38
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2925
Okunma


Emine 45, evine yorgun bir şekilde döndüğünde çok kızgındı. O kızgınlıkla, sonlarının Titanic gibi olmasını istemişti. Her ne kadar dili böyle söylese de, kızgınlığı saman alevi gibi çabucak sönerdi. Anaç bir yapıya sahipti çünkü. Bir anlık öfke ile ayrılmıştı fakat yine de yüreği orada kalmıştı. Bir yorgunluk kahvesi yaparak, bacaklarını sandalyeye uzattıktan sonra televizyonu açtı. Haber kuşağında, günün gelişmelerini sunan spikerin söyledikleriyle, ayağa fırladı. İçmekte olduğu kahve yere döküldü.
- Son dakika gelişmesi sevgili seyirciler. Edebiyat Defteri sitesi yazar ve şairlerini taşıyan gemi, bilinmeyen bir nedenle okyanusta kayboldu. Arama ve tarama çalışmaları sürüyor. Gelişmeleri sizlerle paylaşacağız.
- Ne yaptım ben Allah’ ım. Arkadaşlarım, kardeşlerim siz olmadan ben yaşayamam “
Diye bağırıyor ve ağlıyordu. Alt katında bulunan komşusu Zehra Hanım, ağlama sesini duyunca merak ederek, yukarıya çıktı. Emine 45, çantasını aldı ve nereye gideceğini bile kestiremeden, evden çıkmak üzereyken komşusuyla karşılaştı.
Emine 45 ‘ i hiç bu şekilde görmeye alışmamış komşusu şaşkınlık içinde;
- Emine Hanım, hayırdır hastalandınız mı yoksa? Şekeriniz mi yükseldi. Sesinizi duyunca korktum, koşarak geldim yanınıza ?
- Yok Zehra Hanım, daha kötü arkadaşlarım okyanusta kaybolmuşlar. Ben onları aramaya gidiyorum. Hadi benim eve, ocağa göz kulak ol.
Kadın şaşkınlık içinde bakıp kaldı peşinden. Başını iki yana sallayarak evine girdi. Emine45 ne yapacağını bilmez halde bir süre sokaklarda dolaştı. Bir banka oturdu ve düşünmeye başladı.
Gemi su almaya başlamıştı. Çıkan fırtınada, gemi kayalıklara çarpmış olmalıydı. Büyük bir gürültüyle birlikte sarsılan gemi, dev dalgaların altına girip çıkıyordu.
Nermin Kaçar, panik halinde bağırıyordu.
“ Ben yüzme bilmiyorummmmmmmm ! Nereden de geldim buralara. Anneeeee kurtar beni.
Bir taraftan da, bildiği bütün sureleri yüksek sesle okumaya çalışıyordu. Ayşe09, Handan Akbaş,Aysel Aksümer,Eser Akpınar ise onu sakinleştirmeye çalışıyorlardı. El ele tutuşmuşlar ve birbirlerine destek veriyorlardı. O sırada, şoku atlatan gemi mürettebatı ile ansızın, bu durumdan kurtulmak için çareler arıyor, bir taraftan da Laz uşağına olanca gücüyle bağırıyordu.
- Ağabeyciğim ben sana söylemiştim! Talihsizlikler peşimizi bırakmıyor diye. Neden kaptanın yanından ayrıldın. Nasıl kurtulacağız buradan. Allah’ ım, yardım et bize. Onca insanın vebalini nasıl taşıyacağım. Ya çocuklarının, eşlerinin, sevdiklerinin… Buradan bir kurtulalım, kurban keseceğim vallahi. Sonra da şairini, nesircisini ayırt etmeden, mevlüt okutup, sofralar kurduracağım. Siteye bir sürü yenilik getireceğim.
Toynak ise şaşkın bir vaziyette, yaramaz bir çocuk edasıyla, ıslanmış bir halde Ansızına bakıyordu. Bütün şair ve yazarlar, ortada toplanmıştı. Fırtına dinmiş, sabah olmak üzereydi. Telsiz suya düştüğü için irtibat da kesilmişti. Jenaratörün ışığında, gemide kalan yiyecekleri eşit bir şekilde dağıtmışlardı. Pazarcı Ayhan, yine temkinliydi. Islananlara, valizindeki ıslanmamış giysileri dağıttı ve bir kenara çekilerek dinlenmeye başladı. İçinden de “ Gene terslikler beni buldu valla. Ne güzel satacaktım malları. Aman be olsun, arkadaşlarıma feda olsun. “ Diyordu. Sabah olmuştu ve muhteşem güzelliğiyle güneş ortaya çıkmış, devasa okyanusun üzerinde, su ile oynaşmaktaydı. Herkes umutsuz bir şekilde gözlerini ufuk çizgisine dikmişti. Tam o sırada, Tacettin komutan, sevinç narası atarak ;
- Kara kara bakın tam karşıda. Bir ada olmalı. Kurtulduk dostlar. Biliyordum. Kurtulacağımızı biliyordum.
O tarafa baktıklarında, göz yanılması olmadığını anlamışlardı. Tacettin Komutanın yanından hiç ayrılmayan Bedri Tokul, gelmeyeceğim dediği halde gizlice gemiye girerek saklanmış olmalıydı ki ; o da çarpma esnasında ortaya çıkmıştı. Üzerindeki giysiler ıslanınca, içindeki güreş formalarıyla kalakalmıştı.
