2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
533
Okunma
Bizim de öyle komşularımız akrabalarımız oldu...
Biz de zamanında gördük o tiplerin en münasebetsizinden en aptalına kadar, o aralıkta boy verenini.
Kendini üst sınıf kabul ettiği yerde gösterebilmek için envai çeşit garip davranışlar gösteren zavallılara az gülmedik, yakalandığımızda "yok aklıma eski bir şey geldi de "yalanları düzmüştük hatırlıyorum.
Yapmacıktan insanlar, gülüşleri de, ağlamaları da, sevgileri de yalancıktan. Hele kendilerini büyük görmeleri yok muydu ! ?. Deliriyordum inanın. Köylü akrabalarına karşı alabildiğine acımasız ve kaba oluyorlardı ve bu davranışı, bu ukala ve edepsiz tavırları “güngörmüşlük” adına icra ediyorlardı.
“Halacımmmm, Ay bu ineğinizin memelerinden beyaz bir sıvııı akıııyorr” diye üniversite talebesinin, okuduklarından ne öğrendiğini, nasıl bir ilmi seviyeye inkişaf ettiğini anlayabiliyorsunuz değil mi?
Veya yaylanın otlaklarında hıçkıra hıçkıra ağlamasının nedenini “Hayvan pisliğine bastııııııım” diyerek açıklayan bir hanımefendiye nasıl bir hissiyat besleyebilir sabahtan akşama o hayvan gübrelerini taşıyan, temizleyen köylü kadınlar?
Çocukluğunun geçtiği yerlerden bir çocuk ömrü süresince ayrı kalan insanın, köyüne yabancı olmaktan duyduğu entelektüel ve kibri hazzın verdiği mutluluğu çok görmemeliyiz bu meşrepteki insanlara.
Yıllar önce evlerin dışındaki tahta tuvaletlerden kurtulduğuna sevinen köylüleri “ Eski her şeyi yıkıp atıyorsunuz, ah ne güzeldi o eski tuvaletler, hatta kenef derdik onlara, ah o eski kenefler” derken özlediğinin, oturduğunuzda tahtaların arasından görünen kazak renginden kimin içerisinde olduğu anlaşılan eski iptidai tuvaletlerin verdiği “teşhirci” duygularını gıdıklayan hisleri değil, köy insanına layık gördüğü vaziyetin ifadesi olduğunu düşünüyorum hala.
Yıllarca peşinden koştuğu, sütünü içtiği ineklerin yanından geçerken sırf aşağılamak için, sırf yabancılaştığını ifade etmek için “ısırır mı acaba?” diye soran okumuşluğunu her defasında vurgulamak için “bizim bir profosır.döçünt var yaaaa “ demek için ağız boşluğu arayan mekteplinin zavallılığını fark edebilmek için yerinizde hiç kıpırdamadan ellerine bakmanız yeterli olur eminim.
Üniversite mezunu şehirli hanfendinin “ Ay o boğa diğerinin üzerine neden çıkmış?” diye sormasına gülen köylülerin nezaketsizliğine ne demeli?
Otuzlu yılların Avrupalı kadınları madenlerden çıkardıkları kömürün gözlerinin kenarlarında yapışıp kalan kirli kısımlarını, çalışmaktan kırılan tırnaklarını nasıl gizlediğini biliyor musunuz?
Uzattığı tırnaklarını kat kat bezlere saran Avrupalı, iş sonrasında çözdüğü bezlerin içinden salona attığı boyalı tırnaklarını göstererek ne kadar asil ve zengin olduğunu ifade etmeye çalışıyordu.
Aklıma yıllar önce “ ben bu kızı alırım” dediğim, hafızama sevdanın köröğlusu olduğum zamanlardan kalan anılar düşüyor.
Belediyede temizlik işçisi olan babasından utandığı için benden gizleyen, kendince daha itibarlı olduğuna kanaat getirdiği unvanlarla, babasının tertemiz üniformasına sürmeye çalıştığı lekeden kurtulmaya çalışan o esmer güzel kızı hala unutabilmiş değilim.
Oysa o elleri çöp süpürgesinin sapında kalıplaşan adamın izzetli, onurlu vaziyetini görebilseydi, üniformasını hangi helal emek ve gayretin karşılığında giyebildiğini görebilseydi, çatlayan ellerini tertemiz rızıklarla dolduran babasının yüreğindeki evlat sevgini ve mürüvvet umutlarını hissedebilseydi, Allah’a yemin olsun asla o’na “ Seninle evlenmekten vazgeçtim” demezdim, diyemezdim.
Allah kibirli insanları sevmez.
Ben nefret ederim.