıtmışsınız.Olayların içinde buldum kendimi...
İşte böyle öykü kahramanların halktan olsunlar ya,bizden olsunlar. Zaten okumayan bir toplumuz bir de sen onları filizof yapıyon;anla anlayabilirsen:)))
Benden bu kadar.İlerde kültürüm arttıkça daha çok eleştiri yaparım olmaz mı?
Bugün pazarda üç tane giyimciydik.Kardan dolayı kimse gelemedi.Ben de bu arada kar eldivenlerini ve kışlık çorapları,bereleri iyi sattım ha.Neşem yerimde(Onun için seni eleştirdim:))
Ölürüm de CİNCONlu olmam:)) Sana da aşk olsun yani, devlet memuruna rüşvet ha:))
O yöntemi eşim çok denedi ama beni TSli yapamadı. Sen yine fener eldivenlerimi ayır:))
Asla eleştirin boşa gitmedi. Hatat senden tabiri caizse "tırsar" oldum vallahi. Bu da benim için çok güzel bir şey. Bir de ağyar var beni yerden yere vurup sonra kutlayan, eksik olmasın. Bu aralar derinlere daldı yine ama, sen de onu aratmıyorsun hani:) Allah eksikliğinizi göstermesin inşallah. Hepinizi çok seviyorum.
Söylemeyi unuttum. Senin kültürün zaten iyi durumda. Ama böyle eleştiri yapa yapa daha da çok geliştireceğine inanıyorum. Yalnız bunu sadece bana değil herkese yapmalısın. Gerçi yapmasan daha iyi:)) Senin de başını yakmayayım şimdi:))
Allah'tan iyi iş yaptın da yazımı fazla hırpalamadın Ayhan Abi.
Şimdi gelelim açıklamalara:Bunlar bana göre olan açıklamalar değil, genel geçer kaidelerdir.
Hissedilir bir netlikle demek biraz öncekinden daha kuvvetli olması anlamına geliyor."Anlaşılır" desek de olur. Ama ilk soru da anlaşılırdı fakat cılız bir sesle sorulmuştu. Tercihimi "hissedlirden" yana kullandım. Bu herhangi bir anlam kaymasına yol açmaz. Anlam kayması zaten bambaşka bir şeydir.
Göz tarağından geçirmek dikkatlice bakmak anlamında kullanılmıştır. Yazarın kendine özgü söylemleri olması gerektiğine inanırım. Kaldı ki bakmakla taramak arasındaki bağ benim tarafımdan icat edilmiş de değildir. Örneğin "Aradım taradım, kitabımı bulamadım." cümlesinde bilindik anlamlı bir tarama eyleme yoktur. Ama sıkça kullanılır.
"Ne olsa" kelime grubunda eksiklik yok. Bilerek yazdım ve sıkça kullanırım. Reşat Nuri romanlarında bu grubu sık kullanır. Bana şık gelmiştir her zaman. Anlam kaymasına sebep olmaz.
"değdi gözleri" yerine onlarca kelime de yazılabilir. Ama yazar orjinal bir anlatım için kendi söylemlerini üretmelidir. "Kaydı gözleri" sıradan ve sık kullanılan bir söylemdir. Sıradanlığı sevmem. Ben kendime edebiyat dalında bir hedef koymuşsam, bundan öncekilerden farklı bir şeyler söylemeliyim ki, başka yazarların adı altına konan küçük bir "den den" işareti olmayayım. Yani birilerinin buluşunu parlatmak yerine kendi buluşumu ilerletmeliyim. Beğenilir beğenilmez orası ayrı mesele.
Ben kesinlikle çok zor beğenen, kendi yazılarını dahi çimdikleyip duran bir şahsiyetim:)) Daha iyisi olmalı, daha farklı daha orjinal..Felsefem bu.
Aslında ben hep sıradan insanları yazıyorum. Bizden insanları yazmak ille de cahil cühelayı, hırsızı arsızı, aşığı maşuğu anlatmak demek demek değildir ki. Biz yani halk o kadar anlayışsız insanlar mıyız? Kendinden örnek alsana. Pazarın dahi bir felsefesi, bir dili bir mantığı yok mu? Bir takım benzetmelerle olayları yerinde bir şekilde süslemek, kahramanlara zeka ürünü çözümlemeler yaptırmak, müthiş bir şeydir. Şu an olmasa da bir gün mutlaka bunu başarabileceğime, kendimi daha iyi ifade edebileceğime inanıyorum. Keşke yazmak ve okumak için daha çok vaktim olsa. Şu bir gerçek ki, yazmak boş zamanların işi değil, geniş zamanların ve birikimlerin işi. İyi bir yazarın asli görevi sadece yazmaktır. Sağa sola bakması bile yazısı için materyal toplaması demektir. Biz öyle miyiz? Ev işlerini bitirelim, yemeği pişirelim, çocuklara bakalım, işe gidelim, eşe ve dostlara zaman ayıralım, geriye 24 saatten ne artarki zaten. Onunla da yazıyoruz işte. Ama benim bir avantajım var, her şeye edebi bir gözle bakmayı biliyorum. Çok düşünürüm. Sonra düşündüklerimi beğenmem, kendimle savaşırım. Ama hep daha iyi yazabilmek için uğraşırım.
Şu an bir roman tamamladım. Aslında tamamlayalı aylar oldu da, en az altı kez değiştirmek zorunda kaldım. Her okuyuşta onlarca sayfa sildim, ekledim. İsimleri değiştirdim. Olayın duygusunu değiştirdim. Son şeklini verdiğimde ilk haliyle kaşılaştırdım. Aradaki farka inanamadım. Sanırım zaman geçtikçe daha da derinleşecek bu beğenmeme duygum. (Kendi yazdıklarım için)
Emek verip yazımı irdelediğin için çok teşekkür ediyorum. En azından yazdıklarımı bir kez daha okumama vesile oluyor bu eleştiriler. Hepsine cevap verdim diye ukala da demeyesin sakın. Cevap hakkım var değil mi? Ama şundan eminim, her okur kendince yorumlar yazıyı. Yazar ne derse desin...
Buralarda kar yok. Kızlar dört gözle bekliyor ama, malesef...
Soğuklarda kendine dikkat et. Bana da sarı-lacivert çocuk eldivenleri yolla:))
Daha dramatik yazmaya müsait bir yazıydı. Ama bu kez sade bir anlatım seçtim. Yaşlı kadın okuyucunun aklına pek çok hikaye getirecek pek çok küflü anıyı gün ışığına çıkartabilecek cümleler kurabilirdi. Hatta ağlatabilirdi de. Ama genelde yazdıklarım hüzünlü bulunduğu için bu kez o türlü bir anlatıma girmek istemedim. Yer yer hüzün bulaştı ama:) Bu kadar engel olabildim. Teşekkür ederim sevgili arkadaşım. Senin yeni yazılarını da okuyalım artık. Çok ara verdin, iyi dinlendin. Sevgiler.
bütün vücudum kaskatı kesildi öykünüzü okurken...sonuna gelip imzanızı görünce gerçek dünyaya dönebildim ve gevşedi kollarım, dişlerim..deliyi oynamak deliliğinde bulunmaya mecbur bir hal ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. ve kimsenin peşini bırakmayan vicdan, girilen hatalı yoldan geri dönmeye elvermeyecek bir zaman dahi olsa susmaz..vicdan kuyusunda geçmişin yankıları kafayı bir o duvara bir bu duvara vurdurur. yankıları dili olmuş cümleleriniz. tebrikler...
Hayatta insanın başına gelebilecek en zor hadiselerden biri olsa gerek deliyi oynamak. Vicdan yükü ve pişmanlık kurgularda sınırlı kalsın inşallah. Teşekkür ederim içten yorumunuz için. Gözlerinize ve yüreğinize teşekkürler.
sen bana yaptın bende sana yaparım....kısasa kısas....tamam sen yaptın ama ben sana yapmayacağım....asıl insanlık bu diğer durum etik değil....üstelik yaşlı olan çok hasta.....evlat gelinden beter.....asıl acı olan bu.....bu gün ona yarın sana kimbilir nasıl nerede ve ne şddetle.....okudukça hikayenin içindeydim....bir ara gelin ile oğula kallavi birde küfür salladım....harikaydı usta saygılar
Sevgili komutanım, Bazen yürek ister istemez düşebiliyor bu kısaslamaya...İnsanız, zaaflarımız var. Keşke olmasa. Ama hep yarın düşüncesiyle temkinli davranmalıyız değil mi?
Yazılaırmı okuman bana gurur veriyor. Cümlelerin hep motive edici. Herkese karşı öylesin. Hatırlıyorum da uzun zaman önce size yazdığım bir yorumda, bir askerden beklenmeyecek kadar duygu yüklüsünüz demiştim. Zaman geçtikçe yanılmadığımı anladım. İyi ki varsınız. Saygılar.
uzun, çok daha uzun olsaydı da öykünüz, gözümü ayırmak, okumayı yarıda kesmek mümkün olmayacaktı biliyorum. İnsanın gün boyu okuduğu kaç ökü var ki böyle sarıp sarmalayan, içine alan okuyucuyu? Türkçeyi kullanımıyla, anlatımıyla, yazım kurallarıyla, konu bütünlüğü ile mükemmeldi de, asıl mükemmellkik yaşlı (hatta bir Alzheimer hastası davranışları olan) kadınla ilgili ince ve detaylı gözlemleriydi yazarın. Çok başarılıydı. Günün yazısı seçileceği zaman da ayrı bir yazıyla tebrik edeceğim kesin:) Bir ÖYKÜ okuttuğunuz için TEŞEKKÜRLER Aynur Hanım. Saygı ve sevgiyle kalın...
