Paranın öldürdüğü ruh, kılıcın öldürdüğü bedenden fazladır. walter scott
Abdurrahman Günay
Abdurrahman Günay

VİTES

Yorum

VİTES

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

875

Okunma

VİTES



Önce, çağın gereklerine göre donatılmış yeni bir “araba” fikri ve zarureti oluştu. Eski arabanın yerine konacak “çağdaş-Avrupalı” ölçülerde bir araba!.. “Osmanlı” marka eski araba elden çıktı çıkacaktı; ancak, motor-şasi sağlamdı, yürüyen aksamı bakım istiyordu sadece. Çünkü ona sahip olmak isteyenlerin sayıca çokluğundan da belliydi, değerli olduğu! Nitekim, çok uzun ve zahmetli uğraşlardan sonra “parıltılı” ve “yenilenmiş” bir arabaya dönüştürmeyi başardık onu: Motor indirildi önce, kaporta çekiçlendi; zımpara-macun derken, kırmızı-beyaz boya vuruldu üstüne…Ardından far-ayna-döşeme ve aksesuar beğenildi kaporta rengine uygun, kilometre sıfırlandı, iyi!
Araba kendi kendine gidecek değildi elbette; işinin ehli bir usta şoför lâzımdı arabaya. Direksiyona ehil birini, Mustafa Kemal’i geçirelim kararı çıktı, iyi!
Tamam ama, şimdi arabaya bir yol gerekiyordu. Dağ-bayır aşılarak ilerlenemezdi, eski zamanlardaki gibi, merkep sırtında. Yaylı araba ve deve kervanları devri kapanmıştı çoktan. Öküz arabalarıyla da yolculuk yapılamazdı! Mademki “yeni ve iddialı” bir araba hizmete girmişti, ona uygun yollar inşa edilmeliydi; nitekim edilmeye başlandı da…İyi!
Yeni yola “yön” ve “eğim” vermek, yolun istikametini belirlemek gerekirdi. Köyleri kasabalara, kasabaları şehirlere bağlar gibi; uzun zamandır “iki yakası bir araya gelmeyen” kuruluşları kurumlara, kurumları sosyal yaşantının kültür-inanç ve ihtiyaç düğmelerine denk gelecek iliklere geçirmeliydi! Tarihin içindeki seyr ü sefere uygun bir “güzergâh” belirlenmeliydi ki; itirazsız kabul görsün, yolcular memnun kalsındı yolculuktan, iyi!
“Birinci Kaptan” Mustafa Kemal Atatürk ve “İkinci Kaptan” İsmet İnönü; muavinleriyle kafa kafaya verince, şu karara vardılar: “Arabayla, arabaya binmekle” iş bitmiyor! Araba iç-dış bakım ister; yıkama-yağlama, rot-balans-far ayarı, buji-platin-hava filtresi, patlayan lastiğe lastikçi ve boşalan depoya yakıt lâzımdır! Ayrıca, trafikte ve park yerinde arabanın güvenliği sağlanmalı, seyr ü sefer kuralları belirlenmelidir! Bunları hangi kademede hangi servislerin yapacağı düşünülmeliydi. “Her düğme iliğini buldu” sanıldı! Bu coşku ve kıvançla, “Arabayı birinci vitese takıp hareket ettirelim, bir kutlu başlangıç olsun!” dediler, iyi…
“Arabaya şöyle şekil verseydiniz, böyle şekil verseydiniz!”; ya da “Böyle araba mı olur?” diyebilmenin…Sürücü koltuğuna kimlerin oturabileceğinin…Özgürce ulusal yazgıyı tartışabilmenin… Oluşan kararda mutabık kalmakla yürüyen bir “düzen” fikrinin …çok belalı bir mesele olduğu anlaşıldığında, vites çoktan ikiden üçe geçmiş; araba, gidilen zor yol şartlarında hızlanmış bile sayılabilirdi, iyi!
10’ar kilometrelik sık aralarla, “Arabayı geri vitese takmak isteyenler var!” ; ya da, “Sürücü acemi, arabayı devirecek!” bahanesiyle direksiyonu “tek yön servis”e kıran rot-balans ayarcıları; ustalar ve çıraklar, zorunlu “ihtiyaç molaları” verdikçe, vites düşürülüp kontak kapatılıyor idiyse de, çok şükür ki, her defasında; “Araba yolunda gerektir!” görüşü genel kabul görüyordu, iyi!
Kadranında her ne kadar “Saatte 200 km. hız yapabilir” bilgisi var ve araba buna göre dizayn edildiyse de, bu araba; bu sürati yapacak ne sürücü becerisi ve cesareti gördü, ne de tali yollardan, bu hıza uygun geniş otobanlara çıkabildi. Çift şeritli, nispeten geniş yollarda bile, ancak “ağır vasıtalara ayrılan sağ şeridin yolcusu” oldu hep! Ne yazık, vitesi beşlemek mümkün olmadı! Ne zaman, biraz hızlanacak olsak, bize sormadan kendilerinin belirlediği bir hız tahdidini dayattılar! Ya “tuzak gibi bir çevirme”de yakalayıp hız sınırını aşmaktan ceza kestiler; ya da, yol boyunca “radara yakalanırım” korkusunu iliklerinde hissetti sürücülerimiz! Hatta, bizi yukarılara ve dışarılara ihbar eden “fahri müfettişler” türedi! Dümdüz yolda bile arabayı, “motor açılmadan önceki hızında sürmemizi ihtar edip duran ufuksuz muhalifler”, “Araba eskidi, parçalayıp hurda fiyatına satalım!” diyen hıyanet odakları ve bedhahlar hiç eksik olmadı bu memlekette, bugüne kadar.
İyi mi?


Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Vites Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Vites yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
VİTES yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL