6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1274
Okunma

Erol Bey, heyecanla döndü köydeki evine. Kapıdan girer girmez mutluluğunu eşiyle paylaştı. İş bulduğunun müjdesini verdi ona. Eşinin hazırladığı akşam yemeğini yer yemez ertesi gün için hazırlıklara başladı. Traşını oldu, duşunu alıp giyeceği kıyafetleri hazırladı.
Erkenden uyandığında eşi kahvaltıyı çoktan hazırlamıştı. Yıllardır böyleydi ; hiç bir sabah kahvaltı ettirmeden eşini evden çıkarmamıştı kadın. Neşeyle yediler sofradikleri. Öğle yemeğinde yemesi için de sefer tasına yemek koyup verdi. Duayla uğurladı kadın, kocasını. Bir saatten fazla süren bir yolculuktan sonra, yine de başkalarından daha erken vardı Erol Bey, iş yerine.
Biraz kapıda bekledikten sonra, çalışanlar birer birer gelmeye başladılar. Sefer tasını buzdolabına koyup, masasının başına geçti Erol bey. Mutfaktan bir bez alıp tozunu aldı önce. Sonra da kendi zevkine göre düzenledi.
’ Hayırlı olsun Erol Bey !’ dediler birer birer çalışanlar. Teşekkür etti hepsine nazikçe.
Erol Bey’den başka hiç kimse evinde kahvaltı yapmamıştı. Mutfakta demlenen çayla birlikte, pastaneden alınan simit ve poğaçalarla kahvaltılar yapıldı.
Piyasaya çıkma saati gelmişti.
’ Erol Bey ; siz bu günlük Onur Bey’le birlikte çıkın. Hem civarı tanımış olursunuz, hem de ne yapacağınızı öğrenirsiniz. ’ diye seslendi patronları.
’ Peki efendim. Siz nasıl isterseniz .’ diye cevap verdi Erol Bey.
Diğer çalışanların her biri ayrı yerlere doğru yönelirken, onlar da birlikte çıktılar. Bağdat Caddesi’nin çevresiydi gittikleri yerler. Mevsimin bahar oluşundan, her tarafı çiçek kokuları sarmıştı. Erol Bey’in çok hoşuna gitti oraları. Her apartmanın önünde, genişçe, çok bakımlı çiçek bahçeleri ve ağaçlar vardı. Ne köyünde, ne de memur olarak çalışıp emekli olduğu yerde evler, apartmanlar bu kadar güzel değildi.
Sokak ve caddeleri dolaşıp, birer birer apartmanların, dükkanların camlarını kontrol ettiler. Kiralık- Satılık ilanlarındaki - sahibinden olan - telefon numaralarını ve adresleri not ettiler. Bolca da sohbet edip, birbirlerini tanımaya çalıştılar.
’ Bizm orada parasız kalmazsınız. Hakkınız da yenmez. ’ diyordu Onur Bey. Buna çok sevindi adam.
’ Yalnız, keşke maaş değil de prim isteseydiniz. Daha çok kazanırdınız. ’
’Cesaret edemedim. Şimdilik böyle olsun.’
Evlerin pencerelerinden bakan kediler ve köpekler de çok dikkatini çekti. ’ Ne kadar da hayvansever insanlar yaşıyor burada ’ dedi içinden. Bazı evlerin önlerinde, balkonlarında ’ kedi sürüsü ’ denilecek kadar çok kedinin olduğunu görüp şaşrdı biraz. Özellikle yaşlı kadınlardı onlarla ilgilenip, besleyenler.
Daha sonra, sokaklarda köpekleri gezdiren insanları gördü. Bunlardan bazıları sahipleriydi, bazıları da kapıcılar, eşleri ya da çocukları.
Bazı insanlar ellerinde poşetler taşıyordu, pisliklerini koymak için. Fakat çoğu üşenmişti herhalde o poşetleri taşımaya. Ağaç diplerine, hatta kaldırımların üzerine pisletip gidiyorlardı. Kaldırımları o pislikler kaplamıştı.
Şimdi, evlerin pencerelerindeki ilanları incelerken, bir taraftan da o pisliklere basmamaya çalışmak gerekiyordu.
Defterlerine yazdıkları bir kaç notla döndüler iş yerine. Diğer çalışanların, bulunan o telefon numaralarını arayarak yaptıkları konuşmaları dinledi önce.
’ İyi günler efendim. Akasya sok.Akasya Apt. nındaki kiralığınızı/ satılığınızı gördüm. Sizin miydi burası ?’ şeklinde başlıyordu bu konuşmalar.
