31
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1918
Okunma

Hayatta hiçbir şeyi tam istediğimiz şekilde olduramayız. Rol modellerimize ayak uyduramayız. Kendimizi hep eksik ve başarısız buluruz.
Oysa çok büyük şeyler yaparız farkında olmadan. Mozaik bir beton oluşur başarı kırıntılarından.
Başarısızlıklar da böyledir ama can sıkıcı oldukları için onları gözümüzde daha büyütürüz. Başarıları unuttuğumuz kadar kolay unutmayız. Kendimize ve çevremize haksızlık yaparız başarısızlıklarımız yüzünden. Aslında onların da fazla etkisi yoktur. Olsa da zamanla önem yitmiştir.
Her bir başarısızlık ve kayıp tek başına insanı yıkamaz. Üzülmekten kahrolmaktan haz alırız. Fakat sevinmeyi başaramayız. Suçlamayı, sabırsızlığı, hakareti, küçümsemeyi de çok iyi biliriz.
Öz eleştiri yapamayız. Şükrü bilmeyiz. Öfke ve intikam bizim doğal hakkımızdır adeta.
Biz şuyuz, biz buyuz demek hoşumuza gider.
Benciliz ve küçümsemeyi severiz.
Dünya bizim için yaratılmıştır. Biz mutlu edilsek yeter.
Eşler eş midir yoksa eş terbiyecisi mi?
Eş sahiplenir mi insanı? Üzerimizde ne kadar hakları vardır?
Evlilik bir ortaklıktır. Ortaklıklar zor yürür ama güçlü olur.
Mutluluğu ve özgürlüğü kısıtlar ve bu yüzden nefislerimize şirin gelmez.
Fakat yine de insanlığın geleceği için en emin yoldur. Evlilikte de garanti olan bir şey yoktur.
Hayatta nasıl hiç bir şey tam istediğimiz gibi gitmezse evlilik de aksayabilir. Hayaller sonlanır ve bitebilir. Evliliğin bitmesi de dünyanın sonu değildir. Belki de kazançtır duruma göre. Ya bir çıkış bulunur ya yeni bir yol açılır.
Kınadığımız her şey başımıza gelir.
Kınadığımız her şey başımıza gelir.
Kınadığımız her şey başımıza gelir veya gelme ihtimali yüksektir.
Hayatta her durum insan için yaratılmıştır.
Kınadığımız hayatları yaşamak istemez miyiz bazen?
Asla derken ihanete uğramak çok mu uzak sanırız?
“ Hadi ya bu da olmaz” gibi şaşkınlık ifade eden söz ve cümleleri ne çok duyarız. Çok defa yargısız infazlar yaparız. Gün gelir asmayı düşündüğümüz insanın yaptığı eylemi yaparız.
En sevilenden, en olmaz yerden, en derin yarayı yeriz.
Delirebiliriz, sapıtabiliriz, hırsız ya da yalancı olabiliriz. Katil ya da terörist bile olunabilinir hayatta. İnsanı şartları yönetir.
Kayın ya da baldızla yatıp, kendimizi aşarız. Olmadık şeyler mi? Gayet sıradan şeyler.
Genelevde üç beş kuruşa tenini ve ruhunu satan bir kadın, çok dindar biri de olabilirdi bu ortama düşmeseydi.
Ortamlar insanları suça iter. Olmayacakları mümkün kılar. Mütaasıp bir kadın da ortama uyup en uç noktaya geçebilir.
Hayatta imkânsız yok gibidir.
Kimse kirli ve hasta ruhlu doğmaz. Her şeyi sonradan öğrenir.
Öğrenilenler beyine giren virüslerdir.
Yüreksizlik yüzünden bazen kendimize ihanet ederiz de bu durumu sevdiğimize sadakat ve ya vefa borcu sayarız.
Dıştan kardeş oluruz da rüyalarda defalarca doya doya sevişiriz. Delice arzularız da asla oralı olmaz görünürüz. Mıknatıs gibi çekerken iteriz.
İnsanı en iyi;inşa eden tanır. Sahtesini de sahteliğini de.
Yaratıcı; melek istemediğini söylüyor.
Günah işleyen ve samimiyetle tövbe eden bir toplum olarak niteliyor yarattığını.
Sadece şirk’i ve kul hakkını affetmediğini söylemiyor mu Yaratıcı?
O zaman sorun cehalette.
Cahil ve anlayışsızız. Empati, sempati ve eleştiri nedir bilmiyoruz.
Korkağız.
Sahteyiz.
İletişimi, sevmeyi bilmiyoruz.
Paylaşmayı ve mutlu olmayı bilmiyoruz.
Cahil olduğumuzu da kabul etmiyoruz.
Cehalette cesuruz. Damla kadar bilgimizle deryaları tenkit edip, aşağılayabiliyoruz. Samimi olamıyor ve dokunmayı bilmiyoruz.
Tam ve net ifadeler kuramıyoruz.
Karşıdakinin vermesi gereken cevapları da onun namına kendimiz cevaplayıp yargıya varıyoruz.
Olduğumuz gibi görünmeyip aldatıyoruz herkesi.
Maskelerle yaşıyoruz.
RUHEN HASTA ve SAHTEYİZ.