Sabah olunca, ortaya çıkmıştı.Onu güvertede gören Tacettin Komutan, koşa koşa yanına geldi ve ona sarıldı. Gemi su almaya devam ediyordu. Filikaları suya indirmeye başladılar. Önce kadınlar bindirildi. Kadın ve erkeğin eşit olduğu çağımızda yine aynı ayrıcalığın yapılması haksızlıktı fakat bayanların çığlıkları bir türlü dinmiyordu nedense. Küreklere asılan erkekler, bayanları sahile bırakarak geri dönmüşlerdi. Yedinci tur da yapıldıktan sonra gemi yavaş yavaş suların içinde kaybolmaya başladı.
Issız bir ada olmalıydı. Yeşilin her tonu, denizin mavisi ile muhteşem bir manzara oluşturmuştu. Cennet böyle bir yer olmalıydı.
Karaya çıkıp, kendilerini kumsala atan yazar ve şairler, yaşadıkları korku ve heyecanı, biraz olsun attılar. Ansızın, oturduğu yerden orada bulunan kişileri sayıyor fakat bir türlü hesabı tutmuyordu nedense. Kurallar koymasına rağmen yine kaçağı önleyememiş olduğunu anladı o anda. Şokun etkisiyle,Aynur Engindeniz, Engin Tatlıtürk, Fikret Tezal, Irıza, Esma Karaman, Fenafil, Erolabi, Güldeste, Nasya, NBÇ, Türkan Dinçer, Bekir Güçlüer,Üzümkarası,Mustafa Sakarya, Nar-ı Çiçek, Ağyar, Hayrettin Yazıcı,Hiçbitmez, Canan Demirel,Neneh , Gülayse, Can Murat ve Labirent’ i fark etmemişti. Yine kopamamışlardı Edebiyat Defteri üyeleri birbirinden. Gözlerinden akan iki damla yaşı kimseye göstermeden gömleğinin kollarıyla sildi ve ;
- Sevgili dostlarım, yine hep beraberiz. Allah’ a şükür kurtulduk. Şimdi birlik zamanı. Bu adaya sığındık.Hepimiz sağız. Şimdi bir keşif ekibi kurarak, adaya bakacağız. Yerleşim alanı var mı ? Nasıl hayatta kalacağız. Bir grup da, balık tutacak, yiyeceğe ihtiyacımız var. Balık tutmaktan anlayanlar sağ tarafa, keşif ekibi sol tarafa ayrılsın. Bir grupta burada kalacak, hanımları koruyacak. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için. Haydi ! Durma zamanı değil.
Tacettin Komutan, Bedri Tokul, Ağyar, Ümit Zeki Soydurucu, Fikret Tezal,Engin Tatlıtürk, Can Murat ve ansızın keşif ekibi olarak adayı incelemeye çıktılar. Labirent, Toynak, Erolabi, Bekir Güçlüer, Hayrettin Yazıcı ise balık tutmak üzere suya girdiler.
Ayhan Sarıkaya, her zamanki babacan ve koruma içgüdüsü ile ekibini hazırlamıştı kafasında. Mustafa Sakarya, ırıza, Erdal Dursun,Cömert Yılmaz’ dan oluşuyordu ekibi. Geriye kalan şair ve yazarlar da derin bir uykuda oldukları için muaf sayılmışlardı.
Vakit bir türlü geçmiyordu. Şairler, ellerine aldıkları ağaç dallarıyla, kumsala şiirler yazıyordu. Nesirciler ise yaşadıklarının öyküsünü oluşturuyorlardı. Bir süre sonra asık suratlarıyla keşif ekibi gözüktü ağaçların arasından. O sırada da ellerindeki balıklar ile av ekibi plaja çıktı. Bir sürü balık yakalamış olmaları herkesi sevince boğdu. Keşif ekibinin izlenimleri ise iç açıcı değildi. Issız bir adaydı ve vahşi hayvanların seslerini duymuşlardı. O yüzden de riske girmemek için dönmüşlerdi. Beklemekten başka çare yoktu. Balıklar temizlendikten sonra sahilde yakılan ateşte pişirildi. Herkesin karnı doymuş ve gözleri parlamaya başlamıştı. Yıldızlı bir gecede, herkes sevdiklerini düşünmeye başladı. Özlem duydu. Pişmanlıklar yaşadı kimileri geçmişe dair. Bir daha onları görecekleri güne erişmeyi ümit ederek uykuya daldılar. Nöbetçiler hariç.
Emine45’ in kafasında bir şimşek çaktı. Hemen telefonun tuşlarını çevirdi ve AKUT’u aradı. Durumu anlattı.Gerekli bilgileri verdi. Telefonu çaldığında, kalbi hızlı bir şekilde atmaya başladı.Sevinçten ağlamaya başladı bu kez de. Bulunmuşlardı. Issız bir adadan bahsediyordu karşısındaki kişi. Rahatlamıştı.Bütün site üyelerine mesaj attı.
Yaklaşık beş saat sonra bir yardım gemisi, açıklarda demirlemişti. Edebiyat Defteri sitesi üyeleri bir macerayı daha atlatmış ve daha çok kenetlenmişlerdi. Filikalara binmek üzereyken, geriye baktılar son kez. Edebiyat Defteri ailesi bireyleri olmanın gururunu yaşıyorlardı.
- Birilerinin âhını mı aldık ne ? Dedi ansızın sessizce.
Direniş ise olanlardan habersiz bir şekilde, Lahey limanındaki otağında, onları sabırsızlıkla bekliyordu.
İSMİNİ YAZAMADIĞIM ARKADAŞLARIMDAN ÖZÜR DİLİYORUM. SEVGİLERİMLE