’ Evet benim. ’ ya da ’ Bir yakınımın’ ’ Hayır ben apartman görevlisiyim’ bazen de emlakçı afişi olmadığı halde ’ Hayır biz emlakçıyız ’ gibi cevap verilirdi o soruya.
’ Daireniz/ iş yeriniz hakkında biraz bilgi alabilir miyiz ? ’ şeklinde sorulan ikinci soruya ;
’ Siz emlakçı mısınız ?’, ’ Neden olmasın ?’ gibi cevaplar verilir.’
’ Dairenizi nasıl görebiliriz ? ’
’ Anahtar kapıcıda ’ , ’ Ben de aynı binada oturuyorum .’ ’ Şu saatte ben orada olacağım.’ ’ Ancak hafta sonunda.’ ’ Akşam mesai saatinden sonra.’ gibi cevaplar verilir.
Daire ya da iş yeri görmeye gidilir. Gösteren kişi sahibi ise, emlakçı olunduğu söylenip, daireye müşteri getirmek için izin istenir daha da ileri gidilip anahtar ve yetki istenir. Kimi anahtar ve yetki verir, kimi de sadece müşteri getirmek için izin verir. Bazıları ise, emlakçılarla işlerinin olamayacağını,onlara güvenmediğini hatta hiç sevmediğini bile söyler.
.......
Erol Bey sever bu işi. Gerek telefon görüşmelerinde gerekse karşılıklı görüşmelerde, hep iyi karşılanır. Naziktir, kibardır ve güven verici bir hali ve konuşması vardır. Başarılı bir şekilde bu işi sürdürmektedir.
Gerek yemeğini evinden getirmesi, gerekse diğerlerine göre ucuz giyimi hafiften alay konusu olsa da o sabretmeye çalışır ve işine bakar.
Karısına bunları anlatır. Oğlu kendi kıyafetlerinden verir babasına. Erol Bey, iş yerinde safça anlatır, kıyafetlerini oğlunun verdiğini. Bu da biraz alay konusu olsa da sabreder yine de.
.......
Yine kıyafetleriyle ilgili, patronundan giyimine daha fazla özen göstermesi konusunda ufak bir uyarı almasının ardından çıktığı piyasada, gözleri yaşarmaya başlar. Bu defa ağrına gitmiştir. O dört elle işine sarılmakta, işini iyi yaptığı da herkes tarafından görülmektedir. Öyleyse ; bu kıyafet konusunu bu kadar önemsemenin anlamı nedir ? ’ Emlakçı zengin görünmeli!’ ’ Emlakçı marka giyinmeli !’ sözleri beyninde çınlamaktadır o gün.
Bir taraftan apartmanların pencerelerindeki ilanları aramaktadır yine. Fakat, dikkati biraz azalmış olacak ki, kaldırımdaki bir köpek pisliğine bastığını fark edemez.
İş yerine geldiğinde patron ve çalışanlar burunları tıkarlar.
’ Ne yaptınız Erol bey ?’
’ Kaçırmışsınız ! ’ gibi şok edici sözler söylerler. Şaşırır Erol Bey.
’ Siz ne diyorsunuz ? ’ diye biraz da öfkeli bir şekilde sorar.
’ Yahu, sizin böyle bir rahatsızlığınız var mıydı ? O kadar yaşlı mıydınız ?’
Hala ne olduğunu anlayamadan, patron yanına çağırıp, burnunu da tıkayarak, çekmecesinden çıkardığı bir miktar parayı ona uzattı.
’ Lütfen şu maaşınızı da alın ve gidin. Sizinle çalışmaya devam edemeyiz. Bir emlak bürosunda bu şekilde çalışamazsınız.’
Beyninden vurulmuştan beter oldu adam. Yine de parayı almamazlık edemedi. İhtiyacı vardı çünkü.
Sefer tasını eline alıp hızla uzaklaştı oradan. Ağzını açıp bir söz dahi söyleyemedi. Çünkü göz yaşları patlamak üzereydi. Kapıdan çıkar çıkmaz boşaldı göz yaşları. Evine gidinceye kadar da ağladı.
Evine vardığında, kapılarının önündeki köpeğe baktı. Bahçelerine göz gezdirdi. Hiç bir yerde köpek pisliği göremedi . Çok düşündü ; bir türlü anlayamadı.
Köyde bile köpekler sokaklara pislemezken, Kadıköy’ün o güzel kaldırımlarında ne arıyordu köpek pislikleri ?
(SON)
(Eğer, abartı, iftira gibi düşünenler varsa; özellilkle Bağdat Caddesi civarını bir dolaşıp baksınlar kaldırımlara. Yalnız, basmamak için dikkat etsinler lütfen.)
Fikret TEZAL