Değerli yazarım, babaannem o hastalığın pençesinde. Çok şükür ki onun bakımında hiç bir sıkıntı yok. Annemin ona olan şefkati evlatlarından daha fazla. Ama çok zor bir durum o hastayla yaşamak. Kötü muamele gören bir hastayı hayal ettim. Olay bu şekilde akıp gitti. Zaten yazının sonunu asla planlamam yazarken. Her şey doğaçlama. Hatasıyla doğrusuyla. Beğendiğiniz için mutlu oldum. Çünkü kıymet verdiğim bir yazarsınız. Saygılar.
Allahü Teala insanı sevmediğinin eline muhtac edermiş, yaşlılığında.Evlatlar arasında ayırım yapmadan sevmektir aslolan.Onlar bizlere Rabbimin emanetleridir, severek, okşayarak hayırlı birer insan olarak yetiştirmemiz gereken. Öyküdeki anne de anladığım kadarıyla, genç ve dinçken hayatlarını çok zorlaştırmış oğluyla gelininin. Rüzgar eken fırtına biçer, denir. Yine de içime dokundu yazınız, gözyaşlarımdan yazıyı göremiyorum.Hiç bir anne böyle mumeleye maruz kalmasın. Çok dokunaklıydı ve de ibretli... Çocuklarımızı severek, onlara şefkat, ilgi ve özen göstererek büyütüyoruz, yaşlanınca bize baksınlar diye değil.Hayırlı insan olsunlar diye, vatana millete ve ailelerine...
Galiba duygusal bir anımdayım, yazın beni bitirdi Aynur kardeşim...
Analar, yürekten doğru analık yapmalı, evlatlar da analarına saygıyı...
Selam, sevgi, evlat ve torunlarımızın hayırlı olmaları dileklerile, canım benim.
Güzel yorum için teşekkür ederim sevgili arkadaşım. Evet katılıyorum, hiç bir anne kötü muameleyi hak etmiyor asla. Hele yaşlı ve güçsüz bir kadın. Ama bunlar olağan şeyler ne yazık ki. Aile yapımız bozuldukça da daha sık karşılaşacağız bu manzaralarla. Tekrar teşekkür ediyorum canım. Sevgiler.
Bu kaliteli çalışma aslında bir çok farklı yorumu hak ediyor. Bir yandan evlatların vefasızlığına kızacak oluyursunuz ama , o an aklınıza yaşlı kadının geçmişte onlara yaptığı zulmü hatırlıyorsunuz, bir de işin içinde bir yere bağlamaya çalıştığım, ama bağlayuamadığım yaşlı kadının gizemli, cinli halleri var...
Sonuçda hep dediğim gibi siz gerçekten çok yeteneklisiniz Aynur Hanım. Ve bir gün çokça okunacaksınız.
Beni mutlu ediyor iltifatlarınız. Ben de sizin için aynı şeyleri düşünüyorum. Aslında yeni kitap ne zaman diye soracağımda, iraz utanıyorum. Daha bu kitabınızı bile almadım. İnternetten almak için o siteye üye olmak gerekiyormuş. Uzun iş gibi geldi önce, açıkçası üşendim. Ama mutlaka bu izin zamanımda bu işi halledeceğim. Vefa olarak değil, bir okurunuz olarak kitabınızı bir an evvel almalıyım. Var olun hep. Saygılarımla.
Yine harika bir anlatım ve çok hassas bir konu. Affedemediğim şeylerden biri de yaşlılara yapılan zulüm ve harakettir. Asla dayanamam. Güzel bir hikayeydi. Tebrikler Aynur. Sevgilerimle
Yaşlılar ve çocuklara kıyılmıyor değil mi Nermin Abla. Ama kıyanlar dayok değil. Teşekkür ederim güzel sözlerin ve beğenin için. Sen hep yanımda ol emi.... Sevgilerimle canım benim.
Allah bol kazanç versin senin gibi alınteriyle ekmeğini kazanan namuslu insanlara... Bekliyorum, bakalım bu kez ne açığımı yakalayacaksın. Hem ne felsefe yaptım, ne de kahramanlarım elit tabakadan:)) Heyecanlandım şimdi. Sevgiler değerli abim.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.